BİR ÇORBA HİKÂYESİ

BİR ÇORBA HİKÂYESİ

Yeşil Ermenek’in sahibi ve yöneticisi Sayın Mustafa Şenol, yazılarımın dozu biraz yüksek olunca, yayınlama konusunda sıkıntıya giriyor. Belli ki siyaset ve sermaye ikilisi onu da etkisi altına almış durumda. Böyle olunca biz de suya sabuna dokunmayan şeyler yazalım dedik.

Çorbada bizim de bir kaşık tuzumuz bulunsun.” Sözü Anadolu’da birlikte yapılan bir işe , bir yardıma katkıda bulunmayı ifade eder.

Çorbanın yağı yüzünde, insanın merdi sözünde durur.” atasözü de halkımız arasında çok söylenir.

Yoğurtlu çorba, düğün çorbası, yala çorbası, mercimek çorbası, ayranlı çorba,…şehriyelisi, pirinçlisi, bulgurlusu,  sütlüsü,unlusu,tavuklusu, soğanlısı derken tarhanaya kadar çeşitleri içinde, Anadolu çorbalarda bulur ağız tadını. Tarhan çorbasının bir de hikâyesi vardır.

Bir gün Yavuz Sultan Selim, yanından hiç ayırmadığı yakın dostu Hasan Can’la kıyafet değiştirir, birlikte Edirne’yi gezmeye çıkarlar. İftara yakın saatlerde sokak sokak dolaşırlar. Yavuz Sultan Selim, Hasan Can’a şöyle der:

-Bak Hasan, iftar topu atılır atılmaz hangi evin önündeysek o eve konuk olalım, iftarı o evde açalım.

Her evin önünde ev sahibi, ya da evden bir genç, kapısını açmış, konuk beklemektedir. Yavuz Sultan Selim’i ve Hasan Can’ı kimse tanımamakta, fakat herkes evine çağırmaktadır. Bu sırada iftar topu atılır. Yavuz Selim ve Hasan Can o anda tek katlı kerpiç bir evin kapısı önündeler. Ev sahibi hiç görmediği bu konukları içeriye buyur eder. Girerler. ortada bir tahta sini, üzerinde buram buram tüten, tüttükçe iştah açan bir kâse çorba, kenarında sıcak sıcak pideler. Tam yiyecek bu.. sofraya otururlar. Ev sahibi sevinçlidir, önce tuzla iftarı açar, sonra çorbaya başlarlar. Bir ara  Yavuz Sultan Selim konuşmaya başlar. Hasan Can da dalgınlıkla ve dil alışkanlığı ile:

-Evet Sultanım, öyledir Hünkârım… deyince ev sahibi şaşırır. Padişahın sofrasında olduğunu anlar. Ne var ki, fazla bir şey ikram edemeyeceği için üzgündür. Padişah üzüntüsünü gidermek için:

-Bu akşamki kısmetimiz ne güzel, ne lezzetli çorba bu.. diye iltifat eder. Ev sahibi, elinden bu kadar geldiğini anlatmak için:

- Dar hane çorbasıdır, kusura bakma Sultanım, der. Yani fakir hane çorbası demek ister. O günden sonra , bu çorbanın adı darhane çorbası olarak kalır. Bugün tarhana dediğimiz çorbanın adının kısaca hikâyesi böyle. Bu yazı Mehmet Önder’in “Aldı Sözü Anadolu “ adlı kitabından özetlenerek alınmıştır.05. 03. 2015. Hasan ŞİMŞEK