ADİL CEYLAN VE TÜRK DİLİ

  • Yazdır

ADİL CEYLAN VE TÜRK DİLİ 

ADİL CEYLAN VE TÜRK DİLİ

Adil Ceylan, emekli bir ilköğretim müfettişi, yazan, çizen, okuyan tüm benliği ile Ermenek’i özümleyen bir şair. Ermenek’i bütün benliği ile hücrelerine kadar yaşadığını yazmış olduğu şiirlerden anlıyoruz. Dil Bayramı münasebetiyle bugün ondan bahsedeceğim.

03.04.2013 tarihli Yeşil Ermenek’te yayınlanan 44 dizelik  “ A GUZUM “  adlı şirinin ilk dört kıtasının düşündürdüklerini  yazıma konu edineceğim.

A GUZUM

Bordalar goralı, sufalar viran,

Galmamış bulları arayıp soran,

Esgi muhabbetler aklımda galan,

Gonum gomşum tarih oldu a guzum.

Ambar heveng görmez müsandere boş,

Güpler bandırmasız galdı a guzum,

Ne kak gurusu var, ne paraköfte,

Bilenler tarih oldu a guzum.

Düğen yaba, diğren antika olmuş,

Bizim eyisırana müzeyi bulmuş,

Ördüğüm tenteneler sararıp solmuş

Cebcebeler tarih oldu a guzum.

Ortalıkta bet bereket galmadı,

Nöğürdüysem göynüm razı olmadı,

Seki sıvanmadı,  guyu dolmadı,

Kefgiler hep tarih oldu a kuzum.

Adil Ceylan’ı yakından tanıyalım:

Adil Ceylan, Ermenek Meydan Mahallesi’nden 1955 yılında doğmuş, Cücellar sülalesinden, ilk ve ortaokulu Ermenek’te, liseyi Ankara Abidinpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nde okumuş. 1976 yılında Mersin Eğitim Enstitüsü’ne girer 1978 yılında bitirir. İlk öğretmenlik yaptığı yer Şimdi Sarıveliler’in bir mahallesi olan Adiller köyünde yapar. 5 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, 1981 yılında özel bir sınavla Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması bölümünden 1986 yılında mezun olur. Lisans tezi “ İbni Sina’nın Türk ve Dünya Eğitim Tarihindeki Yeri ve Önemi” dir. 1986 yılından sonra Kırklareli Karaman, Niğde gibi illerde eğitim denetmenliği olarak görev yapar.2009 yılında emekli olur. Evli bir kız, bir erkek evladı babasıdır.

Konya’da ikamet eden Adil Ceylan, Ermenek Efsanesi ( Böyüka Anamın Feslikanlı Dolması ) adlı bir şiir kitabı vardır. İkinci bir şiir kitabının basım hazırlığını yapılıyor.

Adil Ceylan, usta bir yerel dilcidir. Ölen kelimelere can veriyor:

Geçen 20. yüzyılda yaşadığımız savaşlarla milyonlarca insan ölmüştür. İnsanlar ölür de kelimeler ölmez mi? 20. yüzyılda Fen bilimlerinin gelişmesi ile yaşam tarzımızdaki değişmeler nedeni ile binlerce Türkçe kelimeler hayatlarını kaybetmiş, ölmüştür. İşte şairimizin ustalığı  bu ölü kelimeleri diriltip şiir dili ile yazı hayatına geçirmesidir.. Günlük hayatta  kullanılmayıp eskiyen ve unutulan kelimelere Türkçede ölü kelimeler diyoruz.

Normal ev yaşamından apartman hayatına geçilince ilk dizedeki “ borda,gora,sufa “ kelimeleri kullanılmadığından ölüme terk edilmiştir. Hâlbuki bu sözcükler 50 yaş yukarısı Ermeneklilere çok güzel anılar yaştan sözcüklerdir.

Hevenk ulusal dilde kullanılsa da  “ müsandere/ musandıra “ yerel bir sözcüktür.  “Güp” de geçen yüzyıl Ermenek’inde  ambarlarda kuru ve sıvı gıdaların saklandığı ve çeşitli boyları olan seramik bir kaptı. Özellikle sirke, pekmez, turşu, gibi sıvı gıdaların saklandığı ve depolandığı yer anlamına gelse de şairin dediği gibi kuru gıdalar da içine konulurdu. Üretim yeri Güneyurt’ un yeni adı Kışlacık olan Çömlekçi Mahallesi idi. Bu mahallede çanak çömlek ve küp türü seramik kap kacak yapılır ve Taşeli Yöresi’ne pazarlanırdı.

Şairin dediği gibi Ermenek bağlarında “kak kurusu “ kalmasa da, yakın çevresinde komşu Batı ülkelerinin domuzlarına yem olacak kadar çok kak kurusu üretildiğini bilmemizde fayda var. Domuz yemi olarak yapılan kaklar satılmayan ikinci üçüncü el elmalardan üretiliyor ve emeğin çok altında fiyatlarla satılıyor.

Doğal olarak gelişen teknoloji ve tarım makinlerinin yanında artık şairimizin dediği gibi “düğen, yaba, diğren “ ve daha niceleri “ boyunduruk, övendire, zelve, saban, kefki, cebcebe …gibi  kelimeler tarih oldu gitti. Günlük hayatımızda  kullanılmadığından ölüp gittiler. Yazılı  metinlerde kaldılar.

İşte yaşayan Türkçede bir kavramın ve nesnenin karşılığı ya birleşik kelimelerle karşılanır “bilgi+sayar= bilgisyar, biçer+ döver= biçer döver, dedi+ kodu= dedikodu  “  ya da yabancı dillerden yeni bir kelime bulunuluncaya kadar ödünç olarak alınır. Spiker, staj, stüdyo,slogan …gibi.  “ Ya da tarihin derinliklerine gidilerek eski metinlerden ihtiyaç duyulan kelimelerle sağlanır. Çal (orman), yazı (ova ) gibi. Ya da kelimenin köküne yapım ekleri getirilerek yeni kelime türetilir. Göz, göz-lü, göz-lük, göz-lük-çü, göz-lük-çü-lük…

Meslektaşım Sayın Adil Ceylan’ ın da yaptığı budur. Ölen ve ölmeye yüz tutan, Ermenek Yöresi kelimeleri şiirlerinde derin bir vukufiyetle işleyerek gelecek kuşaklara şahane diyebileceğimiz yerel bir üslupla aktarıyor. Tıpkı annelerin,  yaz mevsiminde üretilen sebzeleri bozulmasın diye derin dondurucuya kış ayları için sakladıkları gibi.

Son İstek

Gurbet elde can bedenden çıkarsa,

Beni Ermenek’e götürün dostlar,

Ömür boyu hasretini çektiğim ,

Anamla yan yana yatırın dostlar.

Sonuç olarak, Adil Ceylan, şiirlerini geçen yüzyılın  Ermenek sosyal hayatının özlemini duyarak yazsa da, teyinin (sincabın ) yemek için toprağa gömüp sonradan unutup da bulamadığı cevizlerin  filizlenip fidan olması gibi geleceğe yönelik şiirlerinde Türk diline zengin  bir kelime  varlığı bırakıyor. Bu zengin kelime varlığı gelecek yıllarda nesnelere ve kavramlara konulmaya aday sözcüklerdir.11.04.2012. Hasan ŞİMŞEK