TELEFON ŞİRKETLERİ TÜKETİCİLERİN KANINI EMİYOR!
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Pazar, 25 Ekim 2015 19:25
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 2877
TELEFON ŞİRKETLERİ
TÜKETİCİLERİN KANINI EMİYOR!
Türkiye’de dolaylı ve doğrudan 50 milyonun üzerindeki insanların, cep telefonu, sabit telefon, internet bağlantısı ve diğer iletişim servis veren firmalar, tüketicilerin kanını bir sülük gibi emiyor. Siyasi iktidar da sözleşmelerde tüketici lehine düzenleme yapamadığından tüketici çok zor durumda kalıyor. Bu konuda iletişimle ilgisi olduğu düşüncesi ile /Bakan olduğu dönemde Sayın Lütfi ELVAN Bey’e iki üç defa uyarı mahiyetinde yazı yazdım ama çok fazla tüketiciler lehine bir düzenleme yapamadı. Bu tür şirketlerin müşteri hizmetlerine ulaşmak telefonla bir dert, faks ve e- mail adreslerini bulmakta zorlanırsınız. Çoğunun da yok. Telefonla e mail adresini isteseniz bile vermezler. Devleti yöneten siyasi iktidar bunların üzerine yaptırımlarla gitmiyor/gidemiyor. İletişim hizmeti veren firmalar, vatandaşı bezdirip usandırıyorlar. Ciddi anlamda tüketicilerin aleyhine olan bir düzenleme var. Mevcut sözleşmeler hizmet veren Kurumlar lehine işliyor. Sözde müşteri hizmetleri göstermelik bir ünite, sorunları çözmüyor, çözemiyor. Tüketiciyi dinlemiyorlar. Bana bir yıl içinde üçü iletişimci diğeri giyecek satan dört firma haksızlık yaptı. Tüketici mahkemesine gittim, dördünde de haklı çıktım ve hakkımı aldım. Bu nedenle yeri gelmişken İstanbul/Bakırköy Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığına ve mensuplarına teşekkür ederim.
Değerli okuyucular! Sözleşme hükümlerine aykırı hareket eden anlı şanlı büyük firmalardan korkmayınız. Kaymakamlıklarda bulunan Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvurunuz. Onlar size yol gösterip yardımcı olacaklardır. Tüketici yasası, tüketiciyi koruyan bir yasadır, aşağıda anlattığım şekilde müracaatlarınızı yaparsanız. Anlı şanlı, sözde telefon şirketlerini ve internet sağlayıcılarını dize getireceğinizden eminim. Pes etmeyiniz, onlar sizin pes etmeniz için her çareye başvuruyorlar, yöntemler öyle ama tüketici yasası sizden yana.
Tüketici Yasası’nın Kapsamı ve Müracaat Şekli Şöyle:
6502 sayılı Tüketici Kanunu ile birlikte devre tatil, paket tur, kampanyalı satış, kapıdan satış, mesafeli satışlar, tüketici kredisi, konut finansman kredisi, kredi kartları, süreli yayın, abonelik, ayıplı mal, internet servisleri, sabit ve mobil telefonlar… gibi hizmet alınan yerlerdeki kusurlu hizmetler, ayıplı mallar ile ilgili şikayetler illerde Sanayi ve Ticaret Müdürlüğü, ilçelerde ise Kaymakamlık binalarında bulunan Tüketici Hakem Heyetlerine başvuruda bulunulur.
Aldığınız hizmet ve maldan şikâyetçi olabilmenizi için bir takım ön koşullar vardır.
Tüketici Hakem Heyetlerine yapacağınız başvur esnasında satın aldığınız hizmetin ya da malın değerinin 3 bin lira ve altında olması gerekir. Üç bin liranın üzerinde olan şikâyetlere Tüketici Mahkemeleri bakar.
Tüketici Hakem Heyetlerine Nasıl Başvur Yapılır?
* Öncelikle şikâyet konusunu anlatan bir dilekçe,
* Malın veya hizmetin durumuna göre garanti belgesi
* Fatura, fiş, servis fişi gibi belgeler dilekçe ekine eklenerek bizzat başvuru yapılması gerekiyor.
Şikâyet dilekçesine, satın alınan mal veya hizmetin özelliklerini, mal veya hizmet için ne kadar para ödendiğini, servise verilmiş ise serviste geçen süreyi ve ne yapıldığını, satıcıya veya sağlayıcıya sorunun iletilip iletilmediğini ve en önemlisi seçimlik haklarından hangisinin kullanılacağı ( iade ve ödenen parayı talep etme, yenisi ile değiştirme… ) ayrıntılı olarak yazılmalıdır.
Tüketici Hakem Heyetlerine yapılan başvurularda son yıllarda önemli artışlar sağlanıyor.
2002 yılında 33 bin başvuru
2014 yılının 8 ayında 642 bin kişinin şikâyetlerini değerlendiren hakem heyetleri, 584 bin şikâyeti yani yüzde 91’ini tüketici lehine sonuçlandırdı.
2013 yılında tüketicilerin en çok bankacılık sektöründen şikâyetçi oldular.
Bunda medyanın ve tüketici hakları takip eden hukuk bürolarının payı büyük olduğunu sanıyoruz. Şurası bir gerçek ki vatandaşlarımız tarafından artık bankalara güven, banka gibi, banka gibi sağlam söylemlerini işitmez olduk. Bu güvensizlik ortamını Bankalar Birliği kendi içlerinde yapacakları düzenleme ile ileriki bir zamanda belki de gidermeyi deneyeceklerdir. Diğer yandan sabit ve mobil telefonlar, internet sağlayıcıları gibi kurumlar da tüketicilerin aklın çelerek haksız kazanç sağlama ve tüketime teşvik etme gibi eylemleri ile halkın yaşamlarını kolaylaştıracakları yerde zorlaştırıcı eylemler yapmaya devam etmektedirler. Tüm bu tür kurumlardaki Müşteri Hizmetleri tüketicilerden yana değil kurguları kendilerinden yana düzenlediklerinden tüketici derdini anlatmakta /iletişim sağlamakta oldukça zorlanmaktadır. Böyle kısa bir yorumdan sonra,
Tüketiciler bilinçlendikçe ilçelerde kaymakamlıklarda bulunana Tüketici Hakeme Heyetlerine yukarıda yazdığımız şartlar çerçevesinde müracaat ederek haklarını almaktadırlar. Eksik bilgi, yanlış algı dışında bir Türk vatandaşının alışveriş yaptığı bir firmayı durup dururken şikâyet etmeyi düşündüğünü sanmıyorum.
Sonuç olarak, almış olduğunuz malın faturasını/fişini mutlaka alınız, garanti belgesini, varsa sözleşme şartlarını iyice okuyunuz. Sözleşmede sizden yana hükümler de olacağını ve ilerde bir sorun çıkarsa sizi koruyacağını unutmayınız. 17.10.2015, Hasan ŞİMŞEK
YÖRÜK KARISI VE TAŞELİ MUHTARLARI
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Pazar, 25 Ekim 2015 18:25
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 2810
Sarıkeçililerden olan Pervin Çoban Sarvan’a yazı başlığında Yörük Karısı değil ulu bir “Yörük Anası” demem daha doğru olurdu. Gazetede “ Torosların Bayrak İsmi Pervin Ana “ olarak geçer. Bu Saygın “Yörük Anası” nın adını 3 Nisan 2011 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin Pazar Eki’nde gördüm. Ermenek Barajı’nın kendilerine verdiği zararları taa! İstanbullara kadar duyurmuş. Artık o da çevreci HES’ler karşı savaşan on kahramandan biri olarak anılıyor.
Durumu biraz kurcaladım, Habip Çalışkan ve Mustafa Ertaş’ı aradım, onlarla konuşup kafamdaki bilgileri netleştirdim. Sarıkeçililerden olan bu Yörük Anası, yaşam alanlarında verilen tahribatlardan dolayı kendi gücü oranında mücadele ediyor. HES’ler onları da vurmuş. Daha açık bir anlatımla Sarıkeçiler Aşireti sahilden yaylaya çıkarken tek geçit yeri olan Görmel Köprüsü’nden inşaat süresince yaylaklara ve sonbaharda sahillere inemiyor, gelip geçerken Göksu tabanında hayvanlarını doya doya sulayamıyorlar, geçit yerleri kapatıldığından çok sıkıntı ve acı çekiyorlar.
700-800 yıl gelip geçtikleri yolları doğallığını yitirmiş, teknolojinin gücü önlerini tıkamış ve yaşam alanlarını sınırlamış, çoğu yerde de yok etmiş. Aynı şey Kazancı Beldesi ve çevresindeki köyler için Ermenek Barajı inşaatı süresince yaşanmıştı. Kazancı ve çevresindeki köyler baraj inşaatı süresince yaşadıkları mağduriyetlerini kimselere anlatamadılar. Anlattılar da insanlar duymak, anlamak istemedi. Ama bir Yörük Anası olan Pervin Çoban Sarvan, yaşamlarını zehir eden bu durumu portesto edip seslerini ve doğa tahribatını duyurabildi ve adı “On HES Şövalyesi” inden biri, ya da Çevre Savaşçısı olarak tarihe geçti.
Diyeceksiniz ki Sarıkeçili aşiretinin “Ulu Anası” nın Taşeli Yöresi muhtarları ile ne ilişkisi var? Var efendim var!. Muhtarın birini Ermenek Barajı ( Çavuş Muhtarı ) yok etti, yuttu gitti. Sıra diğer muhtarlara ( köylere ) gelecek ama beş, ama on, ama yirmi yıl sonra. Biraz ütopik (Gerçekleştirilmesi mümkün olmayan ) görünse de ne yazık ki Taşeli Yöresi’ndeki bütün su havzaları özelleştirilip şekillendirilerek yöre halkının elinden alındı ve alınacak, istedikleri gibi suyu kullanacaklar.
Bunu HES’ler kanalı ile yapacaklar. Zaten şimdiden Daran ve çevresinde dev inşaat makineleri gece gündüz çalışıyor. HES’ler sudan elektrik üreten tesislerdir. Değirmenler gibi su ile çalışır. Çok daha gelişmiş teknoloji ile yapılan ve geniş ve sarp alanlara kurulup elektrik üreten bu tesisler, her yönü ile doğayı tahrip eden ve doğadaki canlıların yaşam alanlarını sınırlayan ve onların yok olmasına neden olan tesislerdir.
HES’lere ( Hidro Elektrik Santralleri ) on yıl önce böyle bakılmıyordu. Çevreci ve en ucuz elektrik üreten santraller olarak görülüyordu, Hasankeyf’teki Baraj inşaatı, Rize ve Artvin yörelerindeki dereler üzerine kurulan HES’ler bize gösterdi ki bunların yapımı ile doğada büyük tahribat var. Bitki, hayvan ve insanın yaşam alanları daralıyor, yok ediliyor. İşte bu nedenle Rize Halkı, Artvin Halkı HES’lere karşı çok dikkatli ve yapılmamasından yana mücadelye veriyorlar ve yaptırmıyorlar. Daha geçenlerde Fetiyeli köylü kadınların HES’leri rap müziği ile portesto ettiğini hatırlayalım.
Günümüzde ve çok yakın gelecekte Dünya ve Türkiye su yönünden çok sıkıntı yaşıyor ve daha da çok yaşayacak. Önümüzdeki on on beş yıl sonra dünyada su kıtlığı yaşanacağı kesin. Göksu vadisi içindeki derelerin akıp geçtiği küçük vadiler, Hidro Elektrik Santralleri (HES’ler) için ideal alanlardır. Göksu Vadisi içindeki derelerin 15-20 yıl içinde Baraj Gölleri ve Hidro Elektrik Santralleri ile dolacağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok.
Bu şu anlama gelir: Ey Muhtarlar! Ya da muhtarlık olarak yönetilen mahalle ve köyler, beldeler, on beş yıl sonra Çavuş Köyü gibi tarih olacağınızı hiç aklınızdan çıkarmadan şimdiden Yörük Anası gibi bilinçlenip mücadele ediniz. TBMM’ye ve İl Genel Meclis’e gönderdiğiniz temsilcilerin dahi bu barajların yapılmasından habere olmayabilir.
Ben bir yazar olarak Hidro Elektrik Santralleri ve barajların yapılmasına karşı değilim. Ülkemizin kalkınıp gelişmesi için mutlaka daha çok enerjiye ihtiyacı olacaktır. Taşeli Yöresi’nin insanları olarak sizler, sizlerin iradesi dışında yörenize yapılan bu tesislerin size ve çevrenize vereceği zararları ve faydaları bilmek zorundasınız. Bunun için şimdiden bilim adamlarından; güvendiğiniz yöneticilerden, Tarım Bakanlığının , Orman ve Çevre Bakanlığının işi bilen temsilcilerinden bilgilenmeniz ve temsilcisi olduğunuz halkı bilgilendirmeniz gerekir.
Tapu ve kadastroda yapılan hatalara bu alanda da düşmeyiniz. İlerde ağlamak, sızlamak, bağırmak çağırmak fayda etmez. Şimdi seçim zamanı köylerinize sizlerin temsilcileri gelecek onlara da bu konuları sorun soruşturunuz. HES’ler ve Barajların yapımı nedeni ile çevre tahribatından sizleri nasıl koruyacaklar? Sizler için ne gibi önlem aldılar? Düşüncelerini öğreniniz. Taşeli Yöresi’nde, her bir muhtar “Ulu Yörük Anası Pervin Çoban Sarvan ” olacak düzeyde kendilerini çevre hakkında duyarlı olmaya hazır hissetmelidir.
Muhtarlar yurdumuzun en demokratik halk temsilcileridir. Doğrudan gücünü halktan alan muhtarların halkı adına çevreyi koruyup kollama ve doğayı koruma adına söyleyeceği çok şey vardır. Gücünüzü fark edin ve ettiriniz. Yakınınızdan geçen her kepçe ve dozeri izleyin ve izletiniz. En büyük doğa katliam araçlarının inşaat makineleri olduğunu unutmayınız.
Hasan ŞİMŞEK
04 04-2011
HAVADAN SUDAN
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Perşembe, 15 Ekim 2015 16:47
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3018
HAVADAN SUDAN …….
Yazacaklarım havadan sudan şeyler değil!
Kiraz, elma üreticileri ürünlerinin değerinin karşılığını alamıyorlar, dış pazarlar alabildiğine daralmış, içeride vatandaşın tüketim gücü yok denecek kadar azalmış.
Komşu ülkelerle ilişkiler Cumhuriyet Dönemi’nde hiçbir zaman böyle olmamıştı. Batı’dan ve Doğu’dan kıskaç hâlindeyiz.
Ekonomi durma noktasında, ülkeden sermaye kaçışları var. Ülke genelindeki olumsuzluklar şüphesiz bizim Taşeli Yöresi’ne de yansıyor.
Kömür ocaklarının tam kapasite ile çalıştırılmadığı bilgisi var. Üretim düşük olunca buna bağlı ekonomik etkinlikler, başta nakliye olmak üzere, çarşı-pazar ve esnafa da olumsuz olarak yansıyor. Ermenek pazarında bir tat tuz / ekonomik canlılık yok!
Baraj altındaki arazilerin kamulaştırılması ile sağlanan paralar artık gelmiyor, bitti. Kömür ocaklarının eskisi kadar üretim yapamaması, barajların altında kalan yerlerden sağlanan kamulaştırma parası artık tükendi. Herkes şunu bilmeli: Artık Ermenek’teki ekonomik canlılık iki yıl öncesi gibi değil, para muslukları kuruyacak ölçüde azaldı.
Borç yiyen kesesinden yer hesabı Ermenek Esnaf ve Sanatkârlar Odası Yönetim Kurulu’nun büyük uğraşılarla KOSGEB’den alınıp esnaflara kullandırılan krediler bir nebze esnafı rahatlasa da işletmeciliğe dönüştürülmez, üretimde devreye girmezse daha da sıkıntılı bir hâl alır. Önümüz kış, yörede yaşam daha da zorlaşacak, yakacak ve yiyecek fiyatları büyük şehirleri aratmayacak ölçüde.
Taşeli Yöresi’ndeki siyasi aktörler ile il merkezindekiler, yaptıkları seçim gezilerinde halka gerçekleri ve yapabileceklerini değil yapamayacaklarını söylüyorlar.
Yeşil Ermenek gazetesinin geriye dönük sayılarına şöyle bir bakarsak üst düzey siyasetçilerimizin ne kadar gerçekleşmeyen şeyleri söyledikleri görülür. Örneğin siyasi iktidarı verdiği çok büyük orandaki oylar ile destekleyen Başyayla ilçemizin Konya yol bağlantısı ( Serper- Yörük pazarı arsı ) bitirilip hizmet açılamadı. Serper-Tepebaşı-Sarıveliler yönünden dolaşarak Yörük Yaylası’na çıkıyorlar.On yıldır yazarız.. İhaleye verildi, verilecek; yapıldı yapılacak; yapılmadı kardeşim! Yapamayacağın bitiremeyeceğiniz işin sözünü neden veriyorsunuz? Vaat edilen projeler gecikmeli de olsa yapılmaz hayata geçirilmez ise siyasi aktörlere güven kalmaz! Ülke genelinde olduğu gibi Taşeli Yöresi’nde ve ilimiz Karaman’da güven bunalımı yaratmayacak özü ve sözü doğru siyasetçilere ihtiyacımız var.
Doğrudan yöre insanını şimdilik ilgilendirmese de Ermenek Baraj Gölü’nün katı ve sıvı atıklardan korunması için şimdilik hayat geçirilmiş bir proje yok. Unutmayalım Ermenek Barajı’nın temeli ekonominin dip yaptığı bir zamanda atıldı. Şimdi yapılan o baraj gölünün kirlilikten korunması için bile önlem almakta aciz bir durumumuz var.
Sonuç olarak, altından kalkamayacak vaatlere insanlarımızın hayal dünyasını oya dönüştürme talebi ve söylemi, yakın gelecekte siyasetçileri dün bugün olduğu gibi yarın da sıkıntıya sokar. Yazılanlar silinip kaybolmuyor. Yeşil Ermenek arşivinde herkes kendini görmeye hazırlıklı olarak söylem ve vaat geliştirmelidir, diye düşünüyorum. Saygı ve sevgilerimle.1
3.10.2015. Hasan ŞİMŞEK
ŞEHİT CENAZELERİNE KARŞI GÖREVLERİMİZ
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Salı, 20 Ekim 2015 16:07
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 2879
ŞEHİT CENAZELERİNE
KARŞI GÖREVLERİMİZ
Böyle bir yazı yazmayı üç dört yıldır kafamdan geçiriyor ve şehit cenazelerine karşı katılımın neden düşük olduğunu, millet olarak neden sıkı bir duruş sergilemediğimizi kafamda sorguluyordum. Şehit jandarma üsteğmen Ünal DARBOĞAZ’ın cenaze töreni bu yazıyı yazmama vesile oldu.
Şehitlerimize ve devletimize, milletimize karşı görevlerimizi gerektiği şekilde yapabiliyor muyuz? Bana kalırsa çoğumuz yapamıyoruz, yapmıyoruz. Üç beş yıldır gözlemlerime dayanarak halkımızın çok duyarlı olmadığını hep yazdım durdum. Bu yazımda yaşadığım ve gözlem yapma imkânı bulduğum bir şehit cenazesi töreninden ve bizlerin bu konudaki ilgisizliğinden söz edeceğim.
Dün 18 Ekim 2015 Pazar günü ülke genelinde üç şehidimizin cenazesinin kaldırıldığı ve ikisinin de şehit düştüğü acı günlerden biriydi. “Ateş düştüğü yeri yakar demiş.” atalarımız. Boşuna söylememişler bu sözü ateş düştüğü yeri cayır cayır yakıyor, yürekleri dağlıyor. Evlerde, cami avlularında, şehitliklerde gözyaşları, ağıtlar insanın yüreğini parçalıyor.
Yer İstanbul -Ataköy,5.Kısım Ömer Duruk Camii, bir şehit cenazesinin kaldırılacağı haberi TV’den belli belirsiz eşimin kulağına şöyle bir çalınmış. Haber doğrulamak için iki üç saat arayış içine girdik ama muvaffak olamadık. İlk duyduğumuz haber doğrultusunda kızım Özlem ile birlikte cenaze törenine katılmaya karar verdik. Şimdiye kadar İstanbul’da hiçbir şehit cenazesine katılmak bana nasip olmamıştı. Biraz araba ile biraz yürüyerek şehidin cenaze namazının kılınacağı Ömer Duruk Camii’nin avlusuna ulaştık. Avluda sivil ve askeri erkân tam kadro orada idi. Hepsi, değişik zamanlarda onlarca şehit verdiğimiz Dağlıca’da önce yaralanıp sonra şehit olan Jandarma Üsteğmen Ünal DARBOĞAZ’ a son görevlerini yerine getirmek için gelmişlerdi. Orda şehit yakınlarının acılarını feryatlarını duyup etkilenmemek için yüreklerin nasır tutmuş olması gerekirdi. İkindi namazın müteakiben şehidimizin namazını İstanbul müftüsü kıldırdı, namazdan önce anlamlı ve sıkıcı olmayan veciz bir konuşma yaptı. Şehit üsteğmen Ünal DARBOĞAZ’ın naşı bir top arabasına konularak askerî törenle şehitliğe doğru giderken aklımdan şunlar geçti, daha önce de hep geçerdi:
Biz neden bu içinde yaşadığımız güzel vatanımız için ölen insanlarımıza karşı bu kadar duyarsız olduk? Cenaze namazının kılınacağı ve trafiğin müsait olduğu Ömer Duruk Camii, Bakırköy ve Bahçelievler, Güngören, Küçükçekmece, Zeytinburnu gibi nüfusun yoğun ve ulaşımın kolay olduğu yerleşim yerlerine yakın. Üstelik de günlerden Pazar, halkımızın,
kendileri için canını veren insana karşı borcunu ödeyeceği müsait bir ortam. İnsanlarımız böyle müsait bir ortamda iki üç saat zamanını ayırıp da şehidimize karşı son görevini yapmadı? Acaba cenaze törenine katılım için yeterli duyuru yapılmadı mı? Yoksa halkımız kutsal bildiği değerlere karşı aymazlaştı mı? Yurt genelinde şehit cenazelerine katılımın olduğundan daha düşük olması araştırılacak bir konudur. Ölen kendisi için değil kutsal bildiği vatan savunması için ölüyor. Hepimiz adına ortak iş yapıp bizler adına hayatını sonlandırıyor. Ortak değerlerdeki paylaşımın azalması bilim adamlarımız tarafından derinliğine mutlaka araştırılıp kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Hâlbuki bir terörist cenazesinde Diyarbakır, Şırnak ve Hakkâri’de on binler katılıyor. Nüfusu
milyonları aşan kentlerimizden Ankara, İzmir, Konya ve Hatay’da katılım, oran olarak çok düşük. Ulusça yapılması gerekeni sıkı duruşumuzu gevşeterek devlet görevlilerine havale etmiş gibi bir hâl almış durumdayız. Öbür yandan az da olsa heyecanlı gençler tarafından söylenen “ Şehitler ölmez, vatan bölünmez! “ sloganları sıradan sokak söylemleri hâline gelir duruma düştü. Şehit cenazesinin kaldırılacağı camiinin bulunduğu yer çevre semtlere ulaşımın kolay olduğu, nüfus yoğunluğunun en kesafetli olduğu yer. Cenaze yakınlarını saymazsanız sivil katılım bu cenaze töreninde de oldukça düşüktü. Halkımızda bu ilgisizlik, vurdumduymazlık neden? Askere gidip de şehit olarak dönmeyi halk olarak, millet olarak iyice kanıksadık mı? Bizim yerimize hiç tanımadığımız bir vatan evladının ölmesi bu kadar ucuz atlatılacak bir olay mı? Maddi ve manevi ağırlığı üzerimizde hiç yok mu?
Şehitlerimiz, kendilerinin ve babalarının tapulu malları için değil, vatan toprağı için canlarını veriyorlar, vatan için ölenleri bu dünyadan uğurlarken on binlerin yerine göre yüz binlerin onları son demlerinde uğurlaması vatanımız ve şehitlerimiz adına vazgeçilmez bir görevimizdir. Vatan ve millet sevgisi hepimizde sözde değil özde olmalıdır. Bunu da davranışlarımıza göstermemiz gerekir diye düşünüyorum.
Tüm gelmiş geçmiş şehitlerimizi rahmetle anarken, dini inancımıza göre vatan savunmasında ölmek ölümlerin en yücesidir. Onlar ölü denmez. Kur’an-ı Kerim bize bunu şöyle açıklar:
“Allah yolunda öldürülmüş olanlar için ölüler demeyin.
Onlar diridirler. Fakat sizin aklınız buna ermez.”
Bakara Sûresi, 154.âyet.
Sonuç olarak, özellikle büyük kentlerde toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmekte zorlansak da özellikle terör olaylarında ve şehit cenazelerinde hepimizin çok duyarlı olması vatandaşlık sorumluluğunun gereğidir diye düşünüyorum. 20.10.2015. Hasan ŞİMŞEK
DERNEK’TEN VAK’FA ERÇEV’İN KURULUŞ ÖYKÜSÜ
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Pazar, 15 Şubat 2015 21:20
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3446
Dernek’ten Vak’fa ERÇEV’in Kuruluş Öyküsü
Ermeneklilerin 1950'lı yıllarda İstanbul'da kurdukları bir dernek vardı. Ermenek İlçesi Kültür ve Sosyal Yardımlaşma Derneği adı altında
faaliyet gösteren bu dernek,1970'li yılların ortasına kadar hizmet verdi.Aslında bu dernek senede en azından iki defa hemşehrileri bir araya
getiriyor 'Ceviz Gecesi" adı altında gece düzenleyerek Istanbul'daki Ermeneklilere güzel anılar yaşatıyordu. Bu birlikte oluşun en önemli
toplantılarından biri Liman Lokantası’nda yapılan gece ile 1971 yılında yapılan Kazablanka “Ceviz Gecesi”dir. Daha sonraki yıllar ilgisizlikler
nedeni ile dernek kapatılmak zorunda kaldı.
Derneğin kapatılmasıyla İstanbul'daki Ermenekliler bir araya gelip görüşemez oldular. Zorunlu olarak cenaze merasimlerinde görüşüp hâl hatır sorar oldular. Hâlbuki cenaze merasimleri, hoş sohbet, hal hatır sorma yerleri olmamalı; ölüye karşı son görevimizi yerine getirme ve yakınlarının acısını paylaşma yeri olmalıydı. Ama Istanbul böyleydi. Tüm Istanbullular gibi, Istanbul'daki Ermenekliler de cenaze merasimlerinde görüşebiliyorlar, birbirleriyle hasret giderebiliyorlardı. Aslında hemşehrilerimiz cenazeye olan saygının gereği, cami avlularında muhabbet etmelerini pek içlerine sindiremiyorlardı.Muhabbet edecekleri başka bir alan, başka bir yer bulunmalıydı. Bu da eskiden olduğu gibi ya yeniden dernek kurmak ya da günün modasına uyarak vakıf kurmakla olurdu. Oteden beri böyle bir istek de her cenaze töreninde dile getirilirdi. Bizim bir derneğimiz var! Ne olur, şu derneği canlandıralım temennisi dile getirilirdi. Bu sorgulamalar ve sohbetler ışığında, dernek ya da vakıf kurma kararlılığı kesin olarak nerede oluştu?
Vakıf veya dernek kurma fikrinin kesin olarak oluşması 18 Kasım 1997'de rahmetli hemşehrimiz Abdullah Keskin'in değerli eşi rahmetli Seyde Keskin Hanımefendinin Teşvikiye..Camisi'ndeki cenaze merasimi sırasında oluştu. Öteden beri zihinlerde canlanan ama, bir türlü açığa çıkmayan çıksa da cılız kalan örgütlenme fikri Teşvikiye Cami avlusunda kararlılık gösterdi. Değerli hemşehrilerimizden Emin Kemancı, llhan Gür ve diğer arkadaşları aralarında konuşarak bir vakıf veya dernek kurup Ermeneklileri zaman zaman bir araya toplayıp görüşmelerini sağlamaya karar vermişlerdi. Bu kararlılığın sonucunda ilk olarak Keskin Han'da bir toplantı yapılmış ve örgütlenme olayı tartışılmıştı. Varılan sonuçta bir vakıf ya da dernek kurulması kesinlik kazanmış, adreslerin toplanmasına geçilmiş ilgi duyan veya duymayan bütün hemşehrilerimize haber verilerek 18 Aralık 1997 tarihinde Yıldız Parkı'ndaki Malta Köşkü'nde buluşmaları bildirilmişti. Bu Malta Köşkü'ndeki toplantıya gelmeden önce, iki küçük nokta üzerinde durmakta yarar var. Birincisi Ermeneklilerin İstanbul'daki dernekleri kapansa da, ihtiyaç hâlinde hemşehrilerimizi gayri resmi olarak bir araya getiren Keskin Han'ın yöneticisi Sayın İlhan Gür’dü. İlhan Gür, bütün cenaze olaylarını, bahar gezilerini ve İSTANBUL KARAMANLILAR EGITIM KULTUR VE SOSYAL DAYANIŞMA VAKFI kısaca "İKEV" ile olan ilişkilerimizi tek başına sağlıyordu. Yılmadan, usanmadan yıllarca bu hizmeti isteyerek yürüttü. Istanbul'daki Ermenekliler olarak kendisine teşekkür ettiğimizi ifade etmek isterim.
Ikinci küçük nokta ise Yıldız Parkı'ndaki MaltaKöşkü' nün çaylı bir toplanhya tahsis edilmesi idi. MaltaKöşkü' ndeki çaylı toplantı ve aynı yerde 24 Ocak 1997 günü verilen iftar yemeğinde, yerin tahsisi için nüfuzunu kullanan Büyükşehir Belediye Başkan Yardımcısı Sayın Av. Ali Müfit Gürtuna'ya teşekkür ederiz. Nitekim Ali Müfit Bey, daha sonra "Florya Tesisleri"nin de istediğimiz gün ve saatte ayarlanmasında katkısı büyüktür. O kadar çok işlerinden zaman ayırarak bizimle birlikte olması ve oluşuma katkıda bulunması ancak Ermenek sevgisiyle açıklanabilir. Derneğin kapanmasından günümüze kadar geçen sürede iki üç defa Seyran Çorapları'nda benim koordinatörlüğümde, "Ermenek'i İl Yapma Komitesi" olarak toplandık Bir kaç defa da Sayın Mustafa Karagül'ün Fatih Ormanları Müdürlüğü'nü yaptığı dönemde Mehmet Akif Ersoy Parkı'nda buluştuk. İmkânlar sağlandığı hâlde toplantı yeri olarak Fatih Ormanlarını yeterince değerlendirdiğimiz söylenemez. Bu ayrıntıları anlatmaktaki sebep derneğin kapatılmasından günümüze kadar geçen sürede çok kapsamlı olmasa da Ermenek'in sorunlarının görüşüldüğü toplantılar olmuştur. Böyle bir özetlemeden sonra bugünkü oluşumun hangi safhasındayız onu anlatalım:
|
Vakıf ya da dernek kurmak amacıyla 27 Aralık 1997 tarihinde Malta Köşkü'ne Istanbul'daki Ermenekliler çağrılmıştır. Bu çağrıya uyan ve gelebilen Ermenekliler şunlardır:Emin Kemancı (Konfeksiyoncu), Reşit Keskin (Keskin Color Yönetim Kurulu Başkanı), Mustafa Karagül (Yüksek Orman Mühendisi), Şevket Abitağaoğlu (Yüksek Orman Mühendisi), Necati Atalık (Serbest Meslek),Ahmet Rıfat Esin (Keskin Color Teknik Müdürü), Ahmet Atay (Konfeksiyoncu), Haluk Soğukpınar (Seyran Çoraplan Yönetici), Hasan Şimşek (Eğitimci- Yazar), Reşat Bahçeevli (Avukat), Yüksel Çetin (İhracatçı), Zühtü Susanlı (Bakırköy Hastanesi Başhekimi), Erol Örnek (Colin's İnsan Kaynakları Müdürü), İlhan Gür (Keskin Han Yöneticisi), İsmail Baran (Egebank Eğitim Müdürü), Kamil Dökmeci Emekli Hava Albay), Mevlüt Sarıtaş (Emekli Teknik Öğretmen), Mehmet Keskin (Emekli Ziraat Teknisyeni, Mehmet - Mustafa Taşkan (Oto Galericisi), Mustafa Öz (Konfeksiyoncu), Rıfat Fırat, Coşkun Fırt (Sanayici), Şükrü Terzioğlu (Mali Müşavir) Ali İhsan Ünver (Emekli Veteriner Albay), Hüseyin Ören (Emekli Trafik Müdürü)
Malta Köşkü'ndeki toplantıda Ali İhsan Ünver veİlhan Gür Beylerin tanıtım ve takdim çalışmalarından sonra, neler yapabiliriz sorusu gündeme gelmiş ve uzun uzun vakıf ve demek konusu tartışılmış ve vakıf kurulmasına karar verilmiştir.Vakıfın kurulması kararı 22 Şubat 1998 pazar günüİstanbul Büyükşehir Belediyesi' nin Florya Tesislerinde yapılan toplantıda İlimiz Milletvekillerinin de katılımıyla bütün hemşehrilerimize duyurulmuş ve yapılan çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Katılımın çok yüksek olması (Yaklaş 650 - 700 civarında)kurulacak olan ERMENEK VE ÇEVRESİ KÜLTÜR VE SOSYAL DAYANIŞMA VAKFI'na olan desteğin bir göstergesidir"Ermenek ve Çevresi Kültür ve Sosyal Dayanışma Vakfı" olarak bundan sonraki çalışmaları Aşirefendi Cad. Keskin Han No: 1012'de devam etti.Geçici olarak yapılan iş bölümünde Mütevelli Heyetine; Reşit Keskin, Mevlüt Sarıtaş, Emin Kemancı, Hasan Şimşek, Ahmet Rıfat Esin, Mehmet Taşkan, Murat Fırat, Muhittin Keskin, Fuat Altınsoy, Mustafa Keskin Yönetim Kurulu'na;Mustafa Karagül, İlhan Gür, Kamil Dökmeci, Ahmet Atay (Muhasip), Necati Demir, Hüsnü Ergin, Hüseyin Ören, Ramiz Öztaş, Ahmet Arpacı Denetim Kurulu'na; Erol Örnek, Mesut Gürbüz, Haluk Soğukpınar getirildiler.
FLORYA TOPLANTISI
ihtiyaç olan 6 milyarın toplanması çalışınaları yapıldı. Kurucu Üyelerin ve diğer yardım sever hemşehrilerimizin gayreti ile bu para toplandı. İşin hukuki sürecini de değerli hemşehrimiz Sayın Av. Fuat Altınsoy ile Fatih Adliyesi Hukuk Hâkimi Ali Galip Barçın tamamladı. Kısa adı ERÇEV olan Ermenek ve Çevresi Kültür ve Sosyal Dayanışma Vakfı evrakları Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne gönderildi. 31 Ocak 1999 tarih ve 23579 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak prosedür tamamlandı ve Vakıf resmen kuruldu. 28 Nisan 1999
Hasan Şimşek / İstanbul