Geçen yazımda ANAP Dönemi Milli Eğitim Bakanlarından Sayın Vehbi Dinçerler ile olan bir diyalogumu anlatmıştım. Bu yazımda da rahmetli Avni AKYOL ile olan diyalogumu ve anımı anlatacağım.
ANAP, ikinci döneminde MEB’e eklenen Gençlik ve Spor Bakanlığı bölümünü ayırdı. Bakanımız kendisi de bir Düzceli olan Düzce milletvekili Avni AKYOL olmuştu. Avni Akyol’u, Milli Saraylar Sempozyumu’ndaki çalışmalarından tanırım. Sempozyumda önemli bir görevi vardı, ANAP milletvekili değildi ama Semra Özal’a yakın bir sivil toplum örgütünde çalışıyordu. Sempozyumda “Sarayların İçte ve Dışta Tanıtılması “ başlığı altında Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve 150 civarında milletvekilinin huzurunda bildiri sunmuştum. İyi çalışılmış bir konuşma idi, zaman zaman TBMM başkanı rahmetli Necdet KARADUMAN yazmış olduğum metindeki bilgileri basın mensupları ile paylaşıyor ve haber oluyordu. Bilindiği gibi saraylar milletin malı olduğundan doğrudan TBMM’ye bağlı idi. Ben saraylar ile ilgili Şale Köşkü’nde bildirimi sunarken oturumu Avni AKYOL yönetiyordu. Zaman darlığı nedeni ile üç dakika bir zaman vermişti. Sonra bir dakika daha ilave ederek konuşmamı tamamlamıştım. Böyle bir açıklamadan sonra Bakan Avni AKYOL’un şimdi yıkılacak olan Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’ndeki öğretmenlerle yaptığı toplantıya gelelim:
Sayın Bakan’ın keyfi yerinde, hedeflediği noktaya ulaşmış Bakan olmuş, üstelik toplantı öncesi de maaşlara zam yapılmıştı. Bir önceki Sayın Bakan Dinçerler ile yapılan toplantıdaki konuşmalarda deneyimli idim, ön sıralar geçtim söz almaya çalıştım. Yine benden önce iki üç kişi konuştu. Elimde kucak dolusu kitaplar, belgeler var, bunun haricinde şimdi tartışmalı olan ATATÜRKÇÜLÜK ( üç cilt ) kitabı da var. Zar zor söz aldım. Bana yerimde konuşmamı tembihledi, kabul etmedim, kürsüde konuşmam gerektiğini elimdeki malzemeleri orada rahat kullanabileceğimi söyledim. Yine onda bir hastalık olan zaman kısıtlaması vardı. Benim üç dakika konuşabileceğimi söyledi, pazarlıkta bunun üç beş dakikası geçmişti. Arkamda, sonradan Vefa Lisesi Müdürü olan Sakin Öner Arkadaşımız Milli Eğitim Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordu. Ceketimin arkasından tutmuş ne olur konuşma diye engellemeye çalışıyordu. Sanıyordu ki biz İstanbul Milli Eğitimden şikâyetçi olacağız. Nihayet sahnede kürsüye dört dakika konuşa bilme sözü ile çıkabildim. Her konuşma maddem, salondan büyük alkış alıyordu, analdım ki doğru yoldayım. Bir gazeteden buluğdum 1940 lı yıllarda bir öğretmenin aldığı maaş ile o dönem alabildiği Cumhuriyet altını ile toplantı günümüzdekini karşılaştırdım. Salon şok oldu, çok büyük fark vardı, çılgınca bir alkış koptu. Esas benim orda vermek istediğim mesaj programın güncellenmesi talebi idi.
Türkiye nüfusunun köyden kente büyük bir akış olduğunu hepimiz biliyoruz. % 80-85 olan kırsal nüfus artık azalmış, kentlerde bu oran % 75’lere doğru çıkmıştı. Kentte oturan çocuğa köy yönetimini/köyün ortak mallarının öğretmenin bin anlamı olmadığını “Apartman Yönetimi” adı altında bir ünite koyulmasının zorunlu olduğunu, gerekirse üniteyi yazabileceğimi sayın bakana ilettiğimde, ciddi ciddi diğer önerilerle birlikte not aldı. Ertesi günü yine ulusal basında büyük haber olmuştuk. Arkadaşlar not tutmuş, 4 dakika süre sınırlaması ile kürsüye çıktık, 17 dakika kalmışım, diğer arkadaşlar konuşsun diye kürsüyü ben terk ettim. Sonuç olarak şunu diyebiliriz. Önemli bir toplantıda konuşma yapmak istiyorsak, hazırlıklı ve gündeme uygun çalışma yaparak gitmeliyiz.
27 Eylül 2019 Hasan ŞİMŞEK