KÖYÜM BÜYÜKKARAPINAR Hasan ŞİMŞEK

  • Skip to content
  • Ana menü bloğuna geç ve giriş yap.

Blok arama görünümü

Dolaşım

Arama

Buradasınız: Home

Ana Menu

  • Anasayfa
  • Büyükkarapınar Yazıları
  • Büyükkarapınar Kitabı
  • Basında Büyükkarapınar
  • Biyografik Eserlerim
  • Eğitim Danışmanlığı
  • Genel Yazılarım
  • Köyümüzden Haberler
  • Kim Kimdir?
  • Fotoğraflar
  • İletişim
  • Teşekkür

MOSKAVA’NIN DİNMEYEN ÖFKESİ

  • Yazdır
  • E-posta
Detaylar
Kategori: Köşe Yazılarım
Yayın tarihi: Perşembe, 03 Aralık 2015 18:30
Yazar: hasan-simsek
Gösterim: 2591

MOSKAVA’NIN DİNMEYEN ÖFKESİ

Soğuk Savaş sonrası dağılan Sovyetler Birliği Rusya Federasyonu adı altında derlenip toparlanmıştır. Şu anki yönetim, başta devlet başkanları Vladimir Putin başbakanları Dmitry Medvedev olmak üzere on yılı aşkın süredir Rusya’yı yönetiyorlar.

Bu ikili dağılan gücünü kaybeden Sovyetler Birliği’ni sıkı ve otoriter bir yönetim anlayışı ile tekrar eski hâline getirme yönünde büyük hamleler yaptı.  ABD ve AB  ile rekabet edebilir bir duruma getirme gayreti içindeler. Büyük ölçüde başardılar da, bu başarının Putin’e verdiği güç, onu daha da emperyalist bir politika izlemesine neden oldu. Dağılan ve kaybedilen güçlerine güç katma ve kendilerini ispatlama adına, Baltık ülkelerine, Ukrayna’ya ve Kırım’a karşı genişleme ve toprak ilhak etme eylemlerine dur deme adına Batılı ülkeler özellikle AB ve ABD Rusya’nın yayılmacı politikalarına karşı  sıkı bir ambargo uygulamışlardır. Uygulanan bu ekonomik ambargo Rusya’yı bunaltmıştır. Diğer yandan IŞİD tarafından Mısır’da düşürülen uçakları, yine Rus SU-24 tipi savaş uçaklarının Türk F-16’ları tarafından düşürülmesi Rus Devlet Başkanı Putin’in dünyaya meydan okurcasına uyguladığı genişleme siyasetini yerle bir etmiş, onun ve Rus halkının psikolojisini telafisi güç bir çıkmaza sokmuştur.

 İşte bu nedenle Türkiye sınırlarını ihlal eden ve dur ihtarına karşı uymayan uçağın düşürülmesi eyleminde Türkiye’den özür talep eden Putin “ Yavuz hırsız ev sahibini bastırır. “ anlayışından yola çıkarak tehdit üstüne tehdit, şantaj üstüne şantaj, ambargo üstüne ambargo akıllarına ne gelirse Türkiye’ye zarar verecek her şeyi başbakanları Dmitry Medvedev ve Dışişleri  Bakanları Sergey Lavrov, Rus Parlemantosu ve halkı ile birlikte Türkiye’ye top yekûn hücum ediyorlar.  Neler söylemiyorlar ki:

* Rusya’da iş yapan yatırımcılara engel,

* Gümrük kapılarında Türk mallarına giriş ve çıkışlarda engelleme,

* Türkiye’ye turist göndermeme, özel uçaklara uçuş yasağı,

*Türkiye’den ithalatını yaptıkları gıda ürünlerini durdurma

* Parlamentolarından Ermeni soykırımı yalanını önceleri defalarca geçirdikleri hâlde yeniden geçirme teşebbüsü

* Ayasofya Müzesi’ni kiliseye çevirme teklifleri,

Rusya yönetiminden, parlamentosundan ve halkından bize karşı tarihin derinliklerinden gelen ciddi bir düşmanlık var. Nerdeyse bir kaşık suda boğacaklar. Hâlbuki son 30 yılda Rusya ile ilişkilerimiz mükemmel ölçüde iyi gitmiş, yeni nesil eski Çarlık Rusya’sının ve Stalin Dönemi’nin Türkiye üzerindeki emperyalist emellerini bilmiyor. Biz NATO’ya Rus tehditlerine karşı kendimizi korumak amacı ile girdik. Stalin’in Kars ve Ardahan’dan toprak talebi sonucu NATO’ya girmeyi zorlayan Rusya’nın yayılmacı politikasıdır. İşte bu gün de bu yayılmacı politikalarına karşı, tekerlerine taş koyan bir Türkiye var.( bkz. www. ermenekinsesi.com internet sitesinde ) Putin buna bozuluyor, yoksa bir uçak düşmüş bir Rus pilotu ölmüş onun için o kadar önemli değil. Mısır dönüşü IŞİD’in düşürdüğü uçakta 230 civarında insan vardı. Rusya yöneticileri ve halkı dünya ölçülerinde duyulacak bir tepki vermediler. Çünkü Türkiye’nin düşürdüğü savaş uçağı nedeni ile Rus liderinin kendi halkı ve dünya önünde gücünün büyüsü yok edilmiş, hiçe sayılmıştır. İşte Rusya’yı çıldırtan ana nokta Putin’in “ Bizi sırtımızdan vurdular! “ demesinin özü budur.

Türkiye- Rusya ilişkilerinde İsmet Paşa’nın Kıbrıs olayları sırasında ABD Cumhurbaşkanı’nın tehdidi  üzerine “ Büyük devletlerle ilişkiler, ayı ile yatağa girmeye  benzer.” sözü ile bugünkü Rusya ile yaşananlar aynı.

Rus SU-24 tipi savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi ile birlikte Rus halkı, parlamentosu hiçbir sorgulama yapmadan Devlet yönetiminin yanında yer almıştır.

Çar Deli Petro’dan bu yana Rusya’nın yayılmacı politikası ve Osmanlı toprakları üzerindeki gözü  hiçbir dönemde bitmemiştir. Oysaki son 30 yılda Türkiye vatandaşları Rusya ile bir dostluk ve kardeşlik ilişkisi içinde yaşamaktadır. Türk kamuoyu Rus halkına karşı sıcak bir tavır sergilerken onların bizim hakkımızda bilinç altından sökülüp gelen düşmanca tavır almaları anlaşılır değil. Biz nasıl onların uçağının düşürülmesi olayında empati yapıyorsak, onlar da savaş hâli olan bir sınır bölgesinde -kimseyi takmayan çok ciddi bir sınır ihlali yapan savaş uçaklarının pilotları hakkında empati yapmaları gerekir. Ama Rus halkında böyle bir düşünce yok görünüyor. Öyle anlaşılıyor ki biz Devlet ve sivil toplum örgütleri olarak Rus halkına karşı halkla ilişkiler yönünden iyi çalışma yapmamışız, bu eksiklik mutlaka giderilmelidir. Bu arada yukarıdaki düşüncelerimi de doğrulayan İlber Ortaylı’nın 29 Kasım 2015 sabahı saat 10.00’da CNN TÜRK’te Hakan Çelik’in sabah programında söylediği şu söz ( mealen ) çok önemli “ İkinci Dünya Savaşı’nda Rusya’da taş üstünde taş kalmadı, Almanlar Rus topraklarını yerle bir etti. Ruslar bunu unuttular, onlar karşı bir düşmanlık hissi değil dostluk hissi ile yaklaşırken Türkiye’ye karşı düşmanca tavır beslemeleri anlaşılır gibi değil.” diyerek Rus halkının çelişkili tavrını ortaya koymuştur.

Sonuç olarak 1. Türkiye bu olayda vakur bir duruş sergilemiştir. Ülke sınırları yolgeçen hanı olamaz. Mesajın vermiştir.

2. Rusya’nın Türk iş adamlarına ve mallarına karşı aldığı ekonomik önlemlerden en fazla zarar görecek olan Rusya’dır. Türk halkı buna katlanmalıdır.

3. Rusya’nın Türk mallarına karşı almış olduğu yasaklama kararı en çok bizim güney komşularımız olan Antalya ve Mersinli üreticileri etkileyecektir. Bu nedenle ben her gün domates, biber, salatalık, patlıcan, kabak … gibi sebzelerden ve yasak kararı koydukları meyvelerden birer tane fazla tüketerek vatandaşlarımıza destek vereceğim.

4. Türkiye, Rus yönetiminin düşmanca tavrına karşı, halkı ile dostça geçinme niyetinde olduğunu ve Rus halkına karşı düşmanca bir tavır takınmadığını ve takınmayacağını her fırsatta işlemelidir.

5. Geçmişte Rusya yönetiminde çok zalim Çarlar gelip geçti. Stalin Ahıska ve Kırım  Türklerini darmadağın etti. 50 yıl bir Soğuk Savaş dönemi yaşadık. Putinler, Medvedevlerin, Lavrovların şantajları ve tehditleri de gelip geçer. Tarihte biz daha kötü örneklerini yaşadık. Rusya Batı ile birlikte güçlerini Türkiye’ye karşı birleştirmediği zaman Türkiye zararına hiçbir şey yapamaz, tarih böyle yazar.  Yeter ki biz içerde ve dışarıda tutarlı ve birlik içinde olalım. .02.12.2015. Hasan ŞİMŞEK 

PUTİN VE RUSYA

  • Yazdır
  • E-posta
Detaylar
Kategori: Köşe Yazılarım
Yayın tarihi: Cumartesi, 28 Kasım 2015 19:05
Yazar: hasan-simsek
Gösterim: 2946

RUSYA’NIN GERÇEK YÜZÜ

 24 Kasım 2015 günü saat 09.24’te Hatay’ın Yayladağ bölgesinde sınır ihlali yapan iki Rus Su- 24 tipi savaş uçağından birini Türk F-16’ları düşürdü.

Suriye’deki Türkmen varlığının kökeni Tolunoğullarına dayanır. ( 868- 905 ), İhşidiler (935-969 ), Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Memlükler, Osmanlılardan günümüze kadar gelir.(1) Suriye ve Irak’taki Türk varlığı Malazgirt( 1071) ‘ten en az yüz yıl öncesine dayanır. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Anlaşması öncesi bizim olan Suriye ve Irak topraklarını Mondros Ateşkes Anlaşmaları hükümlerini hiçe sayarak İngiltere Suriye’yi işgal etti. Bilhâre İngiltere Suriye topraklarını Fransa’ya bırakarak yer altı kaynakları (petrol) zengin olan Irak topraklarına yerleşti. Her iki devlet de bugüne kadar bu bölgeden elini ayağını çekmedi.

Rus uçağının düşürüldüğü yer, Türkiye’nin Yayladağ sınırına yakın Türkmen dağı yakında bulunan ve Bayır-Bucak Türkmenlerinin yoğun olarak yaşadığı bir yer. Türk yetkililerin açıkladığına göre bu bölgede DAİŞ= IŞİD ( Irak-Şam İslam Devleti ) denilen terör örgütü yok. DAİŞ’i vuruyoruz diye Ruslar Türkmenlerin yaşadığı bu bölgeyi bombardımana tutuyorlar. Rusların, Türkmen varlığının yoğun olarak bulunduğu bu bölgenin hemen güneyinde Lazkiye’de hava üssü, Tartus’da da deniz üssü bulunmaktadır. Bu üslerin  güvenliğini sağlamak  için yöredeki Türkmenleri uzaklaştırmak/ sürmek ve Türkiye’nin güvenlik bölgesi oluşturmak amacı ile sınırdaki Cerablus- Azez arasındaki 100 km uzunluğundaki bir şeridi hem IŞİD’den arındırılmış bir bölge, hem de PYD ‘nin egemen olamayacağı bir ara bölge hâline getirme hedefine engel olmaktır. Rusya Suriye’deki eylemleri ile Türkiye’nin kendi güvenliği için amaç edindiği hedefleri boşa çıkartarak Suriye topraklarında sağlam bir yere oturtmak istiyor. Onların amacı IŞİD terör örgütü ile mücadele filan değil, Suriye’de kendileri için güvenli yaşam alanları oluşturarak Doğ Akdeniz’e tam olarak yerleşmektir.Zaten Rusların taa!...II. Çar Deli Petro’dan bu yana sıcak denizlere açılma ve yerleşme ülküsü vardır. Şimdi yaptıkları bu ülkünün bir parçasıdır. Hatta günümüzde Doğu Akdeniz’in gaz ve petrol yönünden zengin bir bölge olması Rusların iştahını iyice artırmıştır.

Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmüş olması uluslar arası arenada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in prestijini oldukça sarsmıştır. Bu nedenle; Rusya Lideri Putin “ Türkiye, ABD ile Rusya arasında benzer olayları engellemek için anlaşma bulunmasına rağmen uçağımız vurmuştur. Teröristlerin işbirlikçileri bize sırtımızdan darbe indirmiştir.” Diye ağır açıklamalarda bulunmuştur.  Putin Ürdün Kralı 2’nci Abdullah ile Rusya’nın Soçi kentinde basın toplantısı yaparken de Türkiye’ye yönelik suçlamalarına devam etmiş: “ IŞID kanalı ile Türkiye’ye ciddi miktarlarda kaçak petrol sevkiyatı yapıldığını biliyoruz, IŞID petrol satışından milyarlarca dolar kazanıyor. Teröristler komşu devletler tarafından destek gördüğü ortada…Türkiye’nin bugün yaptığı ilişkilerimizi ciddi biçimde etkileyecektir.Türkiye NATO’yu IŞİD’in hizmetine mi sokmak istiyor?” şeklinde ağır suçlamalarda bulunurken,Rus Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov’da olayın ertesi Türkiye’ye yapacağı ziyareti iptal etti ve Rus halkına “ Ben Türkiye’ye gitmiyorum siz de turist olarak Türkiye’ye gitmeyin, Türkiye de sizin için Mısır gibi güvenli bir ülke değildir.” diyerek Rus turistlerin Türkiye’ye gitmemesi şeklinde tepkisini ortaya koydu.

Şimdi herkes ticaretin bozulacağı kaygısına düşmüş görünüyor.:

Gaz, ham petrol, atık kimya, hurda vs için Rusya’ya yılda 25 milyar dolar ödeme yapıyoruz. Bunun 16 milyar doları petrol ve doğalgaz. Rusların ihracatında Türkiye’nin % 5 payı var.

Tarım, tekstil, ev, otomobil, makine teçhizatı, giyim eşyası, plastik …Rusya’da bizden 5,9 milyar dolarlık mal alıyor. Türkiye için Rusya yüzde 2,5 ‘lik bir ihracat pazarı.  İki tarafın alış verişinde yılda 20 milyar dolar Rusya’nın cebinde kalıyor. Rusların en çok mal sattığı 5. büyük pazar Türkiye.

Şimdi Rusya’nın kendisine ambargo uygulayan Avrupa ile arası bozuk. Ukrayna ile düşmanca ABD ile zaten ilişkileri soğuk.

Ruslar bakmayın çok büyük gözdağı verdiklerine, kantara koyduğunuzda, ekonomiyi hesaba kattığınızda, Rusya’da bu işten ciddi zarar görür. Rus devlet adamlarının verdiği demeçler onların soğuk yüzün bize bir daha gösterdi. Demek ki son 30 yıldır sürdürülen barışçı ilişkiler özenle yapılmış bir makyajdan ibaretmiş. Tarih hocalarının dikkatine!

Ermeni soykırımı söylemleri, askeri önlem alma tedbirleri, gümrüklerde engel çıkarmaları, turist göndermeme, Türk mallarına boykot tehditleri, şantajları yenilir yutulur olmasa da Türkiye, Rus uçağını düşürmekle kararlılığını göstermiştir. Bundan böyle gelişigüzel herkes Türkiye sınırlarına karada, havada ve denizde yaklaşırken sınırları ihlal etme durumunda bedelini ödeyeceğini bilecektir.

Türkiye’nin bu işte en önemli kaybı Batı ile yaptığı görüşmelerde onların isteklerine ne ölçüde direnebileceği meselesi var. Bunun dışında Rusya açıklamalarının arkasında dursa bile en çok kendileri zarar görecektir.  Türkiye, sınırlarını ihlal eden ve kendi güvenliğine zarar veren, altını oyan ülkelere taviz veremez, hoşgörülü davranamaz.

Vladimir Putin’in  göz göre göre kara propaganda ile teknik verileri de hiçe sayarak ihlal olayını  inkâr yoluna gitmeleri  kendilerini dünya kamu oyu önünde haklı çıkarma  çabaları boşuna/zorlam bir gayretten başka bir şey değildir.

Temennimiz Türkiye’nin ve komşularının emperyalist devletlerin şerrinden uzak huzur ve refah  içinde yaşamalarıdır.26.11.2015. Hasan ŞİMŞEK

_____________________________________________________________________

(1) ÖRSAM ili Suriye Türkmen Meclisi’nin en son yaptırdığı bir saha çalışmasına göre Suriye’deki Türkmen nüfus 3,5 milyon olarak belirlenmiştir.

TAŞELİ TAŞELİ DEDİKLERİ, ŞU BİZİM TAŞELİ!

  • Yazdır
  • E-posta
Detaylar
Kategori: Köşe Yazılarım
Yayın tarihi: Cuma, 06 Kasım 2015 00:00
Yazar: hasan-simsek
Gösterim: 2475

TAŞELİ TAŞELİ DEDİKLERİ, ŞU BİZİM TAŞELİ!

Taşeli’ni tanımak için öncelikle Taşeli Platosu, Taşeli Yarımadası ve Taşeli Yöresi kavramlarını doğru algılamamız gerekir. Coğrafi bir terim olan plato: Akarsular tarafından derin vadilerle parçalanmış düz veya hafif engebeli yüksek düzlüklerdir. Taşeli’nin yüzeylerini parçalayıp aşındıran ve derin vadilere bölen akarsuyun adı Göksu  ve kollarıdır.  Yüksek Taşeli düzlüklerini binlerce yıldır aşındırarak  plato yapan Göksu ve kollarıdır. Göksunun akış yönü kuzeybatı-güneydoğu doğrultusundadır. Silifke delta ovasından Akdeniz’e dökülür.

Taşeli Platosu: Güney Anadolu’da Orta Toroslarda yer alır. Batıda Akseki, doğuda ise Mut-Silifke hattı ile sınırlanır. Göksu Havzası ile Orta Anadolu yüzünü ayıran sıradağlar, yani orta Toroslara giren son devamlı düzgün kıvrımlı sıradağlar kuzeydeki sınırı oluşturur. Konya ve Karaman ovaları tarafından yani kuzeyden bakınca ilk düzgün kıvrımlı sıradağlar platonun kuzey sınırlarını belirler. Platonun güneye bakan yamaçları hemen hemen 1000 metreye varan uçurumlar ile sahillere ( Anamur, Gazipaşa ve Alanya ) inerler. Buna karşılık kuzey hattı Göksu nehri hizalarında daha yumuşak bir inişle Orta Anadolu Bölgesi ‘ne bağlanır. Platonun üstü, coğrafi tanımına uygun bir şekilde 1200-1800 yükseklikte bir düzlüktür. Bitki örtüsü: köknar (ladin ), sedir (katran ), ardıç, andız gibi iğne yapraklılar ile dişbudak, şimşir, meşe, ahlat, alıç  gibi geniş yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Platodan deniz kıyısına gidildikçe dağ eteklerinde ve yamaçlarda karaçam, servi, kızılçam gibi iğne yapraklılar ile defne, zeytin keçiboynuzu, piynar meşesi ve fundalıklarla örtülüdür. Platonun kuzey taraflarında kara iklimi egemen olsa da güney kısımlarında Akdeniz iklimi görülür. Kıyıdan iç kesimlere doğru gittikçe dağ sıraları Akdeniz ikliminin etkisini engeller. İç kesimlerden kuzeye doğru yaklaştıkça karasal iklim kendini bütün özellikleri ile  belli eder. Plato, Karamanoğullarının 1228 yılında buraya gelmesi ile birlikte  Türkmenlere yurtluk yapmış, yazları hayvanları ile birlikte  bu yaylaklarda barınmışlardır. Kışları ise Anamur, Alanya gibi kıyıda bulunan yerleşim yerlerine göçmüşlerdir. Burası konar göçer (Yörükler) insanların en çok bulunduğu yerlerden biridir.

Taşeli Yöresi: Antalya’nın doğusundan başlayarak kıyıda Alanya, Gazipaşa, Anamur, Bozyazı, Aydıncık ve Silifke’nin batı kesimleri  ile iç kesimlerde Gülnar, Mut, Ermenek, Kazancı, Güneyyurt Başyayla, Sarıveliler, Göktepe  gibi yerleşim merkezleri yer alır. Antik çağda bu yöreye Dağlık Kilikia da denirdi.  Yörenini bitki örtüsü defne, zeytin,meşe, keçiboynuzu,zakum, mersin gibi dört mevsim yapraklarını dökmeyen maki grubu bitkiler ve fundalıklar ile çam,sedir, köknar, ardıç, andız  gibi iğne yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Yöre, “antik çağ “dan günümüze birçok kavimlere ev sahipliği yapmıştır. Yörenin yüzey şekli ve toprak yapısı çok kayalık olduğundan Taşeli denmiştir. Taşeli ormanları tarih boyunca Akdeniz ülkelerinin kereste ihtiyacını sağlamış, platoda dolaşan kıl keçiler yöre halkının ana besin kaynağı olmuştur. Plato keçiler için doğal bir yaşam alanıdır. Dağ eteklerinde üzüm bağları, meyve ve  sebze bahçeleri halkımızın geçim kaynakları arasında yer alır. Son yıllarda yörede linyit ve mermer madenlerinin işletilmesi halkın yaşam düzeylerini yükseltmiştir. Günümüzde ise linyit işletmelerinin yanında dağ eteklerinde ve yamaçlarda elma, kiraz, ceviz, erik gibi meyvelerin tarımı yapılmaktadır, Patpat denilen Çapa motorlarının yörede kullanılması  ile tarımda insanoğlu hayvan ve insan gücünden çok daha güçlü bir güçle toprağı işlemeye başlamış ve yaşam düzeyini kısmen iyileştirmiştir. Ermenek Barajı’nın iklimi yumuşatması ürün türlerinin çeşitliliğini arttıracak beklentisi vardır. Baraj Gölü’nde, balık avcılığı ve su sporları vb etkinlikler yöreye farklı bir görüntü kazandıramaya aday gibi görünmektedir.

Anamur, Gazipaşa ve Alanya gibi kıyı kentleri yaz turizminin revaçta olduğu yerlerdir.

İlimiz Karaman, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinde toprakları bulunan bir ildir. Hem iç bölgeler bitki örtüsünü bozkır, hem de Akdeniz Bölgesine özgü maki’yi üzerinde barındırır. Karaman Ovası ve Toros kıvrımlarının iç kesimlerinde kara iklim hüküm sürdüğü hâlde Akdeniz’e yakın yerlerde Akdeniz ikliminin özelliklerini görürüz. Göksu üzerinde yapılan barajlar ( Gezende, Ermenek, Balkusan barajları) iklimin yumuşamasını sağlamış ve bitki örtüsünde Akdeniz bitki topluluğunun özelliklerini daha belirgini olarak taşımaya başlamıştır.

Taşeli Yöresi’nde İçel, Antalya ve Karaman’ın toprakları olduğu hâlde, Taşeli Yarımadası’nda Konya ilinin de topraklarının olduğunu görmek lazımdır. Bu bağlamda Taşkent, Hadim, Bozkır gibi yerleşim birimleri ilk aklımıza gelenlerdir. Göksu’nun Hadim ve Bozkır topraklarında yapılan Avşar ve Bağbaşı  barajları ve bu barajlardan Mavi Tünel kanalı ile Apa Barajı su savakları  ile Hotamış Gölü ve çevresine  aktarılacak olan sular yörenin çehresini hızla değiştirecek boyutta bir (KOP ) projenin uygulanması hızla devam edilmektedir. Yörenin arazi yapısı kalkerli ve taşlı olduğundan yağmur sularını yüzeyde tutmak çok zordur. Tarihi boyunca küçük su kaynakları önüne havuzlar, günümüzde göletler yapılarak sebze ve meyve yetiştirme çabaları devam etmektedir. Bunardan en önemlisi Sarıveliler Yaylası’na yapılan Çevlik Baraj gölüdür. İsale hatları bitmek üzere olan  bu barajın suyu  içme ve sulama amaçlıdır.

Yazımız özetlersek Taşeli Taşeli dediğimiz yerlerde, halk çetin ve yaşanması zor doğası ile kıyasıya bir yaşam savaşı sürdürerek yaşamlarını devam ettirmek için çalışmaktadırlar. Son yıllarda kendileri için ana besin kaynağı olan kıl keçilerini bırakmış görünseler de yeniden onlar doğru bir dönüş vardır. Kıl keçiler, Taşeli Yöresi halkının en temel besin kaynağından biridir.

Taşeli Yarımadası’nı özetlersek,

1. Tarih boyunca çeşitli kavimlere, deniz tarafından ve iç bölgelerden gelen tehlikelere karşı korunaklı bir yer olarak sığınak olarak kullanılmıştır. Bizans İmparator Zenon ( İzneboll-Büyükkarapınar - 457-474 ) Zenonopolislidir. Buradan Bizans’a giderek imparator İmparator 1. Leon’un yerinei geçerek imparator olmuştur. Onun döneminde başta Ermenek ve çevresindeki kentlere ( kent ) çok büyük devlet yatırımı yapılmış ve imar edilmiştir. Osmanlılar zamanında Sarıkilise denilen ve döneminde büyük bir kilise olan Aziz Sokrates Kilisesi Büyükkarapınar yaylasındadır.

2. Türkiye’nin nüfus bakımından en tenha yerlerinden biridir.

3. Kıl keçilerinin doğal yaşam alanlarıdır.

4. Linyit ve mermer madenlerinin varlığı ve işletilmesi halkın yaşamanı iyleştirmiştir.

5. Çeşitli uygarlıklara mekân olmuş, ( oma, Bizans, Karamanoğulları, ) önemli bir yerdir. ( Tarihi ve turistik yerler bölümüne bakınız.)

6. Karamanoğullarının Anadolu’daki ilk yurtları ve merkezleridir. Araman Bey, oğlu Mehmet ve Mahmut Bey Balkusan’daki türbesinde yatmaktadır.

7.Ermenek Karamanoğulları Beyliğine ( 1230-1308 ) daimi, 1308’den 1485’e kadar ise siyasi dalgalanmalara göre Ermenek, Karaman ve Konya olarak değişik zamanlarda başkentlik görevini sürdürmüştür.

7. Geçmişte, Göksu ve kolları yöreye çok fazla bir şey vermediği hâlde, binlerce yıldır kereste taşımacılığında doğal su yolu olarak kullanılmış  ve Ortadoğu ülkelerine kereste ihracında önemli bir rol oynamıştır.

8. Ermenek Barajı üreteceği elektrikle ülke genelinde çok büyük ekonomik değer yaratacağı gibi, Kaş’ı andıran doğa güzelliği, su sporlarının yapılmasına uygun ortam teşkil etmesi ile turizm açısından gelecek vaad eden bir merkez olmaya adaydır.  06.11.2012. Hasan ŞİMŞEK 

ATATÜRK VE HATAY MESELESİ FRANSA-SURİYE VE SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

  • Yazdır
  • E-posta
Detaylar
Kategori: Köşe Yazılarım
Yayın tarihi: Çarşamba, 18 Kasım 2015 16:34
Yazar: hasan-simsek
Gösterim: 3760

ATATÜRK VE HATAY MESELESİ

FRANSA-SURİYE VE SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

Konuyu siz okuyucuları sıkmadan anlatmam için Suriye meselesi, Hatay’ın anavatana katılış süreci, Fransa ile imza edilen Ankara itilafnamesi (anlaşma, uyuşma ) ve Fransa ile ilişkiler, Suriye sınırı ve Süleyman Şah Türbesi meselesine de açıklık getireceğiz.

Hatay. Atatürk’ün eski İskenderun Sancağı’na verdiği isimdir. 30 Ekim 1918 ‘de Mondros Mütarekesi imza edilirken İskenderun ve Hatay Türk ordusunun elinde idi. Bu ordunun başında da Mustafa Kemal vardı. Mütareke ( Mondros ateşkes anlaşması ) sırasında Türklerin elinde bulunan bu toprakları Misak-ı Millî sınırları içinde kalan topraklar kabul eden Mustafa Kemal ve yeni Türk Devleti’ne göre , Hatay’ın Türk sınırları içinde kalması lazımdı. Anlaşma hükümlerine uymayan İtilaf Devletleri önce İngiltere, sonra Fransa ( İngiltere’nin çekilmesi ve Irak tarafına kayması ile  ) Suriye topraklarını, Hatay, Adana, Antep, Urfa, Maraş bölgesini işgal etti. Bu işgaller sırasında bölgede yaşayan Ermeniler de Fransa’ya yardım ederek işgalleri kolaylaştırdılar. Ermeniler Türk halkına karşı zülm ve işkence yapmaya başladı. .Bölge halkı Ermeni saldırıları karşısında silahlı bir direniş başlattı. Ermenilerin devlet kurma teşebbüsüne ve  Fransız işgallerine karşı durmak için Kilikyalılar Cemiyeti kuruldu. İşgallere karşı ilk direniş burada Dörtyol’da başladı. Fransızlar Ermenilerle birlikte 12 Şubat 1920’de Maraş’tan   11 Nisan 1920’de Urfa’dan çekilmek zorunda kaldılar.  20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile birlikte Antep ve Adana’dan çekilmek zorunda kaldılar.

Bu Ankara Antlaşması, Birinci ve İkinci İnönü zaferlerinin paralelinde gelişen ve müzakereleri devam eden bir antlaşmadır. Ankara Antlaşması ( 20 Ekim 1921  ) öncesi, TBMM Hükümetin temsilen Bekir Sami Bey’in Fransız generali ile yaptığı bir antlaşma var, bu antlaşmayı TBMM kabul etmez, görüşmeler yeniden kesintili aralarla devam eder, bu defa TBMM’yi temsilen Yusuf Kamil Bey ( Tengirşenk ) ,Fransa’yı temsilen de işgalci Fransız Komutan Franklin Bouillon vardır. uzun müzakereler sonucu İskenderun sancağı hariç güney sınırları  bu Ankara antlaşması ile çizilmiştir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Adana ve Antep’ten Fransız kuvvetlerini çekilmesi Ankara (İtilafname ) Antlaşması ile mümkün olmuştur. Ankara Antlaşması’nın 9. maddesine göre  Caber Kalesi ve çevresi Türkiye’nin malı olacak, Türkiye orda korucular bulundurup Türk bayrağını çekebilecektir. Bu anlaşmanın yapıldığı 1921  yılında Anadolu’nun yarısı Sakarya nehrinin batısı işgal altındadır.

O günün şartlarında Hatay için bazı koruyucu esaslar konulmaya  çalışıldı. Atatürk 1936’dan iİtibaren, Hatay işi  ile meşgul olmaya başladı.İstanbul’daki İskenderun ve Antakya Yardım Cemiyeti”nin adını “Hatay Hâkimiyet Cemiyeti “ şekline çevirtti. Hatay sınırda Dörtyolda aktif bir Hatay heyeti ve merkezi kurdu. Bu merkez, Fransa’dan isteklerini belirten teklifler vermeye başladı. Fransızlarla siyasi polemik başladı. .Mustafa Kemal Atatürk de aynı yıl (1936 ) Meclis açılış nutkunda “Fransızlarla aramızda askıda bulunan Hatay meselesini halletmek zamanı gelmiştir.” şeklinde bir beyanda bulundu. Çünkü o zaman bir Fransız sömürgesi olan Suriye’ye, Fransız Başvekil Leon Blum  istiklal verileceği şeklinde açıklamalar yapıyordu.  Atatürk’e göre Hatay Suriye’ye geçmeden önce işi halletme düşüncesinde idi. Atatürk Hatay’a karşı çok daha aktif olmaya başladı. “ Hatay kırk asırdır Türk vatanıdır.” diye beyanlarda bulunuyor, o zaman KURUN adın taşıyan Asım ve Tarık Us kardeşlerin çıkarmış olduğu gazetede, Fransa Hükümeti’nin izlediği Hatay politikasını eleştiren 6 tane ağır başyazı yazı yazar.

Hatay Meselsi birleşmiş milletlere götürüldü. Birleşmiş milletler önce bir seçim veya sayım yaparak çoğunluğu tayin etmek istedi. O zaman Fransızlar mezhepler meselesi üzerinde oynamaya başladılar.Çünkü Hatay’da Aleviler olarak büyük bir nüfus kütlesi yaşıyordu. Ankara’nın Türk olarak kabul ettiği bu kütleyi, Fransızlar ayrı bir cemaat grubu olarak alıyorlardı. Fransızların işi yokuşa sürmesi üzerine manevra maksadıyla bir kısım birliklerimiz güney kaydırılmasına girişildi. Vaziyet gerginleşti. 20 Mayıs 1938’de yani Ata’nın hastalığının artık hükmünü yürüttüğü bir sırada Atatürk Mersin’e gelerek saatlerce süren ordunun  geçit resminde bulundu. Nihayet çeşitli gelişmeler sonunda Fransa ile bir anlaşma yapıldı. Hatay’da tarafsız bir plebisit ( referandum ) yapıldı. 13 Ağustos 1938’de yapılan seçimde 40 mebustan ( milletvekili ) 22’sini Türkler kazandı.Hatay Meclisi açıldı.Hazırladığı bir anayasa ile istiklaline kavuştu ve Cumhuriyet ilan edildi.Hükümet iç işlerinde serbest dış işlerinde Fransa ‘ya tabi olacaktı.. Hatay’a ilk vali olara k da Şükrü Sökmensür atanır. Atatürk’ün Hatay davasına kendini verişi bilinenlerden çok daha içlidir. O, Hatay’ın  anavatana ilhakını görmeden hayata veda etti. 10 Kasım 1938 yılında ölümünden sonra Fransa ile bir antlaşma yapılarak 30 Haziran 1939’da Hatay Meclis anavatana katılma kararı aldı. Uzun ve çetin bir yolculuktan sonra Hatay,Türkiye’nin bir parçası hâline geldi.

Sonuç olarak, Fransa ile Ankara Antlaşması’nı ve Suriye ilişkisini, Caber Kalesi ve Anadolu Selçukluların atası sayılan Süleyman Şah’ın mezarının orda oluşunun ve Türk toprağı sayılmasının uluslararası antlaşmalarla teyidini, dünyanın gidişatına göre kaybedilen toprakların nasıl geri kazanıldığını kısaca bir özetini verdik.  17 Kasım 2015. Hasan ŞİMŞEK

SELÇUK-NAME’YE FERMANIN YANSIMASI VE ERMENEK TÜRKLERİNİN ROLÜ

  • Yazdır
  • E-posta
Detaylar
Kategori: Köşe Yazılarım
Yayın tarihi: Pazar, 25 Ekim 2015 21:42
Yazar: hasan-simsek
Gösterim: 5294

SELÇUK-NAME’YE FERMANIN YANSIMASI VE ERMENEK TÜRKLERİNİN ROLÜ

Orijinal adı El Evamirü’l- Ala’iyye Fi’l-Umuri’l- Ala’iyye olan ve Türkçesi  Selçuk-Name olarak bilinen eseri İranlı İbni BİBİ 1281 yılında Farsça yazmıştır. Yukarıdaki eski Türkçe metin Topkapı Müzesi Revan Bölümü 1391 numarada bulunan Yazıcıoğlu Ali tarafından Türkçe’ ye çevrilen İbni BİBİ’nin eserinden alınmıştır,

Aşağıdaki yazı, yukarıdaki metnin de bir özeti alınarak okuyucuya sunulmuştur.

Karaman Bey,  olanca yararlılıklarına rağmen Selçuklu Sultanlarına karşı saygıda kusur etmediğinin karşılığını göremiyordu. Karamanoğullarının ilk yerleşim yerleri olan Sivas’tan ayrılıp muhtemelen Selçuklular tarafından Ermenek ve Mut taraflarına yerleştirilmekteydi. Hatta İbni BİBİ Karamanlılardan söz ederken Ermenek Türkleri  demektedir. Karamanoğuları Ermenek ve Mut’un arazisine sıkışıp kalınca coğrafi durumu dışarıya açılmaya müsait olan Larende ( Karaman ) şehrini Selçuklu Sultanı Rüknettin Kılınçarsalan’dan ister. Sultan cevaben “ iki adet mamur şehrim var birini sana mı vereyim? Larende anam atam yadigârımdır.” diyerek net olarak olumsuz cevap verir. Aradan birkaç yıl sonra oğlu Mehmet Bey güç kullanarak Selçuklu Sarayı’nda ihtilâl yapar ve vezir olur. Aşağıda özet olarak Mehmet Bey’in Konya’daki eylemini okuyacaksınız.

...Aksaray kalesini kuşatan Mehmet Bey, oluşan ortamın kendi lehine olduğunu görünce Konya’ya hareket etti. Karamanlıları kırmızı börklü, çarıklı, depme habalı Türkmenler Konya önünde göründüler. Naip Eminüddin Karamanlıları surların dışında karşılayalım dedi. Sonra kuvvetinin yetersizliğini görerek surların içine çekildi. Mehmet Bey aynı zamanda bir Selçuk şehzadesini de yanlarında getirip, onun sultanlığı için geldiklerini duyuruyorlardı. Karamanlılar Flobat Köşkü’ne vardıkları zaman Kırımda ölen II. Keykavus’un oğlu Cimri ( Düzme ) de beraberlerinde gözüküyordu. Ethem Bey Konya ileri gelenlerine haber saldı. Flobat Köşkü ( Yeşil Köşk/ köşk-ü sebz)’ne gelerek bir adı da Siyavuş olan Cimri’ye biat etmelerini söyledi. Konyalılar reddedince, kaledeki kuşatmayı hızlandırdılar. At Pazarı ( Suk-ul Hayl ) denilen, At Pazarı kapısının önüne odun yığarak ateşe verdiler. Yıkılan kapıdan atlılar alevler arasında süzülerek şehre dağıldılar. Kapıların durumunu gören Eminüdddin artık şehrin müdafaa imkânının kalmadığını anladı. Kıyafet değiştirerek Tokat’a kaçmak istedi ise de Kaymaz Kervansarayı’nda yakalandı. En büyük Karamanlı düşmanı olduğu için malları ve hazinelerinin yerleri kendisine söyletildikten sonra onu ve Sahil Bey’i, Bahiettin Muhammed’i öldürdüler. Karamanoğulları bu suretle 1277 yılı Perşembe günü şehre akın halinde geldiler. Karamanlı Türkmenleri bu büyük ve zengin şehri yağmaya giriştiler. Kıymetli mallar, altın gümüş ve mücevheratla dolu kervansarayları, çarşı ve pazarları Beylerin konaklarını ve büyüklerin evlerini talan ettiler. Karamanlılar Konya’ya hâkim olunca Flobat Köşkü’nde bulunan Alaetttin Siyavuş’u (Cimri’yi ) başı üzerinde Selçuklu sancağı olduğu hâlde, şehre getirdiler, Karamanoğlu Mehmet Bey, onun önünde yer öpüp biat ediyor, Selçuklu hanedanına bağlı olan Konya’nın ileri  gelenleri ve bu arada Ahi Ahmet Şah ve kendi Ahileri  ( tüccar ve esnaf teşkilatı ) ve iğduişbaşı ( Emirül egadişe ) Fahrettin Bey de kendi adamları ile gelip eski sultanlarının oğluna biat ve yemin ediyorlar.

Henüz işgal edilmemiş kale muhafızları da bu manzarayı görüp 70 000 dirhem mukabilinde burasını da teslim edip yeni sultana tabiiyetlerini bildirdiler. Bunun üzerinde kalede sultanlar türbesinde bulunan II. Alaettin Keykubat’a ait sancak ve çetr de çıkarılarak yeni sultanın cülus merasiminde kullanıldı.  Velhasıl Siyavuş (Cimri ) Selçuklu usullerine göre Ermenek Türkmenlerinin başı olan Mehmet Bey tarafından tahta çıkartıldı. . Sultan Siyavuş tahta çıkış merasiminden sonra, ata binerek Türkmen Beyleri, çavuş, candar ve diğer muhafızlar ile şehir çevresinde bir gezinti yaptı. Dönüşte divanda toplandılar. Etrafa fermanlar gönderip valileri ve mevki sahiplerini itaate ve tabiyete davet ettiler. Mehmet Bey bu toplantıda ünlü fermanını irat etti. 13.yy Türkçesi ile ferman.

 “ Şimden girü hîç kimesne kapuda ve dîvânda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayrı dil söylemeye.

Günümüz Türkçesi ile ve Karaman Valiliği’nin 2006 yılı genelgesinde metin birliğinin sağlanması adına ilgili yerlere çıkardığı genelgede:

“ Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya. “

 (  13 Mayıs 277 )

Hasan ŞİMŞEK

Kaynaklar:

Yazıcıoğlu, Ali, Tevarih-i Âl-i Selçuk, Topkapı Sarayı, Revan Bölümü, 1391 numarada kayıtlı.

Duru, Ahmet Talat, Karaman Tarihi, Karaman,2010.

Şimşek, Hasan, Dil Bayramı ve Mehmet Bey’in Fermanı, İKEV Gazetesi 16.sayı.

Daha Fazla İçerik...

  1. TELEFON ŞİRKETLERİ TÜKETİCİLERİN KANINI EMİYOR!
  2. YÖRÜK KARISI VE TAŞELİ MUHTARLARI
  3. ŞEHİT CENAZELERİNE KARŞI GÖREVLERİMİZ
  4. HAVADAN SUDAN

Sayfa 17 / 34

  • Başlangıç
  • Önceki
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • Sonraki
  • Son

Gücünü veren Joomla!®