“ KOLEJ “ SÖZCÜĞÜNÜN TARİHİ GELİŞİMİ VE KÖTÜYE KULLANIMI
- Detaylar
- Kategori: Eğitim Danışmanlığı
- Yayın tarihi: Pazartesi, 23 Aralık 2013 19:56
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3005
“ KOLEJ “ SÖZCÜĞÜNÜN TARİHİ GELİŞİMİ VE KÖTÜYE KULLANIMI
Son yıllarda özel öğretim kurumlarından bazıları klasik anlamda lise adı yerine kamuoyu karşısında kredibilitelerini yükseltmek için ve kendilerinin öğrenci talebini arttırmak düşüncesiyle okulları için özellikle yöneticileri “ kolej “ adını kullanmaktadırlar. TDK Türkçe Sözlüğe göre, “Öğretim programında yabancı bir dil öğretimine ağırlık veren lise dengi okul.” olarak açıklamasını yapar.
Avrupa’da genel olarak orta öğrenim sonrası eğitim veren öğrenim kurumlarına; Türkiye’de ise programlarında bir yabancı dil programına ağırlık veren resmi veya özel Türk, yabancı lise dengi okullara verilen ada kolej denir. Kolejler, Avrupa’da Cizvitlerin ( İsa Severlerini ) Katolik ülkelerde ve sömürgelerde misyoner faaliyetlerini yürütmek için açtıkları kurumlarıdır. Bu kurumlardan Paris, Oxford ve Cambridge gibileri sonradan gelişerek ünlü birer üniversite olmuşlardır.
Amerikan’ın ünlü misyoner teşkilatı Board, Osmanlı topraklarında ilk defa 1824’te Beyrut, 1826’da İzmir, 1834’te Beyoğlu Kız okulunu açmışlardır. Bu okullar tamamen Amerikan çıkarlarına ve Hristiyan inançlarına göre öğrenci yetiştiren kurumlar olaark faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
1910 yılında ABD misyonerlerinin Osmanlı ülkesinde 6 yüksek okulu, 29 orta dereceli, 395 ana okulu toplam bazda 430 okulları vardır. Bu okullarda 23.474 öğrencinin eğitim öğretim gördüğü tespit edilmiştir. Bu okullar tamamen kendi inanç ve kültürlerine göre öğrenci yetiştirme hedefi güttüklerinden Abdülhamit bu okulların sayısını 10’a indirtmiştir.
Robert Kolej’de 1863’ten sonraki 40 senede, 436 kişi mezun olmuştur. Bunların milliyeti 195 Bulgar, 144 Ermeni, 76’sı Rum, 17’ü İngiliz, 3’ü Alman ve 1’i Türk’tür. Cumhuriyetten bu denge T.C. nin yararına sürekli değişmiştir.
ll. Abdülhamit döneminde Osmanlı ülkesinde İtalyan, İngiliz, Rus, Alman, Avusturya misyonerlerine ait 400’ ü aşkın okul olduğu bilinmektedir. Lozan antlaşması ile bu okullardan bazıları varlıkların sürdürmüşlerdir. Amerikan , Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, Avusturya ve Azınlıkalara ( Rum Ermeni ve Musevi ) ait okullar. Azınlıklara ait okullarda nüfus azalması nedeni ile tıpkı bizim bazı köylerde olduğu gibi okullar boşalmış öğrenci bulamaz hâle gelmiştir.
Yabancı dilin önemi üzerinde duran devletimiz dünyaya açılımı hızlandırmak ve uluslar arası iletişim güçlendirmek için 1956 yılında Maarif Kolejlerini kurdu. Bu okullar yabancı dil ağırlıklı eğitim öğretim yapan kurumlardı. Konya Maarif Koleji gibi. Bu bilgilerden sonra gelelim şu “kolej “ hayranlığına ve yutturmacasına,
1973 yılında Temel Eğitim Kurumları Kanunu çıkınca yabancı okullar dahil orta öğretim kurumlarının hepsinin adı değişti, “kolej “ değil “lise” oldu. Özel Amerikan Robert Lisesi Alman Lisesi gibi.
1970 yılında toplanan Sekizinci Milli Eğitim Şurası “ kolej, enstitü, okul “ adlarının yerine orta öğretim kurumlarında “lise “adını benimsemiş oldu. Yalnız İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak eğitim ve öğretim gören ve yüksek tahsil ve Polis Akademisi’ne öğrenci yetiştiren “Polis Koleji “ istisna kılındı.
1970 yılında Vlll. Milli Eğitim Şurası’nda alınan karara göre Mad.44 “ Yüksek öğretim hazırlama tek bir okulun inhisarını altında bulunmadığına, imkân ve şartların elverişli ikinci devre ortaöğretim veya hayata ve iş alanlarına hazırlayan programlar düzenlenebileceğine göre her çeşit ikinci devre orta öğretim kurumuna “ lise “ adı verilir. Belli bir programa ağırlık veren okullarda bu programın adı da eklenir Fen lisesi, Öğretmen lisesi, Sosyal Bilimler Lisesi, Teknik Lisesi…gibi.
Böyle uzun bir açıklamadan sonra özel öğretim kurumlarının kendilerine “kolej “ adını yakıştırmaları ve kullanmaları eğitim öğretim ciddiyeti ile bağdaşmaz. Çünkü MEB’e bağlı özel okulların tamamına yakın kısmında yabancı dil ağırlıklı eğitim verilmiyor. İkincisi bu kurumlara “lise “ denilmesi kararı var. Nemalanmak istedikleri bu sözcük dilimize Fransızca’ daki “college “ sözcüğünden geçmiştir. Halbuki Batı’da, Cizvit papazlarının Müslüman halkı dininden soğutmak ve Hristiyanlaştırmak için çok büyük özverilerle Müslüman ülkelerinde kurdukları okulların cazip, güzel bir ambalajla Müslüman halka sundukları kurumun adıdır, “kolej “ . Sonradan şekil değiştirerek Batı ülkeleri kendi ekonomik çıkarlarına ve kültürlerine göre Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerde çok fakir ve zengin zeki aile çocuklarını alarak kendi ilkeleri doğrultusunda yetiştirmek ve onlardan ülkelerinin çıkarları için faydalanmak gibi misyonlar da yüklemişlerdir. Günümüzde dini ağırlığın yerine siyasi ve ekonomik ağırlığın öne geçtiği görülmektedir.
Okulların üç beş öğrenci fazla kaydetmek için tuzaklarla dolu bu kelimeyi eğitimcilerimizin, özellikle bazı yöneticilerimizin bilerek ya da bilmeyerek kullanması istemeyerek de olsa aldatmaca bir davranıştır. Günümüz anlayışı içinde tüketici haklarına aykırı bir eylemdir. Ülkemizde yabancı dil ağırlıklı lise sayısı son derce azdır. Onların da adı “lise”dir. İstanbul Lisesi, Kabataş Lisesi, Robert Lisesi, Alman Lisesi gibi. Yabancı hayranlığına ve kültürüne karşı olduğunu beyan eden eğitimci meslektaşlarımın “kolej “ sözcüğün kullanarak okullarını cazip hâle getirme çabaları samimi bir davranış değildir.
Pompalanan o kadar propagandalar karşısında, sözde kolejlerden mezun olan öğrencilerin üniversite başlangıcında yabancı dil sınavlarından muaf olmadıkları biliniyor. Bu duruma “kolej “ adını kullanan özel okullarımız nasıl bir yanıt verir merak ediyorum. Ya adam gibi yabancı dil ağırlıklı ( Esas bir yabancı dil, ek ikinci dil, fizik, kimya, biyoloji derslerini yabancı dille yapan okullar ) eğitim öğretim yaparak “kolej “ sözcüğünün hakkını vereceksiniz, ya da bu sözcüğü kendi kurumunuz için reklam ekseni olarak kullanmayacaksınız. Yapılan tüketici haklarına aykırı bir eylemdir. Doğru olan da “kolej “ sözcüğünü kullanmamaktır.
Okuyucularımızın Ramazan Bayramını kutlar, sağlık ve başarılar dilerim.04.08.2013. Hasan ŞİMŞEK
KÖYÜMÜZÜN BİLİNMEYENLERİ
- Detaylar
- Kategori: Köyüm Büyükkarapınar
- Yayın tarihi: Salı, 09 Şubat 2016 15:47
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 2773
KÖYÜMÜZÜN BİLİNMEYENLERİ
Geçmişte ve günümüzde büyük bir heyelan alanı üzerine oturan köyümüz Büyükkarapınar’ın yerleşik olduğu vadi tabanı Akpınar ve Munduras dereleri çevresi ve Selme’den İslam Goyağı tarafındaki çukurlara ve yarlara Çelebi Yazısı eteklerindeki oynakları da ilave edersek büyük heyelan alanları manzarası ortaya çıkar. Zaten bizim Büyükkarapınar köyünde ve çevre köylerimizde heyelan alanlarına “oynak” derler. Yalnız son yıllarda hayvancılığın yok edilmesi ile meralarda büyüyen çalılar, tarlalara dikilen meyve fidanları toprak aşınmasını ve heyelanı büyük ölçüde azaltmış görünüyor. Son 40 yılda hızla ağaçlanan ve yeşilliğe gark olan bir tablo görülür.
Selme yakınlarında, Dedenin Düz denilen yerin kuzeyinde Davdas Korusu içinde bir yatır var. Mezar taşları özenle yapılmış, tek başına bir mezar. Görüntülerini çekip Köyüm Büyükkarapınar kitabına aktarmıştım. Oraya Şoför Mehmet lakaplı benim çocukluk arkadaşım Mehmet Acem ‘in pat pat denilen çapa motoru ile gitmiştik. Çamlıdede (Evliya ) Mezarı olarak bilinen mezara Ali Eren Derviş Kabri de olduğu sanılıyor. Derinlemesine araştırmaya değer.
Konya tarafından köye gelenler Selme Beleni’nde araçlarını durdurup köy vadisini ve karşı dağlara şöyle bir bakmalarını tavsiye ederim: Kiraz ve elmaların çiçek açtığı dönemde kendine özgü harikulâde bir güzelliği vardır. Prof. Haydar Öztaş kardeşimizde bu konu ile ilgili çok güzel görseller vardır. Zaman zaman facebookta paylaştık. Selme Beleni çevreye egemen güzel bir seyirlik alanıdır. Orası her mevsimde güzel bir seyirlik alnıdır.Belen’den köy vadisine bir bakınca mutlaka kendinizden bir şeyler bulmanız mümkün olacaktır.
Köy tarafından bakınca Kozbaşı deresinin kuzeyinde kalan arazilerin tamamını İznebollu ve Davdaslılardan çok kıymetli paralarla köylülerimiz tarafından satın alındı. Bu nedenle köylüler uzun müddet tarla borcu ödemek için Aydın’a Mersin’e amelecilik yapmaya giderlerdi.
Kozbaşı alanının Roma ve Bizans dönemlerine ait Zenonopolis antik kenti olduğunu ve mezarlıklarının Çukur’un üzerindeki arığın üstündeki mekânlar olduğunu o dönem ait tarihi izlerden anlıyoruz.
Kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilere göre Örene ve çevresinde 30.000 nüfuslu bir kent olduğu söylenir. Uzunalan, Munduras, Eskikoru, Göl, Örene ve Çelebiyazısı’ndaki kalıntı ve buluntular kentin ne kadar geniş bir alan yayıldığının belirtileridir. Bütün bu izler Bizans İmparatoru Zenon’un kentinin (İznebol’un ) burası olduğunu gösteren emarelerdir. Yakın zamana kadar bu toprakların/ ekilebilir arazilerin Davadaslılara ve İznebollulara ait olduğunu muhtelif yerlerde yazmıştım. Zenon İznebbollu bir komutan iken İstanbul’a gitmiştir. İmparator olmuş ve Taşeli topraklarına devlet imkânlarını aktarmıştır.
Yörük Yaylası’ndan ve Başköy’ün üzerinden Davadas Çalı’ndan –Selme’den ve Meriş’ten İznebol’un üzerine ve oradan Halimiye topraklarına ve sahile Barcın Yörüklerinin bir göç yolu vardı. Sonbaharda bu göç yolun takip ederek güneye Anamur’a inerler baharda da çıkarlardı. Bazen de Akpınar’dan-Karanlıkdere’den inerek bizim köyün içinden geçerlerdi. Çevredeki bağlara ve bahçelere asla zarar vermezlerdi. Bir de Davdas, Selme Beleni Ardıçyüzü, Yayla ve Tuzluk’u aşarak Elmayurdu yaylasından Uğurlu ve Alanya tarafına giden bir kervan yolu vardı. Modern motorlu araçlar yaygınlaşıp yollar değişince bu yollar da eski önemini kaybetti hatta yok oldular. 31.01.2016 Hasan ŞİMŞEK
KİTAP İÇİN NE DEDİLER?
- Detaylar
- Kategori: Köyüm Büyükkarapınar
- Yayın tarihi: Pazar, 27 Nisan 2014 19:26
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3369
KİTAP İÇİN NE DEDİLER?
Emin ÇETİNER Bu e-posta adresi spam robotlarından korunuyor. Görebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
: Değerli hocam kitabını aldım. çok memun kaldım. İnan 3 gün içerisinde kitabını baştan sona kadar okudum. İnan gerçekten bir dahi yazmışsınız. Ellerinize ve yüreğinize sağlık.
Saygılarımla.
Mehmet TURGUT Bu e-posta adresi spam robotlarından korunuyor. Görebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
: Hasan Abi,kitabınızı kabaca inceleme imkanı buldum. En azından hazılık ve basım aşamalarında karşılaştığınız zorlukları biliyorum artık.
Düne kadar babamın dedesinin kim olduğunu bilmiyordum maalesef. Ne acıdır ki, hemen hepimizin durumu aynı. Bu bakımdan kitabınıza paha biçilemez.
Bu büyük eseriniz için Büyükkarapınar'lı bir genç olarak sonsuz şükranlarımı sunar, işlerinizde kolaylıklar dilerim.
Hakan yazdı:
> "Saygıdeğer hasan abi yazmış olduğun kitab için
> teşekür ederim çok güzel olmuş eline sağlık"
Bu yazıyı internette yayınlarsan sevinirim.saygılar.
Saygıdeğer Hasan Şimşek Abim,
''Köyüm Büyükkarapınar'' adlı eser bu bölgenin kaynak kitaplarından biri olmuş.Turizmci olduğum için özellikle kitapta Büyükkarapınarda bulunan tarihi ören yerleri çok dikkatimi çekti.Tarihi kemer'in olduğu ''kisse ören yeri'' kesinlikle görülmesi gereken bir yer.İnşallah buraya beraber turlar düzenleyip insanların görmesini ve tanımasını sağlarız.
Tarihi dokulara,kültürmüze,eğitime ve ihmal ettiğimiz değerli büyüklerimize verdiğin değeri yazılarından her gün takip ediyoruz.Toplumumuzun dile getiremediği konularda halkın sesi oluyorsun.Taşeli bölgesinin kalkınması için yaptığın hizmetlere teşekkürler.
Ata Göksel Gür.
Ermenek Selçuklu Otel
Konur Alp KOÇAK
: Hasan Bey'in yazmış oldukları kitabı büyük bir beğeni ile okudum. Ailemin ve akrabalarımın geçmişini öğrenmenin yanısıra memleketimizin tarihini de öğrenme fırsatı sağlayan bu detaylı çalışmadan dolayı yazarını büyük bir takdirle kutluyorum. Köyümüzün geçmişini gelecek nesillere aktarmak için önemli bir araç olacak bu kitapta emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunar, Hasan Şimşek'in başarılı çalışmalarının devamını dört gözle beklediğimizi belirtmek isterim.
Durcan isin. atBu e-posta adresi spam robotlarından korunuyor. Görebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu e-posta adresi spam robotlarından korunuyor. Görebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
: Hasab abi selamlar.Koyum buyukkarapinar kitabini okudum bitti,azcok bildigim kokumuzun nereden gelidigini daha genisve kaynaklara dayali olarak ogendim. Okul arkadaslarimi,akrabalarimi,koylulerimi,hele hele nasilbirsey oldugumu unuttugum okullu yilarimi,koyumden cikan aydinlari is adamlarini cogunu unuttugum terimleri,kaybettilerimizi saymakla bitiremiyecegim guzellikleri genclik ve cocukluk yillarimin anilarini bana yasattiniz. orasi diger hemseriler gibi benimde koyum oldu icin bu kadar cok anilari bazen duygulanarak bazen gulumseyerek okudum yasadim. Kisacasi Bu kadar tarih kokan guzel bir degeri bizlerle bulusturdugun icin binlerce tesekkur ediyorum.Kitapla beraber sizlerde olumsuzlesiyorsunuz kitap torunlarimizada birakacagimiz bir hazine degerinde. sizi Kutlarim ne kadar cok arastirmis ugrasmissiniz elinize yureginize saglik. Avusturalyada bana koyumun degerlerini yasattiginiz icin tekrar tekrar tesekkurler. Selam ve saygilarimla Durcan.Isin.
KÖYÜM BÜYÜKKARAPINAR KİTABI
- Detaylar
- Kategori: Köyüm Büyükkarapınar
- Yayın tarihi: Pazar, 25 Ekim 2015 17:29
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3046
KÖYÜM BÜYÜKKARAPINAR
- Detaylar
- Kategori: Köyüm Büyükkarapınar
- Yayın tarihi: Pazar, 27 Nisan 2014 19:14
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 4537
KÖYÜM BÜYÜKKARAPINAR
Türk Millî Eğitimi’ne bir ömür vermiş, emekli olduktan sonra da, yazdığı kitaplarla bu hizmetlerine devam etmiş olan değerli öğretmen Hasan Şimşek en son çalışmalarını köyü Büyükkarapınar’a ayırmış ve büyük bir eser ortaya koymuştur. Bu eser KÖYÜM BÜYÜKKARAPINAR adını taşımaktadır.
Hasan Şimşek baştan başa bir vefa örneği olan “Köyüm Büyükkarapınar”ı ilim âlemine sundu. Çalışmada en önce gelen Büyükkarapınar’ın kimliği idi. Bu, eserin birinci bölümü oldu. Ancak Hasan Şimşek hatıraların peşini bırakmayan veya her adım atışta hatıraları ile karşılaşan bir öğretmendir. Çocukluk yıllarının anıları, unutulmayan ve hiç küllenmeyecek olan hatıralar köyün anlatımında Hasan şimşek’i hiç bırakmamıştır. O ne anlatırsa anlattıklarını hayatına paralel götürmüştür.
Yazar eserinde, Büyükkarapınar’ın sınırları, yüzey şekilleri, iklimi, bitki örtüsü, ekim dikim alanları, unutulmayan fakat şimdi yok olan ceviz ağaçları, oyunlar ve oyuncaklar, harmanlar, kahveler, bayramlar, yayla, gelenek ve göreneklerin eski ve yeni şekilleri, bağ bozumu, pekmez kaynatma gibi işlerden cubur ve ondan sirke çıkarma gibi hususlara kadar hemen her şeye yer vermiştir. Sadece pekmez kaynatılmaz, bulgur da kaynatılır. Değirmenler sonbaharda ayrı bir önem taşır. Köydeki dibek ve sokunun da ayrı bir yeri vardır. Geyesilik ise ortak bir çamaşır yıkama yeridir. Burada çamaşır yıkayan köylü kadınları görülür. Köy odası, muhtarlar, meralar, cami ve imamlar da “Köyüm Büyükkarapınar”ın içinde en güzel şekilde yer almıştır.
Bunlardan başka olarak köyde eğitim öğretim, öğretmen de ayrı bir yer tutar. Köy mezarlığı ise geçmişe açılan perde çekilmiş bir pencere gibidir. Türbe başka bir görünüştür. Şahgeldi zaviyesinin de kolonizatör Türk dervişleri yönü ile ayrı bir önemi vardır ve bütün bunlar köyün manevî atmosferini oluştururlar. Köy hayatı basit gibi görünse de çekiciliği de beraberinde gelir. İmeceden obaya kadar, hayvanlardan çobanlığa açılan hayatta pek çok yaşayış şekilleri eserde yazarın hayatı ile örülü bir şekilde karşımıza çıkar. Öğretmen Hasan Şimşek’in hayatını da karıştırdığı eser, sadece bilgi yığınından ibaret olsa idi, “Köyüm Büyükkarapınar” canlı ve çekici bir eser olmak özelliğini kaybederdi. Eserin ruhu yazarın bu içten samimiyetinde bütün köyü dolaşır.
Büyükkarapınar’a nasıl gidilir, inanç yönü nasıldır? Batıl itikatlar ne derecede burada kendini gösterir? Ziraat yönü ile köye kimlerin hizmeti geçmiştir? Bütün bunlar eserde boy gösterirler. Bu iki alt bölümden sonra yazar Hasan Şimşek ortaokuldan başlayarak lise ve üniversite yıllarını anlatır. Ancak bu anlatışta gurbet hayatı, tahsil yılları ve köye olan hasret üç boy ve renkte dalga dalga genişler ve aile hayatına kadar uzanır. Aile kurma ve evlilik, çocuklar, yazılan test kitapları, uzmanlık durumu Hasan Şimşek’in kitabına hayatından kattığı renkli bir zenginlik olmuştur.
Hasan Şimşek sosyal etkinliklere de açık bir öğretmendir. Hatta bu hususlarda lokomotif görevi üstlenir. Erçev’deki hizmetleri, köye olan kesilmez ilgisi, köyü anlatanlar, Hasan Şimşek’i anlatanlar, köyden çıkan önder kişiler, akademisyenlerden hâkim, doktor, subay ve diğer meslek sahiplerine kadar hemen herkes, geniş bir şekilde, eserde yer alır. Bu durumda “Köyüm ve Ben” başlığına yer verilen eserin bu kısmı I. Ana bölüm olmuştur. Bütün bu anlattıklarımız eserde dokuz alt bölüm hâlinde yer almıştır. “Köyüm Büyükkarapınar”ın II. Ana bölümü tarih olarak karşımıza çıkar. Bu ana bölümün alt başlıkları; Eski Çağlarda Türkiye, Anadolu’nun Türkleşmesi, Büyükkarapınarlı aileler, olarak eserde kendini gösterir. Arşiv ve vergi kayıtlarında köye mensup aileler ile geçmiş ve günümüzdeki durumları da burada ortaya konmuştur. Buranın canlılığı daha çok ailelerin anıldıkları lakaplardan gelir. Bu da dikkat çekici bir husustur.
Son olarak yöresel kelimeler, dualar, ilençler ve deyimlerin yer aldığı eserde telefon rehberi, belgeler de bulunmaktadır. “Köyüm Büyükkarapınar”ın görsel yönü ise ayrı bir zenginlik olmuştur. Bu durum eserin başından sonuna kadar işlenen konuya, şahısların ve varlıkların o konu ile ilgisine bağlı olarak; meyveler, dağlar, koyaklar, yaylalar, okullar, dereler, özler, ardıç ve çam ağaçları, kişiler vs. şeklinde uzar gider. Eserde belgelerden sonra yer verilen ve “Fotoğraf Albümü” olarak adlandırılan kısım ise, köyün belli başlı ailelerini göstermesi bakımından ayrı bir değer taşımaktadır. Hacı Hasangil Sülalesi ise eserde cümle sonundaki bir noktayı andırmaktadır.
Biz ve bizim yaşta bulunan pek çok kimsenin kopup geldiği yer köylerdir. Bu köyler son otuz sene içinde idarî yönlerden çeşitli şekillere büründüler. Büyükkarapınar, benim köyüm olan Küçükkarapınar gibi Ermenek’e bağlı idi. Ancak yeni yapılanmalar bazı köylerin kasaba hâline gelmesi, hatta ilçe merkezi olması ile bunları Ermenek’ten ayırmış oldu. Büyükkarapınar köy statüsünü koruyarak Başyayla ilçesine bağlandı. Benim köyüm Küçükkarapınar da Sarıveliler ilçesinin bir mahallesi durumuna düştü. Yazarın eserinde de belirttiği gibi hayat değişti. Sürü kalmadı ve çoban görünmez oldu. Halbuki bizim gibi altmış yaşın üzerindeki herkesin bir çobanlık dönemi vardı. Ekin, çift çubuk da artık eskisi gibi canlı değil. Köy halkı meyveciliğe yöneldi. Bu sebeple bazı şeyler unutuldu. Bir köyde demirci vardır, ama kalaycı bulmak zorlaştı. Yeni hayat köyü değiştirdi ve ortaya yeni meslekler getirdi. Hatta köyün ağzını bile değiştirdi. Bu değişiklikler sonucu eski ve yeniyi bir arada bulmak çok zor. Bu açıdan bakılınca değerli arkadaşım Hasan Şimşek “Köyüm Büyükkarapınar” adlı eseri ile pek az kimsenin yapabileceği büyük bir hizmet oldu. Böyle hizmet her köye nasip olmamıştır. Başta Büyükkarapınar olmak üzere, Ermenek, Sarıveliler ve Başyayla bu hizmetle övünmek durumundadır.
Hasan Şimşek’in vatan aşkı olmasa bunlar ortaya çıkmazdı. Yaşadıklarımızın, gördüklerimizin kısaca hayatımızın benzerliği eseri baştan sona kadar zevk ve heyecanla okuttu. Hatta bunun da ötesinde elimize alıp karıştırınca bir sılayırahm duygusunu da beraberinde getirdi. “Köyüm Büyükkarapınar”ı her ele alış ve okuyuşumuzda sılaya varmış, eşi dostu akrabayı ziyaret etmiş gibi oluyoruz. Eseri görmeyenlerin alıp okumaları ayrıca tavsiyemizdir. Bu eserde Peygamberimizin “vatan sevgisi imandandır” hadisinin tecelli ettiğini belirtirken, sevgili dost, gayretli kültür adamı, yorulmak bilmez eğitim gönüllüsü Hasan Şimşek’i tekrar tekrar kutlarım. Bu eser onun son eseri olmayacaktır. Pek çok eseri olan Hasan Şimşek’in yeni eserler yazması dileklerimi bir daha belirtir kendisine sağlık ve mutluluklar dilerim.
Hasan Şimşek, İstanbul 2010, 424 sayfa.
Prof. Dr. Kemal YAVUZ