YİBO’NUN SESİYLE SÖYLEŞİ

YİBO’NUN SESİYLE SÖYLEŞİ

1.1945 yılında  Ermenek’in Büyük Karapınar köyünde doğdum. Bu köy şimdi Başyayla ilçemize bağlı meyveciliğiyle ünlü bir köydür. İlkokulu Büyük Karapınar’da , ortaokulu Ermenek Ortaokulu’nda okudum. Lise öğrenimimi Sakarya ve İstanbul Pendik Lisesi’nde tamamladım. İstanbul’da yüksek öğrenimime devam ederken Ortaköy Öğretmen Okulunu dışarıdan bitirerek öğretmenlik mesleğine başladım. Yüksek öğrenimime devam ettiğim yıllarda, bugünkü ERÇEV’in özünü oluşturan Ermenek Kültür ve Dayanışma Derneği’nin yönetim kurulu üyeliğini iki yıl da başkanlığını yaptım.

Marmara Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nun Radyo ve Televizyon Bölümünü bitirdikten sonra, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler  Enstitüsü’nde, Halkla İlişkiler dalında yüksek lisans (master) yaptım.

Aralıklarla 1970’ten beri Ermenek’in sorunları ile ilgili Yeşil Ermenek gazetesinde yazılar yazdım. l99l yılında İstanbul’un Eminönü ilçesinde ( En ünlü okulların bulunduğu ilçedir.) mesleğimde gösterdiğim başarıdan dolayı yılın öğretmeni seçildim. İl genelinde ikinci oldum. Mevcut adaylar içerisinde neden il birincisi olamadım anlayabilmiş değilim!...

ATATÜRK VE BASIN konulu akademik bir eserim, MEB Talim Terbiye Kurulu onaylı 8, OKS’ye hazırlık amaçlı 14 eserim var. Hâlen emekli olup yazı hayatına devam etmekteyim.

Evli; biri erkek (29), biri kız (23) iki çocuk babasıyım.

2. Öğrencilik ve öğretmenlik yaşamımda unutamadığım acı ve tatlı çok anılarım oldu. İkisinden de birer tane anımı anlatayım: Birincisi Ermenek Ortaokul’nun bahçesinde geçti. Ortaokul ikinci sınıftayım. Öğle teneffüsünde, okulun bahçesinde gezinerek ders çalışıyorum. Üç beş tane 7. ve 8. sınıf öğrencisi arkadaş yanıma gelerek benim her hangi bir sosyal bilgiler konusunu iki defa okuyunca anlatıp anlatamayacağımı sordular. Kendi aralarında bahse girmişler. Bir grup benim iki defa bir konuyu okuyunca anlatabileceğimi iddia etmiş, öbür grup ise inanmamış. Bende bunu denemek istiyorlar. Kabul ettim. İki ay sonra okuyacağımız bir konuyu seçtiler. Bizans İmparatorluğu ile ilgili bir konu idi. Bu konuyu doğal olarak hiç okumamıştım. Yüksek sesle bir defa okudum ve anlattım. Anlatır diyen taraf bahsi kazanmıştı. Kendilerine ikinci defa konuyu okuyunca daha mükemmel anlatabileceğimi  söyledim, ikna olup gittiler. Ama benim önceden bir tarih dersinin konusunu  bir iki defa okuyunca anlatabileceğim şeklinde arkadaşlarıma bir havam olmamıştı.

İkinci anım öğretmenlik yaptığım ilk yıllarda Tarabya İlköğretim Okulu’nda geçer. 1971 yılının bir kış günüydü. Bahçede nöbetçiydim. Bir öğrencinin elinin demir kapıya sıkıştığını gördüm. Parmağı parçalanmıştı. Apar topar çocuğu aldım ve bize en yakın olan İstinye Devlet Hastanesi’ne götürdüm. İlgili doktor gerekli müdahaleyi yapıp çocuğun parmağını  sardıktan sonra bana yöneldi ve şöyle dedi: Çok ideal bir öğretmensin  ama saçların çok uzun . Bu ifadeyi ben o zaman çok yadırgadım. Zira o yıllarda İspanyol paça, uzun saç moda idi.  Devlet memuru olduğum için daha ölçülü bir kıyafet tarzım vardı. Kıyafetimde bir aşırılık yoktu ama Dr. Bey’e göre demek ki varmış. Bugün Kemal Sunal filmlerinde o dönemin kıyafetleri çok güzel yansıtılıyor.

3. Öğrenim ve öğretmenlik hayatım bitti ama hayatım boyu hep öğrenci oldum. Şimdi yazarlık hayatım var. Bu iş de ağır bir tempo ile gidiyor. Kim olursa olsun bir insanın çok okuması gerek.  Öğretmenlik mesleğini seçince okumak; yemek,içmek ve hava kadar ihtiyaç...Hele meslekle ilgili alanlarda insanın kendinden söz ettirebilmesi için mutlaka alanındaki kitapları okuması şarttır. Bir de yazarlık yapmaya soyunmuşsanız daha da çok okumak zorundasınız. Gezi,gözlem,araştırma ve bunları kâğıda aktarma ve toplumun yararına sunma yazarın işidir.

4. Bu mesleğe girmeme neden olan kişi bir toplum önderi olan Kazancılı emekli öğretmen ve yazar Sami Tunca’dır. Erken emekli olursun diye yönlendirme yapmıştı. Ben de askerliğimi öğretmen olarak bulunduğum yerde  yaparım  düşüncesiyle öğretmen olmuştum. Ama öğretmen olarak askerliğimi yapamadım. 1975 yılında yüksek okul mezunları için hazırlanan bir yasa ile kısa dönem yedek subay adayı olarak askerliğimi Ankara’da yaptım. Bir yaz tatilinde ( Benim için yazları hiçbir zaman tatil olmadı.) iki yıl zaman ayıracağım bir vatandaşlık görevini üç ayda yapmış oluyordum. Bu benim hayatımdaki en şanslı dönemimdir. Bir hayat piyangosu da diyebiliriz. Meslek seçiminde ailemin etkisi olmadı. Kendimle ilgili kararları hep hayatın doğal akışı içinde kendim verdim.

5. Bir zamanlar hava koşulları ne olursa olsun balık avına çıkardım. Bu bana öyle bir tutku oldu ki sigaraya da baskın geldi, sigara içmeyi doğal olarak saatlerce unutturdu. Sigarayı bırakabileceğim sinyallerini balık avcılığında aldım. Nitekim bu illeti bıraktım  attım ve sağlığıma kavuştum. Fobime gelince, çok küçükken yılandan korkardım. Bir gün köyün uzağında kayalıkları ve çalılıkları çok olan bir yerdeki bahçemize eşeğe verilmek üzere yonca biçmeye gitmiştim. Bahçeye yakın bir yerde çalılıklar arasında geçtiğim yolun üzerinde yılan gördüm. Yılan kaydı gitti. Ben de bahçeye gittim,yoncamı biçtim,sırtıma yüklendim, döneceğim. Döneceğim ama geçeceğim yolun üzerinde yılan var. Ne yapacağım diye düşündüm. Yolumu değiştirmeye karar verdim. Yolu olmayan bahçelerin arasından duvarları aşa aşa ana yola çıkmayı hedefledim ve yürüdüm. Sırtımda yonca olunca duvarları atlayıp geçmekte zorlanıyordum. Ana yola yakın bir yere varınca duvarın birinden inerken arkamdan bacağıma büyük bir taş düştü. Yerden kalkamadım,sürünüyordum. Sürünerek gitmeye çalıştım olmadı. Ağladığımı hatırlıyorum, yonca sulamaya gelen bir komşu  sesimi duyunca bana doğru geldi. Benim kaza geçirdiğimi anladılar beni ve yoncamı alarak bahçelerine götürdüler. İşleri bitince eşeklerine bindirip yoncamla birlikte beni eve teslim ettiler.

6.Konusu tarih ve anı olan kitapları okumayı severim. Beni en çok etkileyen  Şevket Süreyya Aydemir’in “Suyu Arayan Adam” kitabı oldu. Sonra Şevket Süreyya’nın bütün kitaplarını okudum. Şevket Süreyya’yı okumak demek XX. yy Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti  tarihini öğrenmek demektir.

7.Meslek hayatımda hep İstanbul’da çalıştım. İlk çalıştığım okul Boğaz’da Tarabya’da idi. O zaman orası yazlık, köy  gibi bir yerdi. Öğrenciliğim bittiğinden indirimli biletten  yararlanamaz oldum. İstanbul’a uzak olduğundan oradan ayrılmak zorunda kaldım. Gecekondu bölgesi olan Zeytinburnu’na geldim. Çok iyi bir arkadaşlık ortamı olmasına rağmen anarşik olaylar bizi üzüyordu. 1973-1984 arası benim araştırmalardan ve kültürel etkinliklerden koptuğum dönemdir. 1984-86 yılarında master yaptıktan sonra yazma,çizme araştırma hayatına tekrar döndüm ve bir daha da bu yazım hayatından kopmadım.1986 yılından itibaren yardımcı ders kitaplarım okullarda okunmaya başladı. Çok tutuldu ve çok sattı. Öğretmenlerimiz kaynak olarak benim yazdığım kitapları  velilerine  tavsiye edince beni tanıyan veliler çok mutlu oluyordu. Diğer yandan çeşitli ortamlarda yeni tanıştığımız insanların beni tanıyor olmaları ve kitaplarımın adını söylemeleri beni mutlu ediyordu. Anadolu Lisesi kazanan İstanbullu her çocuk mutlaka iki üç kitabımı okumuştur. ABD’de bile oğluma benim kitaplarımı okuduğunu söyleyen Türk öğrenciler oldukça çoğunluktadır. Bu da bana büyük bir mutluluk vermektedir.

8. Şimdi yeni programa göre bir yayınevine kitap yazıyorum. Bu tavuğun kuluçkaya yatması gibi bir şey. Civcivler çıkıncaya kadar tavuğun kümesten ayrılamadığı gibi biz de buradan uzaklaşamıyoruz. Kitap yazma işi zor ve ince bir iş. Çok dikkat ve araştırma gerektirir. Bu nedenle bölgeye sık gelemiyorum. Geleceğim ve bütün okulları gezeceğim ve okumanın güzel bir şey olduğunu, yoksulluğun okumaya ve yükselmeye engel teşkil etmediğini örnekleri ile anlatacağım. Yörenin çocuklarına okuma gücü vereceğim. Zorlukları yenmenin yöntemlerini öğreteceğim.

9.Bana göre, özellikle büyük şehirlerde çocuklar enerjilerini boşaltamıyorlar. Dar bir sokakta dar bir ev, dar bir sokakta dar bir alanda bahçesi çok küçük bir okul. Sınıflara itelenmiş çocuklar. .Susunuz!...Konuşmayınız,sağa sola bakmayınız, dinleyiniz komutları çocukları bunaltıyor. Teneffüsler kısa, oyun yok, konuşma yok...Evde de aynı eyler söz konusu. Çocuğun hareket alanı daralınca bir yerde mutlaka patlama olacaktır. Bu da oluyor. Çocukların rahatlaması için geniş ve yeterli oyun alanlarının mutlaka olması gerekir ki çocuklar enerjisini boşaltabilsin. Çocuklar üzerindeki baskı, hareket alanlarının daralması,farklı kültürden gelen çocukların birbirlerini anlamamaları gibi nedenler şiddete etken unsurlardır. Şiddet eskiden de vardı belki daha fazla vardı. O zaman iletişim araçları bugünkü gibi yaygın olmadığından olaylar pek duyulmuyordu.

10. YİBO’nun yayınlamış olduğu dergi ile övünüyorum. Hem de nasıl? Yeni çıkan bir kitabımdan daha fazla...Çevremdeki kültürle ilgilenen herkese derginizi gösteriyorum. Görenlerden çok güzel beğeni sözleri duyuyorum. Acımasız bir eleştirmenim. Çok kuvvetli gözlemlerim var. Çarpıklıkları ve eksikleri hemen fark ederim. Derginiz çok dikkatli hazırlanıyor. Ekibiniz çok sağlam ve güvenilir. Ayrıca başta müdürünüz Mustafa Doğan ve öğretmenleriniz bu işi çok iyi biliyorlar. Hepinizi içtenlikle kutlarım.

11. Eserlerimden yukarıdaki yanıtlarda yeri geldikçe bahsettim. Düzgün iş yaparım. Çok derin manevi sorumluluğu var. Titiz çalışmamın yararını tanımadığım, hiç görmediğim öğretmenlerimizden ve velilerimizden  takdir ve teşekkürlerini bildiren sözleri ile gördüm.

12. Okulunuza dört defa geldim. Bir eğitim yuvası olarak YİBO’yu çok seviyorum. İlk gördüğüm 2002 yılından bugüne kadar her alanda çok büyük gelişmeler var. Okul müdürünüz Mustafa Doğan’ın müdür yardımcılarınızın ve öğretmenlerinizin öz verili çalışmaları var.  Bir eğitimci olarak, onların gayretli çalışmalarını çok net görüyorum ve başarılı çalışmalarından dolayı da içtenlikle kutluyorum. Öğrencilerimize gelince,

YİBO’da okumak sizler için büyük bir şans.  Yörede 54 köy ve 6 belde var. Yörenin bütün çocukları YİBO’nun sunduğu imkânı alamıyor. Ders çalışmak için çok geniş imkânlarınız var. Türkiye genelinde yaklaşık 1,5 milyon yaşıtınız, rakiplerinizdir. Rakiplerinizi elemenin yolu çalışmaktan geçer. İşte YİBO size bu olanağı sunuyor.

1. Her ülkenin kendilerine göre eğitim sistemleri var. Sistemler farklı da olsa eğitimde önemli olan uygulamadır. Ülkemizde nüfus artışı eğitimin kalitesini düşürüyor. Küçülen dünyamızda daha iyi iletişim imkânları sağlamak için asgari iki yabancı dil öğrenmek esastır.

2. Öğrencilerimize yukarıdaki soruları yanıtlarken gerekli mesajları verdim. Son olarak şunu söyleyebilirim: kız ve erkek bütün öğrencilerin çok çalışması gerektiğini ve YİBO’da bu imkânların var olduğunu görüyorum. Şimdi siz orada fakirliği ve yoksulluğu yenme savaşı veriyorsunuz. Farkında mısınız bilmiyorum. Çalışırsanız mutlaka yoksulluktan ve zor geçim şartlarından kurtulacaksınız. Önünüzü aydınlık olarak görüyorum. Hepiniz ayrı ayrı köylerden geldiniz. İyi arkadaşlık ilişkileri kurunuz, ileride bu sıcak ilişkiler çok işinize yarayacaktır. Kız ve erkek bütün YİBO’luların mutlaka yüksek eğitim yapması birinci derecede kendi yararına olan bir eylemdir. Ya okuyacaksınız ya da köye gidip yarı aç yarı tok ırgatlar gibi çalışacaksınız. Üçüncü bir tercihiniz yok. YİBO’NUN SESİ okuyucularına da okula verdikleri destekten ötürü teşekkür ediyorum.

11.11.2006

Hasan ŞİMŞEK