30 AĞUSTOS ÖNCESİ
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Salı, 29 Ağustos 2017 21:22
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 1764
30 AĞUSTOS ÖNCESİ
Tam 95 yıl önceki ( 1921-1922 9) bir yıl içinde ülkemizdeki genel manzaranın kısa bir özeti:
30 Ağustos 1922 öncesini Şevket Süreyya Aydemir, II. Adam adlı kitabının 189.sayfasında “DEVLER HİKÂYESİ” başlığı altında “ İstiklal Savaş’nın asıl devler hikâyesi, Sakarya Zaferi’nden Büyük Taarruza kadar geçen hazırlık devresidir.” diye yazar.
“ Bilinmeyen, yazılmayan, hatta unutulan bu hikâye, baş döndürücü bir sabır, tahammül, irade ve ümit destanıdır ki, sessiz sedasız gösterişsiz geçer. Aradaki zaman bir yıl kadardır. Bu sürede, küçüklü büyüklü, ama hepsi de dev karıncalar, Anadolu’nun elde kalan son toprakları üstünde kaynaşır dururlar. Dağlardan, ovalardan bir uçtan bir uca, sırtlarında, omuzlarında, durmadan bir şeyler taşırlar. Kasabalardan köylerden, kovuklardan, son parça beze, son buğday tanesine, son hurda ata, son kağnı kalıntısına, kadar, ne bulurlarsa bir uçtan bir uca taşınır durur.
Son kurşun, son kırık top kundağı, hanlarda, demirci dükkânlarında süngü hâline getirilen son demir parçası; sessiz sedasız işlenir. Hanlar, harabeler, eski süvari kışlalarının ahırları “imalat-ı Harbiye” atölyeleri hâline konulur. Ustalar işçiler buralara, oradan oraya geçerek, yatacak ev, barınacak dam dahi bulamadan, erkekleri bir arada ve ayrı çatıda, kadınları çocukları bir arada ve ayrı bir kovukta gecelerler. Sabah gün ağarmadan, akşam güneş kararıncaya kadar top parçaları, kırık tüfekler ve hiç biri ötekine uymayan Sahra, Obüs mermileri arasında çalışırlar. Çok defa yatakları, yastıkları, çalıştıkları tezgâhlar olur. Ne maaşları maaş, ne iaşeleri iaşedir. Ne de ilaç ve doktor vardır. Bazen bir usta ailesinin bütün çocukları, birkaç gün içinde aynı hastalıktan erir gider. Ama çekiçler, eğeler, törpüler durmadan işler. Niçin? İşte bu bir sorudur ki, kimsenin kimseye sormaya vakti yoktur.
Kumandanlar hantal çizmeleri, dizleri çıkmış pantolonları, kolları yıpranmış asker kaputları içinde gezerler. Ne vakit yatarlar, ne vakit uyurlar, belli değildir. Ama durmadan çalışırlar, didinirler. Dağlardan ovalardan uzak vilayetlerden teker teker kopup gelen; sonra kollar, kafileler halinde karargâhlara varınca, birbirlerini iteleyip kakalayarak sıralara girmeye, hizaları düzeltmeye uğraşan yırtık çarıklı, kirli yün çorapları parça parça, Amerikan bezinden şalvarları, kırk yamalı mintanları ile başlarındaki rengi uçmuş feslere, külahlara analarının bacılarının son yemenilerini sarmış, yağız, yanık, son delikanlılar; ayrılacakları bölükleri beklerler. Zabitlerin (subayların ), kumandanların, ateşli nutuklar verip, vatan hizmetini anlatmalarına bile vakit yoktur bu gelen çocuklara! Hülasa ( özet olarak ) Sakarya Savaşı ile Büyük Taarruz arasındaki bir yıllık hazırlıklar (1 ) devrinin hikâyesi, bilinmeyen unutulan fakat gerçek bir destan gibidir. Halkın, ordunun ve askerin destanı…” işte Büyük Taarruz öncesi ülkenin genel durumu böyledir.
Bu yıl Zafer ve Kurban Bayramı’nı bir birini takip eden günlerde milletçe birlikte kutluyoruz. Halkımıza kutlu ve mutlu olsun. Saygı ve sevgilerimle. 29.08.2017 Hasan ŞİMŞEK
________________________________________________________________
$11) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam’ın ikinci cildinde, s.527-537’de ayrıntılı olarak işlenmiştir.