GAZİ'NİN ÖĞRETMENLERE MESAJI
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Perşembe, 26 Kasım 2020 20:49
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 1473
GAZİ’NİN ÖĞRETMENLERE MESAJI
“Kıovit-19 “ nedeniyle bu yıl “Öğretmenler Günü “ gerçek hayatta sevinç ve coşkuyla kutlanamayacak. Bu nedenle, başöğretmen M.Kemal Atatürk’ün komutan arkadaşları ile Lozan öncesi Bursa’ya yaptığı bir ziyareti, ismet Paşa hakkındaki düşüncesini ve öğretmenlerden beklediklerini, onlarla yaptığı bir konuşmada şöyle dile getirir:
“Eğitim Savaşını Kazanın!”
Mudanya Mütarekesi’nden sonra sıra Lozan’a seçilecek baş delegeye gelmişti. Baş delege kim olacaktı? Taliplileri çoktu, Rauf Bey, Kâzım Karabekir Paşa, mevcut Dış İşleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ve diğerleri. Gazi bu iş için İsmet Paşa’yı uygun görüyordu. Mecliste mebuslar, İsmet Paşa’nın asker olduğunu, politikadan bir şey anlamadığını, kurnaz yabancı diplomatlar karşısında başarısızlığa uğrayacağını söylüyorlardı. İsmet Paşa, Lozan’a muhakkak gitmeli ama Rauf Bey’e yardımcı ve askerlik konularında danışman olarak görevlendirilmeli idi.
Gazi Mustafa Kemal ise İsmet Paşa’nın akıllılığını, uzak görüşlülüğünü övüyor ve uzun süredir savaş alanlarında olduğu için, bu meziyetlerinden Ankara’da gereği gibi değerlendirilemediğini söylüyordu. örnek olarak da “ Şu oturduğumuz masayı alın” der. “Şimdi içinizden birine bu masayı devirmenizi istesem, bu iki türlü, ya da üç türlü bilemediniz dört türlü yaparsınız. Ama İsmet Paşa öyle akıllıdır ki, masayı sekiz, dokuz belki de on ayrı biçimde devirir.” diyerek düşüncesini açıklar.
Kâzım Karabekir’in adaylığını konferansta Ruslar bulunacağından ve Paşa’yı Doğu’daki zaferinden dolayı sevmediklerinden uygun olmayacağını, konferansa dış işleri bakanları katılacağından Rauf Bey’in statüsünün Başbakan olduğundan uymayacağı gerekçesiyle/bahaneleriyle İsmet Paşa üzerinde durdu. İsmet Paşa Mudanya Görüşmelerini bile zorla kabul ederken, Lozan görüşmeleri gibi ağır bir yükün altına girmek istemez. Yusuf Kemal Bey’in istifası ile Dış İşleri Bakanı olarak Lozan’a gidecektir. Gazi Mustafa Kemal’in ısrarı üzerine bu görevi bir emir telakki etmek zorunda kalır.
Gazi Mustafa Kemal, Lozan Baş delegesi işini ustalıkla hâllettikten sonra Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve Kâzım Karabekir paşalarla Bursa’ya gelir. Bursa’nın işgali Meclis’te büyük üzüntülere ve yakınmalara yol açmıştı. Özgürlüklerine kavuşmuş olan Bursalılar kentlerini ve ülkeyi düşmandan kurtaran komutanları hayran hayran seyredip sevgi gösterisinde bulunuyorlardı. Zaferi kutlamak için verilen bir ziyafette yaptığı konuşmada İsmet Paşa için “ İçimizde en iyi, en kusursuz olanımız-en güvenilerek danışılacak, en inanılarak dayanılacak kimse, arkadaşların en candanı, yurt severlerin en ateşlisi ; yalnız Türklerin değil, şanlarını, şereflerini, namuslarını kurtardığı Müslüman milletlerin de saygısını kazanmış insan “ diye takdim etti ve şimdi Lozan’da ulusumuzu o temsil edecektir Avrupalıların İsmet Paşa’ya karşı davranışları, ulusumuza karşı davranışları için bir ölçü olacaktır. Milletimiz barış istiyor, lakin zorlanırsa savaşmayı da bilir, der.
Bir akşam Bursa ziyaretini öğretmenlere ayırır, çoğunluğu bayan hınca hınç dolu sinemada öğretmenlere yaptığı bir konuşmada, bayanlara hitaben;
“ Siz bizim hesabımıza eğitim savaşın kazanın, memlekete bizden fazla hizmet etmiş olursunuz. Sizi bu savaşa çağırıyorum.”
Erkeklere de : “ Şu anda başlayarak kadınlarımız ülkenin toplumsal yaşamına katılamayacak olurlarsa hiçbir zaman tam anmalıyla gelişemeyiz. Sonuna kadar geri kalır, Batı uygarlığı ile hiçbir şekilde boy ölçüşemeyiz, Sonra kolu ile geniş bir hareket yaparak sözlerini şöyle bitirir. “ Eğer çağdaş yaşayışa ayak uydurmak,onun yüklediği zorunlulukları kabul etmek istemezseniz, bütün bu yaptıklarımız hiçbir işe yaramayacaktır. Köhne geleneklere sımsıkı yapışıp durursanız, cüzamlılar, paryalar gibi yapyalnız kalırsınız. Kişiliğinizi koruyun; ama Batı’dan da ileri bir ulusa gerekli olan şeyleri alın. Yaşayışınızı, bilime ve yeni düşüncelere uydurun. Siz bunu yapamazsanız, günün birinde onlar sizi yutar.” der.
Bu konuda biz öğretmenler Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediklerine hedeflerine ne oranda başarılı oldu, günümüzde sorgulanmaya değer. 21.11.2020. Hasan ŞİMŞEK
yıl “Öğretmenler Günü “ gerçek hayatta sevinç ve coşkuyla kutlanamayacak. Bu nedenle, başöğretmen M.Kemal Atatürk’ün komutan arkadaşları ile Lozan öncesi Bursa’ya yaptığı bir ziyareti, ismet Paşa hakkındaki düşüncesini ve öğretmenlerden beklediklerini, onlarla yaptığı bir konuşmada şöyle dile getirir:
“Eğitim Savaşını Kazanın!”
Mudanya Mütarekesi’nden sonra sıra Lozan’a seçilecek baş delegeye gelmişti. Baş delege kim olacaktı? Taliplileri çoktu, Rauf Bey, Kâzım Karabekir Paşa, mevcut Dış İşleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ve diğerleri. Gazi bu iş için İsmet Paşa’yı uygun görüyordu. Mecliste mebuslar, İsmet Paşa’nın asker olduğunu, politikadan bir şey anlamadığını, kurnaz yabancı diplomatlar karşısında başarısızlığa uğrayacağını söylüyorlardı. İsmet Paşa, Lozan’a muhakkak gitmeli ama Rauf Bey’e yardımcı ve askerlik konularında danışman olarak görevlendirilmeli idi.
Gazi Mustafa Kemal ise İsmet Paşa’nın akıllılığını, uzak görüşlülüğünü övüyor ve uzun süredir savaş alanlarında olduğu için, bu meziyetlerinden Ankara’da gereği gibi değerlendirilemediğini söylüyordu. örnek olarak da “ Şu oturduğumuz masayı alın” der. “Şimdi içinizden birine bu masayı devirmenizi istesem, bu iki türlü, ya da üç türlü bilemediniz dört türlü yaparsınız. Ama İsmet Paşa öyle akıllıdır ki, masayı sekiz, dokuz belki de on ayrı biçimde devirir.” diyerek düşüncesini açıklar.
Kâzım Karabekir’in adaylığını konferansta Ruslar bulunacağından ve Paşa’yı Doğu’daki zaferinden dolayı sevmediklerinden uygun olmayacağını, konferansa dış işleri bakanları katılacağından Rauf Bey’in statüsünün Başbakan olduğundan uymayacağı gerekçesiyle/bahaneleriyle İsmet Paşa üzerinde durdu. İsmet Paşa Mudanya Görüşmelerini bile zorla kabul ederken, Lozan görüşmeleri gibi ağır bir yükün altına girmek istemez. Yusuf Kemal Bey’in istifası ile Dış İşleri Bakanı olarak Lozan’a gidecektir. Gazi Mustafa Kemal’in ısrarı üzerine bu görevi bir emir telakki etmek zorunda kalır.
Gazi Mustafa Kemal, Lozan Baş delegesi işini ustalıkla hâllettikten sonra Fevzi Paşa, İsmet Paşa ve Kâzım Karabekir paşalarla Bursa’ya gelir. Bursa’nın işgali Meclis’te büyük üzüntülere ve yakınmalara yol açmıştı. Özgürlüklerine kavuşmuş olan Bursalılar kentlerini ve ülkeyi düşmandan kurtaran komutanları hayran hayran seyredip sevgi gösterisinde bulunuyorlardı. Zaferi kutlamak için verilen bir ziyafette yaptığı konuşmada İsmet Paşa için “ İçimizde en iyi, en kusursuz olanımız-en güvenilerek danışılacak, en inanılarak dayanılacak kimse, arkadaşların en candanı, yurt severlerin en ateşlisi ; yalnız Türklerin değil, şanlarını, şereflerini, namuslarını kurtardığı Müslüman milletlerin de saygısını kazanmış insan “ diye takdim etti ve şimdi Lozan’da ulusumuzu o temsil edecektir Avrupalıların İsmet Paşa’ya karşı davranışları, ulusumuza karşı davranışları için bir ölçü olacaktır. Milletimiz barış istiyor, lakin zorlanırsa savaşmayı da bilir, der.
Bir akşam Bursa ziyaretini öğretmenlere ayırır, çoğunluğu bayan hınca hınç dolu sinemada öğretmenlere yaptığı bir konuşmada, bayanlara hitaben;
“ Siz bizim hesabımıza eğitim savaşın kazanın, memlekete bizden fazla hizmet etmiş olursunuz. Sizi bu savaşa çağırıyorum.”
Erkeklere de : “ Şu anda başlayarak kadınlarımız ülkenin toplumsal yaşamına katılamayacak olurlarsa hiçbir zaman tam anmalıyla gelişemeyiz. Sonuna kadar geri kalır, Batı uygarlığı ile hiçbir şekilde boy ölçüşemeyiz, Sonra kolu ile geniş bir hareket yaparak sözlerini şöyle bitirir. “ Eğer çağdaş yaşayışa ayak uydurmak,onun yüklediği zorunlulukları kabul etmek istemezseniz, bütün bu yaptıklarımız hiçbir işe yaramayacaktır. Köhne geleneklere sımsıkı yapışıp durursanız, cüzamlılar, paryalar gibi yapyalnız kalırsınız. Kişiliğinizi koruyun; ama Batı’dan da ileri bir ulusa gerekli olan şeyleri alın. Yaşayışınızı, bilime ve yeni düşüncelere uydurun. Siz bunu yapamazsanız, günün birinde onlar sizi yutar.” der.
Bu konuda biz öğretmenler Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediklerine hedeflerine ne oranda başarılı oldu, günümüzde sorgulanmaya değer. 21.11.2020. Hasan ŞİMŞEK
10 KASIMA ACI BİR YOLCULUK
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Cuma, 06 Kasım 2020 06:39
- Yazar: alidokur
- Gösterim: 1593
10 KASIMA ACI BİR YOLCULUK
“Karamanlı Sarı Paşa”, tarihçi Ali GÜLER’in Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ hakkında yazdığı ve belgelerle kökünün/ailesinin Karaman’dan Balkanlara gittiğini ispatlayan ve Genel Kurmay tarafından teyit edilen kitabın adıdır.(1) Ali Güler, kitapta Atatürk’ü Sarı Paşa olarak niteler. Nitekim mütareke yıllarında da Saray çevrelerindeki hanımlar tarafından Sarı Paşa olarak konuşulur.
Enver Paşa’nın karısı Naciye Sultan’dan nakledildiğine göre, saray kadınları, M.Kemal Paşa’ya Sarıgül…, Sarı Paşa yakıştırmasını yaparlar. Mustafa Kemal için düşünülen Sultan Hanım, Bayan Fansa’ya göre, Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’dır. Bu evlenmeyi isteyen de Padişah’tır ama Mustafa Kemal oralı olmaz. (2)
Kitabımızın sonunda, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın hastalığının son safhasından ANITKABİR’e olan yolculuğunu özet olarak okuyuculara şöyle bir hatırlatmaya çalışacağız.
Prof. Dr. Hamza Eroğlu’na göre, Mustafa Kemal ATATÜRK, çocukluk çağlarında sıtmanın dışında bilinen çocuk hastalıklarından başka bir hastalık geçirmemiştir. 1911 yılında Kolağası (kıdemli yüzbaşı)olarak Trablusgarp’ta (Libya’da) İtalyanlarla savaş sırasında geçirdiği göz hastalığı, iyi bir tedavi görmesine rağmen gözünde hafif bir şaşılık bırakmıştı.(3)
Yemen Cephesi’nden gelip Libya Cephesi’ne katılan Dr. İbrahim Tali (Öngören) de Mustafa Kemal’in Derne’de gözlerinden rahatsız ve ateşler içinde bulunduğunu, ısrarlar sonucunda menzil hastanesine kaldırılmış olduğunu hatıralarında yazar.
1915’te “ Kayıpların ağır olacağı endişesi ile Anafartalar cephesinde revir teşkilatını kurması için tümen doktorunu yanına alır. Üç gece uyku uyuyamamış, yalnız yorgunluktan değil, bir türlü silkip atamadığı, sürekli bakım isteyen sıtma nöbetlerinden ötürü halsiz düşmüş, avurdu avurduna yapışmış, benzi sararmış, çukura batık gözlerine dalgın bir ifade gelmişti.(4)
Ernst Jaeckh adında bir Alman dostu, Mustafa Kemal’in çok zayıf düşmüş olduğunu görür ve onun çökmüş hâli karşısında dehşete düşer. Buna rağmen, her zamanki gibi zihni iyi işlediğinden muhatabıyla derhal askerlik konularını görüşür.
1916 yılında Çanakkale muharebeleri sırasında bir akciğer iltihabı nedeniyle hastalanmış, ateşi yükselmiş görevini Fevzi Paşa’ya bırakarak İstanbul’a dönmüştür.
1918 yılında böbrek ağrılarından dolayı Viyana’da ve Karlsbad kaplıcalarında tedavi görmüş, Padişah değiştiği için Sadrazamın hemen dön telgrafına karşı dönememiş, Viyana’da Avrupa’yı kırp geçirmekte olan İspanyol Nezlesi’ne yakalanması, onun İstanbul’a dönüşünü geciktirmişti.Mütareke yıllarında İstanbul’da Şişli’de evinde bulunduğu sırada bir süre kulağından da rahatsızlaşmış.
Suriye’den çekilirken yakasını hiç bırakmayan böbrek sancıları Halep’e varışlarından az sonra yatağa düşürür. Ermeni Hastanesinde yatar. Hasta yatağında yerli yöneticiler ve generallerle toplantılar yapar, hastalığa karşı gösterdiği dayanıklılık doktorları şaşırtır.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaştıktan sonra Mustafa Kemal Paşa böbreklerinden tekrar rahatsızlanmış Havza’da kaldığı sürece kaplıca kürlerinden yararlanmıştır.
General J. G. Harbord, Sivas Kongresi’nin bitiminden bir hafta sonra Mustafa Kemal ile görüşmesi esansında, “Sıtmadan rahatsız ve yorgun olduğunu söyler. Ama 2,5 saatlik bir görüşme süresinde kolaylık ve rahatlıkla konuşarak, düşüncelerini bir mantık süreci içinde öne sürdü.” der.
1921 Ağustosunda Sakarya Meydan Muharebesi sırasında kaburga kemiğinin kırılmasına rağmen kısa bir tedaviden sonra Alagöz Köyü’ndeki karargâhında Sakarya Muharebesini yönetmiş ve orduyu zafere ulaştırmıştır.
Cumhuriyet’in kurulma aşamasındaki dönemde yakın arkadaşları ile uzlaşma çalışmaları ve onları ikna etme çabaları esansında, Gazi bahçesinde dolaşırken bir kalp kriziyle yere yığılır. Kriz hafif geçer ama sonradan Ali Fuat Paşa’ya söylediğine göre, kendisini büsbütün kaybetmiş, sanki öbür dünyaya gidip gelmiş gibi olmuştu.
Milli Mücadeleyi izleyen dönemlerde, gençliğinden beri alkollü içkilere düşkünlüğü,çok fazla sigara içişi,çok fazla çalışması1923-1927 yıllarında kalp rahatsızlığı geçirmesine yol açmıştır. Tedavi bakım etkili olmuş ve birkaç ay sonra da sağlıklı bir görünümle 16 Mayıs 1919 tarihinden beri gitmediği İstanbul’a 1927’de gidebilmiştir.(5)
Dr. Asım Arar’a göre, 1936 Kasımında bir zatürre başlangıcı atlatır. Atatürk’ün ölümüne sebep olan karaciğer hastalığının başlangıcını 1936 aylarında aramakta hata olmadığını yazar.
Amansız hastalığı 1937 yılı başlarında görülmüş. Atatürk’ün hastalığına ilk teşhisi koyan Prof. Dr. Nihat Reşat Belger olmuştur. 1938 Ocak ayındaki siroz hastalığı teşhisini daha sonra tedavisini devamlı surette yapan Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp’te aynı teşhisi koymuş. Karaciğerin büyümüş ve sertleşmiş olması Atatürk’ü bir hayli halsiz ve yorgun düşürmüştür. Yalova’daki kısa tedavi olumlu sonuç vermeye başlamış, genel durumda hissedilir bir iyileşme kendini göstermişti.
Hastalığının artması üzerine Fransa’dan meşhur karaciğer hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Fissinger (Fisenje) ‘yi Ankara’ya davet edilmiş. Fransız doktor, Prof Neşet Ömer İrdelp ve Prof. Dr.Nihat Reşat Belger’in görüşlerine katılmış ve aynı tedaviye devam edilmesi tavsiyesinde bulunmuştur.
“Atatürk doktorların günlük konsültasyonlarını bir savaş planının tartışılmasına benzetiyor, bu savaşın konusu da kendi canı oluyordu. İnönü’nün de hasta olduğunu, bu yüzden İstanbul’a gelemediğini duyar. Fissinger’den Ankara’ya gidip kendisini muayene etmesini ister. Atatürk’ü uzun süre yalnız bırakmaktan korkan Fissinger, bir gün içinde Ankara’ya gidip gelir.
Dönüşünde İnönü’nün şekerden rahatsız olduğunu, ama ameliyat olmasını uygun görmediğini kendisine söylediğini bildirir. En sonunda Fissinger Paris’e dönmek zorunda kalır. Atatürk kalması için ısrar eder. Fissinger yaverlerinden birine: “ Bir gün daha kalacak olsam, ben onun dediğini yapmaya kalkacağım. Öylesine güçlü bir iradesi var” diyerek yolcu olur.
Hatay davasının büyük güçlükler göstermesi, hasta olmasına rağmen Mersin ve Adana’ya gitmesi, kızgın güneş altında saatlerce ayakta durarak Türk Ordusu’nu teftiş etmesi onu çok yorgun düşürmüştü. Hatay’ın bağımsızlığını kazandığını görmüş, Türkiye’ye ilhakını göremeden yaşama veda etmiştir.
Atatürk’ün Savarona yatına geçmesi ile hastalığın ikinci safhası başlamış, ayaklarında hafif şişme, karnında su birikmesi sonucu şişme ve büyüme baş göstermiştir. Hastalık üçüncü safhaya intikal ettiğinde Almanya ve Avusturya’dan getirtilen uzmanlar da hastalığa çare bulamamıştır. Eylül 1938’de su alınması için yapılan müdahale Atatürk’ü ilk komaya sokmuş, son safhasında 36 saat süren bir komadan sonra gözünü açan Atatürk’ün son sorusu:
-“Saat kaç? demek olmuştur.
Doktoru Reşad Belger’e göre,”…ilmin emrettiği bütün tedbirlerin ve tedavilerin hiçbirini tatbikten geri kalmadık. Yapılabilecek her şeyi muntazaman yaptık. Ne çare ki hiçbiri etkili olmadı… Büyük adam 10 Kasım günü sabahleyin saat dokuzu beş geçe derin bir dalgınlık içinde hayata gözlerini yumdu.” diyecektir. (6 )
(1) Güler Ali, Karamanlı Sarı Paşa, Karaman Belediyesi Kültür Yayınlarıdır. Karaman2008. .
(2) Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam C.I, s.358.
(3) Eroğlu Hamza, Prof. Dr. Türk İnkılap Tarihi, MEB Basımevi, 1982
(4) Lord Kinross, a.g.e. s. 147-148
.(5) Aydemir, Şevket Süreyya, Tek adam, Cilt III,
(6) Şimşek ,Hasan, Bir iletişim Dehası Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
TEKALİF-İ MİLLİYE NEDİR? HANGİ ŞARTLARDA KONULDU?
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Perşembe, 15 Ekim 2020 21:32
- Yazar: alidokur
- Gösterim: 1584
Tekâlif-i Milliye Nedir,
Hangi Şartlarda Konuldu?
Mustafa Kemal Paşa 18 Temmuz 1921’de, Eskişehir –Kütahya yenilgisinden ve Batı Cephesi’nin çökmesinden sonra, bütün sorumluluğu üzerine alarak Türk Ordusu’nu Sakarya’nın doğusuna çekilmesi emrini vermişti. Böyle zor bir kararı cesaretle alabilmesi ve Meclis’e anlatması son derce güçtü. Başkent’in Kayseri’ye taşınması konuşuluyordu.
Mustafa Kemal Başkomutan seçildiği günlerde mali kaynaklar uzun sürecek bir meydan savaşı için yeterli değildi. Yunanlıların Kütahya, Afyon v e Eskişehir’ i işgal etmeleri savaşın verdiği maddi kayıplara mali sıkıntılara yol açmakla kalmamış, aynı zamanda İç Anadolu için yaklaşan hasat mevsiminde devletin elde edeceği önemli ölçüdeki tarımsal vergi gelirlerinin tahsilatını da imkânsız duruma getirmişti.
Ülkenin en verimli toprakları işgal altında ya da İstanbul Hükûmeti’nin etkisi altında idi. Düşman Sakarya nehrinin batısına kadar tüm batı illerini işgal etmişti. Ordunun ayakta durması, cephede varlığını sürdürmesi ve araç ve gerece, mühimata olan ihtiyaçları nedeniyle şiddetle paraya, araç ve gerece ihtiyaç vardı.
Cepheden dönen milletvekilleri Meclis’teki açık görüşmelerde orduyu övmekle yetinmiş, eleştirilerini gizli oturama bırakmışlardı. Oturumu M. Kemal Paşa yönetiyordu. Gizli oturum 2 Ağustos 1921 günü yapılır. Dr. Rıza Nur söz alır:
“Cephede bütün birlikleri gezdik. Subay ve erlerle görüştük. Ordu sayıca yetersiz ama elde kalan çekirdek hakikaten mükemmeldir. Savaşa hazırdır. Fakat birçok noksanlık ve aksaklık var. Söylenmeyen derdin devası olmaz”
-“Askerin çarığı yok. Çoğunun ayağı çıplak. Süvarinin kılıcı yok. Birliklerde su fıçısı, kırba yok. asker Sakarya’nın doğusuna çekilirken Porsuk’un çamurlu suyunu içmek zorunda kalmış. Askerin yüzde yirmisinin süngüsü yok. Geri hizmetleri yapılmadığı anlaşılıyor. Bunlar Milli Savunma Bakanlığının görevleri Fevzi Paşa hazretlerini yakından tanırım. Çok saygım vardır. Cidden çalışkan ve namuslu bir insandır. Bu güne kadar bu konularda görevini hakkıyla yapmamıştır.”
Bakanlar Kurulu da çok ağır davranmış ve bu konuda yeterli önlemleri almamıştır.
“… Taşıt araçları, gereçleri yetersiz, on ile on beş gün içinde orduyu Sakarya’da tutunacak hâle getirmezsek, felakete sebep oluruz. Dünyamızı da ahretimizi de kaybederiz. Şimdi düşündüğüm hâl tarzın açıklayacağım. İsmet Paşa Hazretlerini çok seven ve sayan bir insanım. Meziyet ve faziletleri de çok yüksektir. Fakat olağanüstü hâllerde olağanüstü önlemler gerekir. Ordunun başına…”
Mersin milletvekili Emekli Albay Selahattin Köseoğlu acele eder. Oturduğu yerden, “M. Kemal Paşa geçsin” diye bağırır. Beklenilmeyen bir öneri idi bu. Orduyu savaşa hazırlamakla uğraşan M. Kemal Paşa dikkat kesildi. Dr. Rıza Nur Bey de eliyle Mustafa Kemal Paşa’yı işaret eder.
“-Evet, bizim reisimiz tam bu işin adamıdır. Onun gibi iyi bir komutanımız yok. Bence bu millet, ancak onun verebileceği ümitle silkilenebilir.”
Kürsüye Balıkesir Milletvekili Vehbi Bolak gelir.
“-Cephedeki subay ve erler dört aydan beri aylık ve harçlıklarını alamamışlar.” Bunun sorumlusu kim diye sorunca, Fevzi Paşa, oturduğu yerden “ hazinede para olmadığını sen bilmiyor musun?” diye oturduğu yerden cevap verir.
“-Cephedeki askerin tütünü yok, kuru ot toplayıp içiyorlar. Askerin yüzde seksenini üniforması yok.Palaskası yok. Çorabı, çamaşırı yok. Bazı tümen karargâhlarında, gece harita okumak için gaz lambası, fener bir yana, mum yok,mum! Evet beyler ordumuz bu durumda!...
Ankara milletvekili Şemsettin Bayramoğlu ,
“-Ama biz inanıyoruz ki M. Kemal Paşa Hazretleri başkomutanlığı kabul ederse, ordu canlanır, bir ay içinde düşmanı terbiye ederiz. “
Mustafa Kemal dinliyor ve susuyor.
Herkesin konuşmasını dinleyip bitirdikten sonra söz alarak, Başkomutanlığı , askeri alanlardaki Meclis’in yetkilerini kullanmak şartı ile kabul eder. Artık Milli Savunma konusunda, ordunun savaşa hazırlanması için onun her verdiği emir/buyruk, yasa yerine geçecektir. Mustafa Kemal’in 5 Ağustos 1921 tarihinde Başkomutanlığı kabul ettiği günden hemen sonra,
M. Kemal Çankaya’daki çalışma odasında, otura dolaşa, kahve ve sigara içe içe, dağınık düşüncelerini derleyip toplayıp birleştirmeye çalışır. Halktan gelen mesajlar, destek telgrafları ve Meclis’teki konuşmaların da etkisiyle tarihte hiç örneği olmayan kapsamlı bir önlemler paketi hazırlar. Bu önlem paketlerinin hazırlandığı günlerde Sakarya Savaşı başlıyor olacaktır.
Tekâlif-i Milliyle Emirleri (Ulusal Vergiler ve Buyruklar) adındaki bu emirler şöyledir:
-07.08.1921 tarihinde düzenlenen 1 numaralı emir/buyrukla, her ilçede birere “Tekâlif-i Milliye Komisyonu” kuruluyor, bu kurulların çalışmaları ve talep edilen araç ve gereçlerin nasıl ve nereye sevki konularını ve diğer çalışmaları düzenler.
Mustafa Kemal Tekâlif-i Milliye emirleri ile Türk halkını, orduyu ve Meclisi top yekûn savaşa hazırlıyor, her evi, her iş yerini cephenin bir parçası yapıp, halkı malı ve emeği ile savaşa katılmaya çağırıyor. Kurtuluşa giden yolun birlikte başarılacağı mesajını veriyordu.
-07.08.1921 tarihinde 2 numaralı emir/buyrukla, her aile birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık hazırlayıp her il ve ilçede kurulan Ulusal Vergiler Kurulu’na verecektir.
-07.08.1921 tarihinde 3 numaralı emir/buyrukla ,tüccar ve halkın elinde bulunan çamaşırlık bez, kaput bezi patiska,pamuk, yıkanmış ya da yıkanmamış yün ve tiftik,erkek elbisesi dikmeye elverişli kışlık ve yazlık kumaş,kalın bez, kösele, vaketa, taban astarlığı, sarı ve siyah meşin,sahtiyan,dikilmiş ya da dikilmemiş çarık, potin, demir kundura çivisi, tel çivi, kundura ve saraç ipliği, nallık demir, yapılmış nal,mıh, yem torbası yular, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urganlardan % 40’na parası sonradan ödenmek üzere el konuyordu. Dışarıdan getirilen malların da % 10’u aynı biçimde, iskelelerde ordu gereksinmeleri için ayrılıyordu.
-07.08.1921 tarihinde 4 numaralı emir/buyrukla,
-07.08.1921 tarihinde 4 numaralı emir/buyruklar, Tekalifi Milliye Komisyonlarının görevleri üzerine açıklamalarda bulunulur. Talep edilen, mevcut, buğday. saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut,mercimek, kasaplık hayvanat, şeker,gaz,pirinç,sabun,yağ,tuz,zeytin yağı, çay, mum, stoklarından % 40’nı takdir edilen fiyat üzerinden komisyonlara teslim edilecek.
-07.08.1921 tarihinde 5 numaralı emir/buyrukla ,ordu gereksinmeleri için alınan taşıt araçları dışında, halkın elinde kalan taşıt araçlarıyla 100 km’lik bir uzaklığa kadar ayda bir kez parasız taşıma yapılması zorunlu kılınıyordu.
-07.08.1912 tarihinde 6 numaralı emir/buyrukla, ordunun giyinmesi ve beslenmesine yarayan sahipsiz,terk edilmiş,bırakılmış, kalıntı, kullanılmayan malalara el konuluyordu.
- 08.08.1921 tarihinde 7 numaralı emir/ buyrukla halkın elinde bulunan savaşta gerekli bütün silah ve cephanenin üç gün içinde Ulusal Vergiler Kurulu’na verilmesi isteniyordu.
-08.08.1921 tarihinde 8 numaralı/emir buyrukla, benzin, vakum, gres, makine don, saatçi ve balık yağları, vazelin, otomobil ve kamyon lastiği, solüsyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, pil çıplak tel,yalıtkan maddeler ve bunlara benzer malzeme ile sülfirik asit stoklarının % 40’na el konuluyordu.
-08.08.1921 tarihinde 9 numaralı emirle/buyrukla, demirci, marangoz,dökümcü, tesviyeci, saraç ve arabacılarla bunların işliklerinin iş çıkarma (üretim) güçleri; kasatura,kılıç mızrak eyer yapabilecek ustaların adları, sayıları ve durumları belirleniyordu.
-08.08.1921 tarihinde 10 numaralı son emirle/buyrukla, halkın elinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabalarıyla kağnı arabalarının, bütün takım ve hayvanlarıyla beraber ve binek ve top çeker hayvanları, katır ve yük hayvanları, deve ve eşek sayısının % 20’sine el konuyordu.
Bu buyruklarla alınan ve Ulusal Vergiler Kurulu’nun düzenlediği tutanaklarda gösterilen vergiler,savaş sonrası halka geri ödenmiştir. Büyük bir kısmı 1923 yılında ( % 72) nakden, kalan kısmı da hazine tahvilleri ile ödenmiştir.
Yukarıda da da açıklandığı üzer, bu yükümlülüklerin bir kısmı vergi niteliğinde, bir kısım da karşılıksız olarak bir hizmetin yapılması amacıyla toplanmıştır. Vergi niteliğindeki yükümlülükler için geri ödeme yapılmamıştır.
Bu uygulamalar sırasında en küçük bir yolsuzluğa meydan verilmemiştir.
En ufak bir yolsuzluğu görülen sorumların “vatana ihanet suçu” ile cezalandırılacağı önceden bildirilmiştir. Belirtilen suçları işleyenlerin “İstiklal Mahkemeleri”nde yargılanacağı bir numaralı emirle açıklanmıştır.
Sonuç olarak, halkın ödeme gücü dikkate alınmış, yerine getirilemeyecek yükümlülükler konulmamıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan yolsuzluklar dikkate alındığından, bu uygulamanın başarılı olduğu açık ve net olduğunu konuyu bilen uzmanlar yazar.
Ulusal Vergiler Kurulu tutanaklarıyla belirlenen ücret ve değerler toplam 6 milyon üzerindedir ve tamamı geri ödenmiştir.
Toplanan mallar ve yapılan hizmetler ulusal amacın gerçekleştirilmesi için titizlikle değerlendirilmiş ve savurganlığa meydan verilmemiştir.
Bir ulusun neler yapabileceği bu uygulama ile net olarak görülmüştür.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, ulusun ortak değer ve isteklerini tespit ederek ve onlara önderlik ve askerliğin gerektirdiği şartları uygulayarak, en zor koşullarda vatanı düşmandan temizlemiş ve özgürlüklerinden mahrum Afrika, Asya ve Orta Doğu ülkelerine de emperyalizmden kurtulmanın yolunu öğretmiştir. 12.10. 2020 Hasan ŞİMŞEK
KAYNAKLAR:
1. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Cilt II.
2. Turgut Özakman, Çılgın Türkler
3. Falih Rıfkı Atay, Çankaya
4. Cihan Duru, Kemal Turan, Abdurrahman Öngeoğlu- Atatürk Dönemi Maliye Politikası 1. Kitap
5. İlker Başbuğ, Osmanlı’dan Cumhuriyete, Güç Odaklarının Mücadelesi
6. İlber Ortaylı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk
CUMHURİYET'E BEŞ KALA
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Cumartesi, 31 Ekim 2020 20:22
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 1389
CUMHURİYET’E BEŞ KALA
İzmir Göztepe’deki Latife Hanım’ın babasının köşkünde, Başkomutan, Başbakan (Rauf Bey), Yusuf Kemal Bey, paşalar, ve İstanbul’dan gelen gazeteciler .
Mustafa Kemal köşkün bahçesinde, İkdam gazetesinden Yakup Kadri’ye:
“Muzaffer ordumuza karşı kimse yeni bir savaşı göze alamaz. Birkaç gün içinde mütareke isteyecekler. Böylece Milli Mücadelemizin dört yıl süren ilk safhası kapanmış olacak. Şimdi bir yol ayırımındayız. Ya ülkeyi ve milleti, İstanbul’un o teslimiyetçi , çağ dışı zihniyetine ve rejimine terk edeceğiz; ya da akılcı, bilime öncelik verin , bağımsız, özgür , başı dik , yeni bir toplum olacağız. Sizce hangi yolu seçmeliyiz? “Yakup Kadri: “Tabi ki akıl yolunu” der. (1)
“Evet, asıl kurtuluşa akıl yoluyla varabiliriz. Bunun için Milli Mücadele’nin ikinci safhasını açmalıyız. Zor, çetin bir yol. bağnazlıkla, dar görüşlülükle, önyargılarla, hurafelerle, iliklere işlemiş cahillikle, din tüccarlarıyla, belki uyanmamızı istemeyen dış güçlerle de mücadele edeceğiz.” (2)
Mustafa Kemal, kafasındaki düşünceleri İstanbul’daki milliyetçilerin sesi olan İkdam temsilcisine böyle açıklarken,
Ankara’da kulis faaliyetleri alabildiğine yoğunlaşmıştı.
Savaştan sonra hiç kimse bir ihtilalden yana değildi. Devlet düzeninde bir değişiklik istemiyorlardı. Vahdeddin hal’edilmeli yerine Abdülmecit Efendi geçmeli idi. Barış olunca da Büyük Millet Meclisi İstanbul Fındıklı’daki yeni binasına yerleşince, her şey yoluna girmiş olacaktı.
Hürriyet ve İtilaf Partisi yandaşı gazete haberlerine göre, Anadolu son sözü Babıali’ye bırakmalı idi. Şeriat yanlısı ve halifeci hocalar, Mustafa Kemal’in padişahlığı kaldırmak gibi bir cinayet işlemesinden ödleri kopuyordu. Onlara göre halifelik padişahlıktan ayrılamaz Cismani nüfuzu ve kuvveti elinden alınamaz. Alınırsa şeriat yürümez.(3)
Mudanya Mütarekesi’nde TBMM temsilcisi sıfatı ile görüşmeleri yapan ismet Paşa, M. Kemal tarafından, Lozan görüşmelerine aday gösterilirken, Rauf Bey ve Kâzım Karabekir Paşa da bu göreve talipti. M. Kemal, Dış İşleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşek’in ve bazı diğer önemli kişilerin görüşlerini alarak İsmet Paşa’yı Lozan’a Dış İşleri Bakanı sıfatıyla gönderir. İsmet Paşa bu görevin zor olduğunu bildiğinden gitmek istememiş olsa da M. Kemal’in kuvvetli ısrarı karşısında Lozan’a gitmek zorunda kalmıştır.
Mustafa Kemal ilk Kuva-yi Milliye arkadaşları ile arasındaki uzaklığı gidermek için çalışıyordu. İstanbul’a gidecek olan kuvvetlerin başına Refet Paşa’yı getirdi. Refet Paşa Anadolu Hükûmeti’ni İstanbul’da yerleştirmek ve işgal kuvvetlerinin otoritesini eritmek için bütün enerji ve hünerini kullanır.
Türk askerinin İstanbul’a girişini gören Yüzbaşı (ajan) Armstrong der ki:” Ruhumun isyan ettiğini duyuyorum. Türkler sanki Kanuni Sultan Süleyman devrinde imişler gibi düşünüyorlardı. İngiltere İmparatorluğu bütün şerefinin bütün Asya’ya karşı, çamurlara yuvarlanması gururumu yaralıyordu.”
Lozan Antlaşması imza töreninden sonra biri Amerikalı muhabir yazısını şöyle sonlandırıyordu:” Garbın şark önünde eğiliş, hiçbir zaman bu kadar aşağıca olmamıştır.”
Mustafa Kemal’e göre saltanatı kaldırmadıkça ve milletin kendi kaderini yalnız kendi hâkim olduğu dünyaya anlatmadıkça bu karışıklıktan kurtulma imkânı yoktu.
İstanbul Hükûmeti’nden de Lozan’a temsilci istemeleri, saltanatın kaldırılmasını kolaylaştırmıştı.
Artık Osmanlı imparatorluğunun çöktüğünü, yeni bir Türk Devleti’nin doğduğunu ilan etmek gerekirdi. Saltanatı kaldırma teklifi Meclis’e geldi. Şiddetli karşı çıkışlar ve konuşmalar sonucu Mustafa Kemal’in kürsüye gelip tarihi bir konuşmasından “ Hâkimiyet ve saltanat hiç kimseye hiç kimse tarafından ilim icabıdır diye müzakere ile verilemez. Hâkimiyet ve saltanat kuvvetle, zorla alınır. Türk milleti bu hâkimiyeti kendi eline almıştır.” ve “… ihtimal ki bazı Kaflar kesilecektir.”ifadesinden sonra Karma Komisyon açıklamaların kendilerini aydınlattığını söyleyerek işi kısa keserler.
Zaferden sonra orduda terfiler yapılır. Muhalefet bu terfi yetkisinin Meclis’te olduğunu savunur. Başbakan Rauf Orbay ise işin yasal prosedür içinde yapıldığını söylese de ikna olmazlar. Ali Şükür ileri geri konuşur ve M. Kemal’e hakaret eder. Sonrası malum, Topal Osman, Ali Şükrü’nün bu hakaretine dayanamaz korumacılığını yaptığı Mustafa Kemal’e yaranmak için Ali Şükrü’yü evine davet ederek boğar. Mustafa Kemal Muhafız Taburu komutanı İsmail Hakkı’ya emir vererek Topal Osman’ı ve yandaşlarını çatışmada ortadan kaldırır. Böylelikle Milli Mücadeledeki s son çeteciler de ortadan kaldırılmış olur.
Meclis’te İttihatçılar, Şeriatçılar, saltan yanlıları, çıkar peşinde olanlar Mustafa Kemal’e karşı güçlü bir muhalefet oluşturmuşlardı. Mustafa Kemal Parti kurmaya karar verir.
Partisinin hangi sınıfa dayanması doğru olurdu? Çiftçilere mi? esnaflara mı? Memur ve aydınlar mı?, Tüccar ve sanayicilere mi?
Bunların hepsi halk değil mi? Hepsi biz değil miyiz? der. Partisinin adını koymuştu. İstanbul gazetecileri tarafından adının telaffuz edilmesine kadar bekler. Parti’nin isim babası İstanbul gazetecileridir.
Bir ara Muhalifler Meclis’e bir önerge vererek bugünkü sınırlar dışında kalan yerlerde doğanların milletvekili adaylığı kısıtlanmalı idi. Bu düpedüz Mustafa Kemal’e karşı kurulan bir tuzaktı. Oturumu yöneten Adnan Adıvar verilen teklifi komisyona havale etti. Bunu duyan Mustafa Kemal söz aldı ve açıklamalarda bulunarak önergenin iptalini sağladı.
Lozan Antlaşması sonucunda, Başbakan Rauf Bey, İsmet Paşa’yı tebrik etmedi. Mustafa Kemal birlikte yola çıktığı eski arkadaşları olan Ali Fuat , Rauf Bey, Refet Bey ve Kâzım Karabekir ile yolların ayrılmaması için çok çaba sarf etse de, çok dil dökmüş olsa da farklı görüşte oldukları için yolları ayrılıyordu.
O, Meclis’te ya da diğer toplantılarda, herkesi konuşmalarında sonuna kadar serbest bırakmak ve hiç hoşuna gitmeyecek fikirleri dahi sonuna kadar dinleme sabrını göstermek. Kesin kakarını verinceye kadar dinlemek. Kesin kararda herkesle beraber, herkesle inanarak, ortaklaşa bir karar hâline sokmaya dikkat ederdi. Ona göre,
“ Bazen hiç ummadık anlarda ben çok şeyler öğrenmişimdir. Hiçbir fikri aşağı görmemek lazımdır. Sonunda kendi fikrimi tatbik edecek bile olsam ayrı ayrı herkesi dinlemekten zevk alırım.” diyecektir.
28 Ekim 2020, Hasan ŞİMŞEK
KAYNAKLAR:
(1) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ergenekon, s.108
(2) Turgut Özakman, Çılgın Türkler s.676
(3) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s.336
ERMENEK SEPOZYUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
- Detaylar
- Kategori: Büyükkarapınar Yazıları
- Yayın tarihi: Cuma, 28 Eylül 2018 17:14
- Yazar: alidokur
- Gösterim: 2327
ERMENEK SEPOZYUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi tarafından düzenlenen “Uluslararası Geçmişten Günümüze Ermenek ve Çevresi Sempozyumu “ 02-04 Ağustos 2018’de Ermenek’te Ahmet Keleşoğlu Kültür Merkezinde yapıldı.
Çeşitli alanlarda 118 bildirinin sunulduğu sempozyumda, derinliğine olmasa da Ermenek ile ilgili konular ana başlıklar hâlinde gündeme getirilip işlendi.
Sayın Rektöre Prof. Dr. Mehmet AKGÜL başkanlığında organize edilen sempozyumda organize, Ermenek’te Selçuklu Otel’in verdiği hizmet ve Ahmet Keleşoğlu Kültür Merkezi hizmetleri ve Ermenek Belediyesi’’nin katkıları mükemmel denilecek kadar güzeldi. Sekreterya hizmetleri, akademisyenlerle olan iletişim, ulaşım ve konaklama kusursuzdu. Şüphesiz Selçuk Ecza Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Sonay GÜRGEN ve Otel Müdürü Ata GÜR’ün misafirleri karşılamadaki titizliği her türlü takdirin üzerinde idi.
Yetersiz olan, çoğu konuların internet bilgilerine dayanılarak hazırlanmış olması, yöresel kaynaklara ve kişiler dayanılarak hazırlanmamış olması bir eksiklik olarak tebliğlere yansıdığını söyleyebiliriz. Bunun da nedeni üç ayrı salonda üç ayrı izleyiciler tarafından sunucuların izlenmiş olması ve en önemlisi bildirilerin sunum sonrası noksanlarının ve küçük yanlışlarının düzeltilememesi , buna olanak sağlanmamış olmasını söyleyebiliriz. Sunum sonrası zaman darlığı nedeni ile tebliğler hakkında eleştiri yapılmamış olmasını ciddi bir eksiklik olarak görüyoruz. Umarım ki basım aşamasında, işlenen konuların bazı ufak tefek yanlışları ve eksikleri giderilecektir.
Ermenek Sempozyumunun şüphesiz çok olumlu yanları da oldu: öncelikle, KMÜ kampüsten çıkarak çevre ve çevresi sorunları ile daha yakından ilgili olduğunu gösterdi. 200’e yakın bilim adamı ve araştırmacı Ermenek ve Çevresini tanıma imkânı buldu.
İlimiz Karaman’ın üç ilçesi Ermenek-Sarıveliler ve Başyayla çeşitli yönleriyle konuşmacılar/ tebliğ sunucuları tarafından tanıtıldı. Sunulan tebliğlerin kitaplaştırılarak ilgili çevre ve kişilere hizmet olarak sunulacağını biliyoruz.
KMÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet AKGÜL’ün göreve gelmesiyle birlikte KMÜ’de bir hareketlilik, kampus dışına açılma çevre ili ilişkilerin bilimsel bir çerçevede bakışa doğru yöneldiğini görüyoruz. Daha başka bir ifade ile KMÜ artık, bilimsel çalışmalarını ve projelerini hayata geçirmek için kampus dışına adımını atmıştır.
Sayın Lütfi ELVAn bakanımızın desteği ve Sayın Fahri MERAL valimizin üç gün boyunca sempozyuma iştirakı ve çevre incelemeleri yöre için güzel bir tanıma ve bilgilendirme çalışması oldu.
Em. Öğr .Üyesi Süleyman Bolay, Em.Öğr. Üyesi Prof Dr. İbrahim CEYLAN, Em. Öğr. Üyesi TOBB Eski Rektörü Tahsin KESİCİ’nin sempozyumu onurlandırmaları katılımı ve katkıları ve değerlendirmeleri sempozyuma artı değer katmıştır.
Başta Sayın Rektör AKGÜL olmak üzere, sempozyumu tertip eden KMÜ yönetimine, ülke çapında katılan bilim adamlarına emeklerinden ve sunumlarından dolayı yörenin bir yazarı olarak teşekkür ederiz. 16.09.2018. Hasan ŞİMŞEK