55 YIL ÖNCE BÜYÜKKARAPINAR’DA KIŞI YAŞAMAK
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Pazar, 11 Ocak 2015 17:56
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3481
55 YIL ÖNCE BÜYÜKKARAPINAR’DA KIŞI YAŞAMAK
Şöyle bir düşündüm şimdiki yaşadığım ortamdan geriye dönüp bir baktım. O günkü ortamla bugünkü arasındaki yaşam farkı hayallerde bile olmazdı. O zaman evde soba çatır çatır yanıyor, evini içi sıcacık olsa da dışarısı buz gibi. Evin içi derken sanmayınız ki birkaç oda, sadece ısınan, yaşanan ve yatılan tek bir odadır. Sobanın da çatır çatır yanmasına bakmayınız odun da o kadar bol değildir, kıttır, yaz ayarlını saymazsanız ekim ve kasım ayları evlere odun/yakacak ve yiyecek toplama ayıdır.
Evlerde eli kazma tutan erkekler gurbettedir. Ya Mersin’e ya da Aydın’a ( İzmir’e )gitmişlerdir, nisan mayısa kadar oralarda çalışıp baharda nisan ve mayıs aylarında köylerine döneceklerdir. Köylülerin satın alma gücü sıfır noktasındadır. Ancak değişim/takasla ticaret yapılmaktadır. Örneğin bizim köylüler, patates, soğan, ceviz, üzüm karşılığında hayvan sırtında gelen kendine ihtiyaç olan malları almaktadırlar. Biz horantası ( aile ) çok bir aile idik. Diğer köylülerimizde olduğu gibi bizde de para edici mallar az üretilirdi. Kuru üzüm, kuru fasulye, bal, bal mumu, ceviz içi, bandırma, pekmez her yıl olmasa da bazı yıllar buğday sattığımızı hatırlıyorum. Bazı komşularımız da farklı olarak kuru erik, koyun ve keçi kılı ve derisi sattıkları olurdu. Özetlersek gelir gider dengesi giderden yana ağır bastığından köyün gençleri ve orta yaşlıları gurbete para kazanmaya giderlerdi. Bir yıl aynı şeyi 1960 yılında kış mevsimini İzimir’de ben de yaşadım. Bunun büyük bir bölümünü Köyüm Büyükkarapınar kitabında anlattım. İnsanlarımız zor şartlar altına iş buluyorlar, yağışlı havalarda işe gidemiyorlardı. İyi havalarda da iş bulma bir şanstı. Kış aylarında günleri işçilik/amelecilik yaparak geçirmek gurbette boş oturmaktan çok daha şanslı bir olaydı. Baharda nisan mayısta insanlarımız köyümüze dönerdi. Bizim köyümüzün en büyük şansızlığı Davadas ve İznebol köyleri arazisine iskân edilmiş bir köy olduğundan toprağı çok azdı. Cirimis’ten Selme Beleni’ne kadar olan vadi, Kozbaşı, Munduras, yaylanın büyük bir kısmını dedelerimiz bu köylerden büyük paralarla satın aldıklarını hatırlayalım. Bizim köylüler dişlerinden tırnaklarından artırmış oldukları paralarla sözü edilen yerlerden ve komşu köylerimizden küçümsenmeyecek ölçüde arazi satın almışlardır.
1960-70’li yıllarda köyümüzde meyvecilik yoktu. Sadece Demirci Alisi’nini Asmalarderesi’nde Sultanlı denilen bir kirazı vardı. Ne yazık ki erkeklerimiz güçlerini Mersin ve İzmir’e harcadıklarından öyle bahçeye üzüm asması, elma, armut, kiraz vb. meyve dikmeleri düşünülemezdi. Elmayurdu bizden önce işe başladı. Zira onlar Mersin’de portakal bahçeleri ile bize göre daha içli dışlı idiler.
Köyde kalan çoluk çocuk, kadın kız özellikle gençler kışın karın çok olduğu zamanlarda köyün üzerindeki “ İledinlik” denilen koruluğa giderler, koyun ve keçilere yiyecek olarak vermek için ardıç, ladin dallarını keserlerdi. Bu oldukça eğlenceli olurdu.Tağrasını ipin alan genç kız ve delikanlılığa yeni adım atmış erkekler Sekmek’in ve Kartalyuvası’nın eteklerine kadar tırmanırlar. Orada gözlerine kestirdikleri ladin ve ardıçların dallarını ( tepesini değil ) keserek götürebilecekleri kadar bir yere yığarlar ve aynı ağaçlardan bir de kızak yaparak iple güzelce sararlar ve üzerlerine de binerek köye kadar yuvarlana tekerlene zevkli bir şekilde yarı üşümüş vaziyette gelirlerdi. Getirmiş oldukları o ladin ve ardıç dalları hayvanlarına bir hafta on gün gibi yeterdi. Davara vermek için ekstradan andız ve piynar dallarını bulup getirmek ayrı bir başarı ölçüsü de sayılırdı.
Sonuç olarak, bir delikanlının Keltepe örneğin fotoğraüflayarak facebookta bizimle paylaşması bana çocukluğumun bu kesitini hatırlattı. Kayak yapmanın en doğalını ve en katma değeri olanı geçmişte köyümüz gençleri yapardı, kısa bir zaman ben de bunun bir parçası oldum diyebilirim.
11 Ocak 2015. Hasan ŞİMŞEK
KÖYÜ YAŞAMAK
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Cuma, 19 Aralık 2014 18:15
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3168
KÖYÜ YAŞAMAK !
İnsan uzakta da olsa işten güçten kopup düşünmeye başlayınca ister istemez doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği topraklar aklına gelir. Gün içinde an an köyü yaşasak da sabahları evden çalışma ofisine giderken köyü daha çok yaşarım. Bunun nedenleri mi? Anlatayım: Evden otobüse bininceye kadar yürüdüğüm süre 12 dakika. Bu on iki dakika içinde neler görürüm. Bahçe içindeki sayısız gül çeşitleri ve süs bitkileri, Site’den çıkınca karşımda ana yol kenarında derinliği 30 metre, uzunluğu 500 metre olan bir yamaçtaki genç ve heybetli çam ağaçları bizim koruyu anımsatır. Yılda iki defa yaklaşık 40-50 cm büyüyen bu ağaçların fidanını bağlı olduğumuz Bakırköy Belediyesi vermişti. Minnacık fidan çukurlarını açarak çevre halkı ile birlikte 19 sene önce dikmiştik, o kocaman çam ağaçlarının bulunduğu koruluğu. Bu küçük koruyu tırmanıp ana yolun karşı tarafına geçince Abdurrahman’nın bahçesindeki Dıhan (Tıhan ) ağacını görürür gibi oluyorum. Abdurrahman’ın bahçesindeki o ağaç şimdi yok, yerinde yeni bir ev var. Tıhan ağacını on metre kadar geçince şu bizim çitlembik çalıları ve tohumları var ya , ben onun dev ağacını ve kahverengine yakın dallarının ucunda tohumlarını görürüm. Ermenek ve Bozkır pazarında bunun tohumlarını çerez olarak yenilsin diye satarlar. Oysa çitlembik tohumu, bizim köyde keçiler için çok güzel besleyici değeri yüksek bir yemdi. Bu devasa çitlembik ağacından gözlerinizi ayırınca karşıda iki tane yine devasa genç katran ağaçların bütün heybetiyle görürsünüz. Hemen yanında tren köprüsünün kulağında tohum tutmuş ve kurumaya başlamış insan boyu çaşırları görünce, köyümüz yaylasında Goyak’ta bir kök çaşır için kavga eden insanlarımızı ve yaylamızı düşlersiniz. Daha ilerisinde bahçe içinde kimsenin dönüp bakmadığı, tadını bile bilmediği ceviz ağaççıklarını görür ve köyü yaşarsınız derken, tam otobüs durağına yaklaşınca önce çiçeklerle bezenmiş kaldırım kenarlarını ve yine devasa çitlembik ağaçlarını görür tohumlarının üstüne basa basa durağa ulaşırsınız. Pazar hariç her sabah azgın çam koruluğu, tıhan, katran, çaşır, ceviz, çitlembik istesem de istemesem de bana köyü yaşatır. Köyde olmasak da, o yüce dağların enginliğini ve hür havasını bulunduğum megakentte gördüğüm benzer ve aynı bitkiler sayesinde köyü az da olsa yaşıyor ve sıla hasretinin özlemini bir nebze olsun gideriyor. 10 Kasım 2012.Hasan ŞİMŞEK
AYAKTA KALAN BİR YAPININ ÖYKÜSÜ
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Çarşamba, 22 Ekim 2014 23:13
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 2517
ŞİMDİKİ ADI BÜYÜKKARAPINAR OLAN ZENONOPOLİS-ISAURIA’DA AYAKTA KALAN BİR YAPININ ÖYKÜSÜ
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mimar Turgut Saner, Zenonopolis- Isaurıa ( Elmayurdu/Büyükkarapınar )’te yapmış olduğu mimari tespit çalışmalarının bir özetini sizlere vermeye çalışacağım. ( 1 ) Söz konusu yer, Karaman ili, Başyayla İlçesi’ne bağlı Büyükkarapınar Köyü’nde 2008 ( 21- 23 Ağustos) ve 2009 ( 10-18 Ağustos ) yıllarında Prof. Dr. Turgut SANER ve ekibi iki defa köye giderek çalışmalarını tamamlamıştır. ( 2)
Büyükkarapınar Köyü Orta Toroslarda ( Taşeli Yöresinde), antik Coğrafya’da Isauria’nın sınırları içinde, Göksu Irmağı’nın (Ermenek Çayı’nın ) bir kolu olan Küçüksu’yun başlangıcında gelişmiş bir yerleşmedir. Turgut SANER’e göre bu nokta eski adı Rusumblada olan Doğu Roma imparatoru Zeno’nun doğduğu kasaba olması nedeniyle onurlandırılarak adı Zenonopolis olarak değiştirilen ve daha sonra hep bu adla tanınan yerleşmenin bulunduğu yerdir.(3)
2008 çalışması Büyükkarapınar köyünün yaylasında bulunan kilise kalıntısında odaklanmıştır. Yapı yayladaki belirgin bir yükseltinin/tepenin üzerindedir. Bugüne kadar büyük tahribat görerek ulaşmıştır. Güneyde, iki büyük ayağı birbirne bağlayan kemeri ayaktadır, bu kalıntının kuzeyinde de yasal olmayan kazılarla ortaya çıkmış bir diğer ayak kalıntısı ile duvar hattı saptanmıştır. Bu izler bazilikal bir düzenlemeyi akla getirmektedir. Kilesinin yerleştiği yükselti ( yaklaşık 1650-1700 m ) kısmen kayalık bir doğaya sahiptir. Yapının güneydoğusunda kayaya oyulma bir mezar, güneyinde kayaya oyulmuş büyük bir mekân görülmektedir. Yakın çevresinde herhangi başka bir kalıntıya rastlanmamıştır. Kilisenin doğusunda sarp kayalıklar ve sert bir eğim üzerinde çoğunluğu ardıç ve ladinden oluşan ormanlık bir alan mevcuttur. Bulunduğu yer aynı zamanda Akdeniz’i ( Alanya, Gazipaşa-Karamana ) İç Anadolu’ya bağlayan bir kervan yolu güzergâhıdır.
Kilisenin bugün Polonya’da bulunan, bu sitten ( 4 ) 20. yüzyıl başlarında götürülmüş bir yazıtta adı geçen Hristiyan şehidi Aziz Sokrates’e adanmış yapı olması güçlü bir olasılıktır.
Yapım tekniğini ve mimarî dekorasyonunu esas alan genel gözlemler, yazının tarihiyle ( 488 ) uyum içindedir. Yazıtta kiliseye bir kaynaktan su iletildiği, daha doğrusu su iletim sisteminin onarıldığı anlatılmaktadır(5 ). Gerçekten de yapının batısında, bugün bahçeler içinde kalan bir su kaynağı ve buradan devam eden kayalık alanların yer yer düzlendiğini gösteren zayıf izler vardır. Köylülerin ifadesine göre taştan olukların ( su taşıma kanallarının ) yakın zamana kadar alanda görülebildiği yönündedir.
Bu satırların yazarı olarak ben, 2010 yılı Ağustosunda kilisenin bulunduğu tepe üzerinde dikkatlice yaptığım gözlemlerde, su kanlarlının kırıntılarını (büzler/kiremit kalıntıları vb.) yapılan tahribatları ben de üzülerek gördüm ve yaşadım( 6 )
Bilim Heyeti tarafından, ilk çalışmada öncelikle kilisenin 1/100 vaziyet planı ve alanın topografyası çıkarılmış,1/50 ölçek için planı, kesitleri görüntüleri alınmıştır. Yapı alanında çok sayıda taş çatı kiremit parçası vardır; bunlardan da örnekleme amacıyla, boyut ve biçim açısından veri niteliği taşıyanlar büyük ölçekli çizimler üretmek üzere belgelenmiştir. Aynı şekilde “S “ biçimli profil veren mimari parçalar, motifleri tanınamayacak oranda bozulmuş olmakla birlikte bezemeli üç taş levha parçası da belgelenen önemli yüzey buluntuları arasındadır.
( Devamı gelecek sayıda.)
22.10.2014.Hasan ŞİMŞEK.
__________________________________________________________
1) Kemer ve köyün tarihi ile ilgili kapsamlı yazımı Prof. Dr. Turgut Saner ve NTV tarihten Ahmet Yeşiltepe ve diğerlerini kaynak göstererek kapsamlı olarak “ Köyüm Büyükkarapınar “” kitabında yazmıştım.
2) Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan ISSN: 1017-7663, Allâme Matbaacılık Hizmetleri tarafından 2011 yılında yayınlanan kitapta Büyükkarapınar 107-114. sayfalarda Turgut SANER imzası ile “ Zenonopolis-İsaurıa Çalışmaları 2008-2009 ) olarak yer almıştır.
3) Zenonopolis’te gerçekleştirilen çalışmaların ön sonuçları ve ilk genel düşünceler şimdiye kadar Osmanlı Bankası etkinliklerinde ( 25 Kasım 2009 )ve İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü Kollokyumuu kapsamında ( 29 Mart 2010 9 paylaşılmış, ayrıca Toplumsal Tarih Dergisi’nde tanıtılmıştır: ( T. Saner, “İmparator Zeno’nun Köyü Büyükkarapınar ( Zenonopolis ve Aziz Sokrates Kilisesi “ Toplumsal Tarih 193/2010.s. 44-47 ).
4) sit: tarih öncesinden günümüze kadar değişik çağların ve uygarlıkların kültür değerlerini temsil eden eser veya kalıntı.
5) Kilisenin bulunduğu yer yukarda metinde de anlatıldığı gibi çevresine egemen bir tape üzerindedir. Suyun getirildiği kaynağa köylüler “Beypınarı”derler. Kaynakla kilise arasında dar bir boğaz bulunur. Köylüler oraya Mezarlık Gediği derler. O günün tekniği ile dar ve alçak bir boğazdan tepedeki kiliseye su getirmek ( birleşik kaplar usulü )büyük bir emeğin ürünü olmalı.
6) Kilisenin kuzey kısmında 200 m aşağıda ve su kayağının başında bizim üç parça tarlamız var. Bu nedenle bilim heyeti kadar olmasa da yöreyi az çok iyi bilen kişilerden biri olduğumdan yazar Turgut Saner’in yazısına eklemeler yaparak katkıda bulundum.
ZENONOPOLİS VE KALE YIKIĞI ( 2)
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Perşembe, 23 Ekim 2014 16:58
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3090
ZENONOPOLİS VE KALE YIKIĞI ( 2)
Bir önceki yazımızda İTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Turgut Saner’in Büyükkarapınar Yaylası’ndaki Aziz Sokrates Kilisesi ( Kisse Örenyeri/ Sarı Kilise)’nin yerinin tespiti ve kalıntının özeliklerini yazmıştık. Kaldığımız yerden devam edelim:
“ Aziz Sokrates Kilisesi’nini mimarî belgelenmesi tamamlandıktan sonra, aşağıda ( aşağıda derken Yayla’daki kalıntı ile köy arasındaki yükselti farkı 1650-1200= 450-500 m kadardır. ) Büyükkarapınar içinde antik yerleşmeye ait izler aranmıştır. Bu inceleme kapsamında, köyün ( ve olasalıkla antik kasabanın da ) kuzeybatısındaki kayalık yamaca ( 1) yerleşen nekropol ( mezarlık ) alanı, yine bir vaziyet planı verecek oranda ölçülerek işlenmiştir. Burada ağırlıklı olarak beşik çatı biçimli, akroterli kapaklara sahip kayaya oyma lahitler ( mezarlar ) bulunmaktadır. Hem yasa dışı kazılarla, hem de köyün su ihtiyacına yönelik yeni bir hattın döşenmesi sırasında çok sayıda mezar kapak levhası ortaya çıkmış, alanda yaygın vaziyette bırakılmıştır.
Antik şehrin hangi alanda geliştiği sorusu ise yüzey incelemelerine rağmen şimdilik yanıtsız kalmış dese de yazarımız Turgut Saner, Uzunalan mevki ve Aşağı Kozbaşı mevkiinde özellikle Ellezlerin tarlalarının çevresi ve köylüler tarafından da Örene denilen Örenyeri, Zeno’nun köyü ( İznebol ) olması kuvvetle muhtemeldir. Öyle sanıyorum ki Sayın Prof.Dr.Turgut Saner, meyve bahçeleri içinde kalan Uzunalan, Örene Eskikoru, Göl, Aşağı Kozbaşı gibi antik kalıntıların bulunduğu yerlerinde inceleme yapma imkânı bulamamıştır.( 2)
Köyün iskân edilmiş bölgesinde ise ev duvarlarına entegre durumda, mimari anlam taşıyabilecek parçalar tespit edilmiştir. Bunların sayısı fazla değildir. Profilli birkaç blok ve levhanın yanında, yine bir köy evinin duvar örgüsü içinde kullanılmış bir sütün başlığı dikkate değer buluntulardan sayılmalıdır. Duvarlar içine yerleştirilmiş bu öğeler 2009 yılı çalışmalarında ölçülerek belgelenmiştir. Antik yerleşmeden hiçbir izin kalmadığını yazıt araştırmacılarından Bean ve Mitford 1964 tarihli yazılarında dile getirmiştir.
Turgut Saner’e göre “ yayladaki kilisenin bulunması, belgelenmesi ve bir olasılıkla yazıtta geçen Aziz Sokrates ile ilişkilendirilmesi Zenonopolis araştırma tarihi açısından önemli bir yeniliktir.”
Bilim Heyeti ,Zenonopolis’in Türkçeye uyarlanan adını yakın tarihe kadar taşıyan İznebul ( bugün Elmayurdu ) Köyü’nde kısa bir inceleme gerçekleştirmiş, ancak taşınarak buraya getirilmiş bir öğütme taşının dışında , köy alanında herhangi bir antik iz saptanmamıştır.Hem Büyükarapınar’da hem de Elmayurdu’nda mezarlık alnındaki incelemeler ise antik çağa (3 ) ilişkin bilgi vermese de 19.yüzyıl sonraları ve 20. yüzyıl başlarından belgelenmeye değer sayılabilecek mezar taşlarının varlığını göstermiştir.
Antik Çağ’a ilişkin 2008 kampanyasının özgün bir tespiti Büyükarapınar Yaylası’nın da epey yukarısında, (tahminen 1900- 1950 m, yayla 1600-1650 m ) kayalık zirvelerden birinin üzerinde varlığı saptanan tahkîmat yapısı olmuştur. (Köylüler bu yapıya “Kale ya da Kale Yıkığı “ çevresindeki yüzeye de “Kalenin Kır “ derler.) Köylülerin bu konudaki bilgilendirimeleri esas alınarak yukarıya çıkılmış ve zirvede büyük dikdörtgen bloklardan inşa edilmiş yapı kalıntısı ile karşılaştırılmıştır. Yapı çizgisel bir gelişim göstermekte, tanımlı bir alanı sarmamaktadır. Her iki uçta ve bir de ortada toplam üç burç bulunmakta, bunlar bir ana duvar ile birbirine bağlanmaktadır. Yapının yer aldığı zirvenin hemen altında büyük kaya yüzeylerinin düzlendiği görülmektedir. Taşlar bu kayalardan ve yakında bulunan başka ocak yerlerinden çıkarılmıştır. Tahkîmat, 2009 çalışmasının odaklandığı alanlardan biridir. Çevreye hâkim konumda yerleştirilmiş olması ilk anda gözetleme ve kontrol işlevini akla getirmektedir. Düzgün kesme taş ile gerçekleştirilen inşaatta bağlayıcı harç veya kenet kullanılmamıştır.. Bu mimarî, iri düzgün blokların gösterdiği gibi her durumda bir Orta Çağ yapısı değil,Grek-Roma esaslı bir düzenlemedir.Antik Isauria Bölgesi’nin az tanınan mimarisi içinde önemli bir yer tutuyor olmalıdır. Duvarlar yer yer ancak birkaç sıra yükseklikte korunmuştur. Sözü edilen bu yere ( Kale Yıkığı’na ) insanlar ve hayvanların ulaşması kolay bir yer değildir tenhada ve dağın zirvesinde kalır. 23.10.2014. Hasan ŞİMŞEK
----------------------------------------------------------------------------------
Sözü edilen nikropol (mezarlık ), köylülerin Çukur olarak adlandırdığı yerdeki Köy Arığı’nın üstü.
Köyüm Büyükkarapınar kitabında bu konularla ilgili geniş bilgi verilmiş ve antik çağ kalıntıları resimlendirilmiştir.
İznebol (Elmayurdu ) sınırları içinde kalan ve köye göre bir hayli yüksekte ve köyün kuzeydoğusunda kalan Karatepe eteklerinde antık çağa ait kalıntıların varlığı define avcıları tarafından tespit edilmiş ve aranmıştı.
BÜYÜKKARAPINAR TARİHİ
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Pazartesi, 06 Ocak 2014 20:17
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3723
BÜYÜKKARAPINAR’IN TARİHİ ( 1 )
Aslına bakarsanız Büyükkarapınar topraklarında yaşam çok eski, insanlık tarihi ile eş değer gibi. Çukurda , Uzunalan’da, Soğukpınar’ ın üstündeki inler mağara devri yaşamlarından kalan izlerdir. Buna Karayaprak sırtlarındaki Omar’ın inini (Pencereli in ) de ekleyebiliriz. Heyelan nedeni ile Omar’ın ininin yükseltisi insanların şimdilerde ulaşamayacağı bir yükseklikte kalmıştır. Unutmayalım Büyükkarapınar vadisi büyük bir heyelan alanı. Son zamanlardaki ağaçlandırmalar kısmen erozyonu ve heyelanı önlemiştir.
Tüm Anadolu’da olduğu gibi Taşeli Yöresi ve köyümüz de Hititler ( M.Ö. 1900- 700 ) Dönemi ‘nden izler vardır. Lakin esas izler Roma Dönemidir. 395 yılında Roma imparatorluğunun Doğu ve Batı diye ikiye ayrılmasından sonra bilindiği gibi Anadolu toprakları Doğu Roma ( sonradan Bizans İmparatorluğu adını alacaktır.) İmparatorluğu sınırları içinde kalır. Yöremizde, İzvit’te ( Yukarı ve Aşağı Çağlar’da ), Başyayla merkez ve mahallerinde, Dindebol (Katranlı ) sınırları içinde, Güneyurt’ta, Elmayurdu’nda, Uğurlu’da, Göktepe’de Roma Dönemi ve akabinde Bizans Dönemi’nde çok sayıda kalıntı, örene, ve sığınaklar vardır.
Taşeli Yöresi, Tarih boyunca egemen güçlerden kaçan kavimlerin ve insanların sığınakları ( yaşam alanları ) ,barındıkları mekânlar olmuştur. Ova’dan yani Konya ve Karaman tarafından gelen tehlikeli güçlerden insanlar korunmak için doğal korunak alanları olan Taşeli dağlarına, yine sahilden Anamur, Silifke, Alanya tarafından gelen (deniz den gelen) güçlerden korunmak için iç kısımlara kaçarak yaşamlarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Bizim Taşeli yöresi İlk ve Orta Çağlarda insanların kendilerini güvenceye aldıkları yaşam alanları olarak bilinir. Hatta yakın tarihe kadar kanun kaçkını insanların barınak yerleri olmuştur, oradaki dağlar ve inler.
Hristiyanlığın ilk yıllarında henüz Roma imparatorluğunun resmi din olarak Hristiyanlığı kabulünden önce Hz. İsa’ya inananlar tarafından Taşeli güvenli mekânlar olarak seçilmiş yaşam alanlarıdır. Tıpkı Göreme Yöresi gibi. Yerleşim yerlerinden en önemlilerinden biri de Zenonopolis’tir. İznebol (Elma yurdu ) olarak bilinir. Zenonopolis’in bilinen ilk yeri benim yaptığım çalışmalara göre Örene, Köytarlası ( Hacıbeğe yeri) ,Aşağı Kozbaşı, Uzunalan, Mulduras’ın Soğukpınar tarafı, mezarlık olarak da Köy Arığının bağlandığı Çukur un üstündeki kısımlardır. Çok yakın zamana kadar bu sayılan yerlerin Elmayurdu köylülerinde olduğunu benim yaşımdaki ( 60 yaşı üstündekiler )insanlar bilir. Tarla bahçe işinde çalışanlar bu dönemlere ait tarla ve bahçe toprakları işlerken buralarda o dönemlere ait çeşitli kalıntılara ve bulgulara rastlamışlardır. Bizim köy ile diğer komşu köyler ve Taşeli benzer olayları yaşamıştır. Bizim köyün farklı yanı yörede büyük bir güç olan Zenon’un İstanbul’da taht kavgaları nedeni ile imparator Leon’un kendisini İstanbul’a yardıma çağırmasıdır. Bizim köylü (o zaman kent ) Zenon İstanbul’a büyük bir ordu ile gelir ve Lenon’un tahtını kurtarır. Bilahare Bizans’ın başına geçerek imparator olur. Kendisi taşradan gelmiştir, köylüdür, aşağılanır ve devrilir.Tekrar Taşeli’ne geri döner güçlenir yeni bir ordu ile İstanbul’a tekrar gelir , Zenon’un imparatorluk dönemi ( 474-475; 476-491 ) yıllarıdır. Bu yıllarda doğduğu yöre olan İsauria Dekapolis ( on kenti/Ermenek ve çevresini ) kentlerine su yolları, kervan yollar yapar, güvenliği sağlar. Buraya kadar her şey normal, işte burada bizim Kisse, Osmanlılar Döneminde Sarı Kilise, litaretürdeki adı Aziz Sokrates Kilisesi gerçeğini irdeleyelim. Aziz Sokrates, ikinci derecede bir azizdir. Bu aziz adına bizim Kisse dediğimiz tepeye oturtulan kilisenin su yolunu Aziz’in adına hürmeten Zenon tarafından Beypınarı’ndan künklerle getirtilen su yolunun bozulan kısımlarnı tamir ettirmiştir. Zenon’un adı bu kilise ile öne çıkar. Aziz Sokrates Kilisesi’nin ne zaman yapıldığı belli değildir, Hristiyanlık dünyasında Karaman Kardağ’daki ve Silifke’deki kiliseler ile eş değer bir kilisedir. Korunaklı bir yerdedir. Tehlikelere karşı haber alınacak bir tepede, hemen yanı başında sığınılacak bir orman ve doğal kaya kovukları var. Kış karşı da yakınında orman ve bol yakıt sağlayacak ağaçlar var. Bilmeyenler için yazıyorum kilise çevreye egemen bir tepededir. Rakım 1700 m civarındadır. Beypınarı ile kilisenin bulunduğu tepe arasında Mezarlık Gediği denilen deve boynuna benzeyen bir boğaz, yaklaşık 100 metre civarında bir alçaltı var. Suyun buradan aşıp kiliseye varması için birleşik kaplar sistemini uygulanmış. Güç bir çalışma,zor bir teknik. İmparator Zenon tamir ettirdiği bu su yolu için bizim tarihimizde iz bırakmıştır. Onun bu hizmeti bir şükran duygusu olarak Hristiyanlar tarafından bir taş üzerine yazılmış. 1900.’lü yıllarda bu taş bilim adamları tarafından bulunmuş ve Polonya’ya götürülmüştür. Bilim adamlarının bizim yörede araştırma yapmalarının kökeninde bu taş yazıt yatar. Daha ayrıntılı bilgi için her yerde bulabileceğiniz “Köyüm Büyükarapınar “ kitabının 290 sayfası ve sonrasına bakınız.
Defineciler her yerde olduğu gibi Aziz Sokrates Kilisesi’nin temellerini dozerle gömü/buluntu/para bulacağız diye yağma etmişler temelinde büyük tahribatlar yapmışlardır. Azizi Sokrates Kilisesi’nin kalıntısı olan tek kemer Yayla turizmi için iyi bir reklam eksenidir. Koruyup gelecek nesillere tarihi miras olarak bırakmak Karapınarlıların tarihe olan borçlarıdır.
Bizden önce topraklarımızda yaşayan hemşehrimiz imparator Zenon’u yöreye su yolları, normal kervan yolları gibi yollar yaptırarak büyük hizmetleri var. Eskiler bilirler patika yollardaki bozulmadan günümüze kadar gelen döşeme taşları Bizans dönemi kalıntılardır. Bizans ve Selçuklular dönemlerinde henüz bizim köy kurulmamıştır. Böyle bir köy yoktur. Daha sonra Elmayurdu (İznebol ) toprakları içine aşı edilmiş bir köydür. Aslında bu anlattığımız tarih, genelde Taşeli Yöresi ve özelde Elmayurdu’nun sonradan bizim ortak tarihimizdir. İmparator Zenon’un büyükkarapınarlı olduğu tarihi bir gerçektir. 05.01.2014. Hasan ŞİMŞEK
fotoğraflar: ali korkmaz ugurlu film ltd şti...