ERMENEK KALESİNİN TURİZME AÇILMASI TALEBİ VAR!

ERMENEK KALESİNİN TURİZME AÇILMASI TALEBİ VAR!

 
 
Geçen 25 Eylül 2017 tarihinde WhatsApp’ tan telefonuma seri şekilde mesajlar gelmeye başladı. Yoğun bir yazışma içinde olduğumdan hemen mesajlara bakamadım. Müsait bir zamanda bakınca  Taşeli Yöresinde marka bir isim olan Hasan Kalan Bey’den geldiğini gördüm.  Akabinde Sayın Kalan aradı. Ermenek Kalesinin turizme açılması için çaba sarf ettiğini, benzer sarp yerlerin ve kalelerin öteden beri turizme açıldığını örnek olarak da Trabzon Maçka’daki Sümela Manastırını ve Alanya Kalesini verdiğini ve görsellerle düşüncesini pekiştirmeye çalıştığını gördük.
İşi bilen arkadaşlardan aldığım bilgiye göre, öteden beri Ermenek Kalesi’nin turizme açılması düşüncesi planlanması hep konuşulmuş. Ama   bugüne kadar en ufak bir planlama ve etüdün yapılmadığı, proje  çalışması olmadığı biliniyor.
Tıpkı üniversitenin açılması talebinin  öncülüğünü  belediyenin yapması gerektiği beklentisinde olduğu gibi, kalenin de turizme açılması için planlanıp projelendirilmesinin öncülüğünü Ermenek halkı Sayın Belediye Başkanı’ndan beklemektedir.
Değişik kaynaklardan öğrendiğime göre Sayın Başkan Ermenek Kalesi’nin turizme açılması için yapılacak inişli çıkışlı projelere/ asansör ya da teleferik gibi insan taşıma araçlarına pek sıcak bakmıyormuş. Anlattıklarına göre Sayın Başkan risk almaktan korkuyormuş. Bu doğrudur da hayatın her alanında risk var, yolda, sokakta, kaldırımda, havada, karada ve denizde giderken de hep risk var. Risk almak başarıya giden yol ile orantılıdır. Ermenek’te on yıl süre ile kesintisiz Belediye Başkanı olan rahmetli Cevdet Ünsal şimdiki otobüs terminalinin yanında yol genişletme çalışmaları yaparken kaleden başına taş düşmedi mi? Riskin en dik alasını alan, üç kuruş gelir pahasına,  devasa Ermenek cevizlerini silkeleyen silkeleyiciler değil miydi? 
Öyle sanıyorum ki Ermenek Kalesi’ni gezilip görülecek hâle getirme, seyirlik alanları oluşturma biraz zahmetlice ve teknik bilgi ve uğraşı gerek! Sözü edilen bu projenin doğrudan Ermenek halkına çok fazla bir getirisi de yok sanılıyor. Oysaki durum hiç de öyle değil, nasıl Selçuklu Otel, Ermenek Baraj Gölü, Balkusan’daki Mehmet Bey Türbesi ses getirip turist çekiyorsa Kale’nin teleferik ya da benzeri araçlar vasıtasıyla gezilebilir ve seyirlik hâline getirilebilirse Ermenek daha çok adından söz edilen bir kent olacaktır.
Risk alma mazereti ciddi bir mazeret değildir, Sayın Uğur Sözkesen,  ilerde adından unutulmayacak şekilde bahsettirecek bir tesisten söz ettirecek ise Lütfi Bey’in desteğiyle Kale’yi projelendirip gezilebilir hâle getirmesi kendi ve Ermenek halkı adına güzel bir hizmet olacaktır.
Ben şahsen, Kale’nin dibini ve eteklerini hiç ama hiç gezmedim, görmedim, bu konuda çok fazla bir bilgim ve görgüm yok. Ermenek’te hizmet üreten bir kişi olan Sayın Hasan Kalan’ın hatırlatması ile ve aklıma yatması ile bu yazıyı yazdım. Ermenek severlerin bu projeyi   dikkate alacaklarını ve hayata geçirilmesi için destekleyici olacaklarını  ümit ediyor  ve Sayın Başkan’dan derhal bu iş için kolalları sıvamasını diliyorum.  01.10.2017, Hasan ŞİMŞEK

SEBZE ÜRETİMİNDE DEVRİM GİBİ YENİLİK!

SEBZE ÜRETİMİNDE DEVRİM GİBİ YENİLİK!

 
 
Bildiğimiz gibi mevsiminden önce ve sonra kapalı alanlarda özel olarak yetiştirilen sebzelere sera ürünü, etkinliğe de seracılık denir.
Seracılık, genellikle Akdeniz ve Ege kıyılarında, sahillerde yaklaşık 30-40 yıldır yapılan bir etkinliktir. Kış mevsiminde, büyük kentlerde domates, biber, kabak, salatalık, patlıcan ve benzeri sebzeleri marketlerde bulmak mümkündü. Bu sebzelerin çeşitliliği ve miktarı her geçen gün artmış ve tüketim ve kazanç anlamında hızlı bir büyümenin olduğu normal bir gelişme olarak gözleniyor olmasına rağmen karasal iklimin egemen olduğu Sarıveliler ilçesinde 1200-1400 rakımlı yerlerde sera yetiştiriciliği ve ürünlerin Alanya halinde işlem görmesi bana büyük heyecan verdi. İşin hikâyesi şöyle özetlenebilir: Sarıveliler İlçe Tarım Müdürü Hüseyin İLHAN  ilçe merkezine yakın bir köy olan Çukurbağ kökenli bir ziraat mühendisidir. Gökdere boylarında köylüler tarafından yapılan ilkel seraları inceler, bunun daha modern bir şekilde yapılarak ilçesindeki  yüksek rakımlı köylerde de seracılığın olabileceğin  düşünür. KOP İdaresi ile temasa geçer, KOP Yönetimi projenizi yapınız destek verelim derler.  İlçe Tarım Müdürlüğü kolları sıvar, Alanya’daki sera tesislerini incelerler ve orada çalışanlarla temasa geçerler.  Seracılıkla ilgili en yeni  bilgi ve gelişmeleri toplayıp yörenin şartlarına göre  projelendirerek KOP İdaresine sunarlar.
Projenin sahibi ve uygulayıcısı İlçe Tarım Müdürü Ziraat Mühendisi Hüseyin  İlhan ve ekibidir. Artık Sarıveliler dağlarında/dağ eteklerinde yörede yapılan Çevlik Göleti nedeni ile sulama amaçlı su vardır.
Tarım Müdürlüğü, KOP İdaresi’ne 2016 yılında sundukları projede ilk etapta % 80 KOP destekli 9 tane sera tesisine onay verirler. Yapılan bu tesislerde bu yıl/ 2017 Haziran ayından itibaren domates, salatalık gibi sebzeleri yetiştirerek piyasaya sunarlar. Bu seraları örnek olarak alan vatandaşlar da kendi imkânları ile seracılığa başlar. Sera ürünleri artık ilçenin önemli ölçüde bir gelir kaynağı olduğu yakın gelecekte, yazın Alanya ilçesinin bazı kalemlerde sebze ihtiyaçlarını  karşılayacak  kadar yaygınlaşacağı beklentisi var.
İlçe Tarım Müdürlüğünün sera projesi, ilçede büyük ölçüde benimsenmiş durumda önümüzdeki sene ilçe merkezinde ve çevre köylerde sayılarının hızla artacağı beklentisi var. Öyle ümit ediliyor ki, işi bilen çalışan insanlara sürpriz bir gelir kaynağı olmuştur. Ağustos ortasında normal şartlarda domates ürünü bile alınmakta zorlanan   bir yörede Hazirandan Ekim sonuna kadar sebze üretimi sağlanması, kalitesi ve lezzeti yanında  önemli ölçüde bir yeniliktir. En önemlisi de seracılığın merkezi olan sahil kesime yazın dağlık kesimden/yayladan  domates, salatalık gibi sebzelerin satışa sunulması suyu yokuşa akıtmaya benzer. Önümüzdeki yıl seracılığın ilçenin kaderini değiştirecek olup olmadığı önemli ölçüde alınan ürünlerin değeriyle anlaşılacaktır.

Sarıveliler İlçe Tarım Müdürü Hüseyin İLHAN’ı ve ekibini kutlar, daha nice önemli yeniliklere imza atmalarını dilerim. 12.09.2017 Hasan ŞİMŞEK

26 AĞUSTOS 1922 SONUN BAŞLANGICI

26 AĞUSTOS 1922 SONUN BAŞLANGICI

22 GÜN 22 GECE süren uzun ve kanlı savaşın sonucunda 13 Eylül 1921’de ordumuz karşı taarruza geçerek en çetin istinat noktalarını alırlar. Artık Sakarya’nın doğusunda tek bir düşman askeri kalmamıştır. Yunanlılar artık bir tecavüz gücü olmaktan çıkmıştır.

“ Türk ordusu Sakarya’da  o kadar yorulmuştu ki.  Yunan ordusunu Bolvadin’den  öteye sürecek mecali kalmamıştır. (1 )”

“Sakarya muharebesine ön safta iştirak eden subaylardan % 80’i, erlerin % 60’ı ya şehit ya da yaralıydı.(2).

Türk ordusunun düşmanı takip edecek gücü olmadığından peşinden gidememişti. Geçen haftaki yazımda 26 Ağustos Taarruzuna kadar bir yıllık bir sürede ordu ve milletin top yekûn  bir hazırlık safhasından sonra taarruza hazırlandığını yazmıştım.

Bu hazırlık sürecinde Meclis’te “Niçin mütareke (ateşkes ) yapmıyoruz? Niçin sulh yapmıyoruz?” diyenler bir taraftan da:

“- Niçin taarruz etmiyoruz? Ordumuz durduğu yerde çürütülüyor!”

diye haykırıyorlardı.  13 Ağustos 1922’den itibaren kolordu ve tümenler taarruz planına göre kendilerine ayrılan yerleri almaya başladılar. Her şey bir gizlilik içinde yürütülüyordu. Taarruz mıntıkasına 20 kadar büyük çapta olmak üzere 200 top düşmanın ruhu duymadan sokuldu ve  ateşe hazır hâle getirildi. 26 Ağustos günü sabahı düşmana taarruz emri verildi. Gün ağarırken topçunun tam saat 04.30’da açtığı tanzim atışı ve sonrası tahrip atışları düşman cephelerini zorlarken, Başkumandan Mareşal Mustafa Kemal Paşa Koca Tepeden TBMM’ye çektiği telgrafta,

Bugün 26 Ağustos 1338 ( 1922 ) saat ondan itibaren tekmil cephede taarruz başlamıştır Muvaffakiyet Allah’tandır.” 

Telgraf Ankara’ya varınca Ankara’da yer yerinden oynar.

29/30 Ağustos gecesi sabaha karşı, Batı Cephesi Genel Kurmay Harekat Dairesi Müdürü Tevfik ( Bıyıkoğlu ) bermutat o saate kadar,muhtelif karargâhlardan  ve her taraftan gelen raporlara göre harita üzerinde tespit v işaret ettiği  genel durum Mustafa Kemal Paşa’ya sunulunca  Fevzi ve İsmet Paşalarla bir durum değerlendirmesi yapar. Düşmanın aslî kuvvetlerinden büyük bir kısmı imha edilmiştir. Kaçanlar takip edilecektir. Ama Türk Süvari Kolordusu arka yolları kesmiştir.

1 Eylülde Başkumandan, Dumlupınar’dan.

“ Ordular! Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri! “

Emrini verdi ve millete bir beyanname yayınladı Uşak kurtarıldı, 2 Eylülde, Dumlupınar’dan sıyrılan General  Trikopis ile Kolordu Kumandanlarından General Diyenis ve bütün emirlerindeki kuvvetler esir edildiler.

Esir Generaller Gazi’nin huzuruna getirildiler. Bu generallerin iki tarafında Birinci Ordu Kumandanı Nurettin Paşa  ile Kolordu kumandanlarından Kemalettin Sami Paşa yürüyordu. Gazi’nin iki yanında Fevzi Paşa ile İsmet Paşa bulunuyorlardı. Gazi esir generalleri ayakta ve çok nazik kabul etti. Trikopis’in elini uzunca müddet kendi elinde tuttu. Harp talihinin cilvelerinden bahsetti.. Esirlerine ikramda bulundu.

Yuunan ordusu bozguna uğramıştı. Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları Fevzi ve İsmet Paşalar 9 Eylülde Nif üzerinden Bel kahve mevkiinde Akdeniz’i ve İzmir’i seyrettiler. Liman yabancı gemilerle doluydu. Ama Türk süvariler İzmir’e girmişti. Kadifekale’ye Türk bayrağı çekiliyordu.

  1. Eylül 1922’de Gazi İzmir’e girer. İsmet Paşa karargâhını Bornova’da kurar ve her zamanki gibi haritaların, kâğıtların raporların üzerine eğilir.  Artık İzmir alınmıştır ve şimdi hepsini de başka birtakım işler, başka bir takım gaileler beklemektedir. 30 Ağustos Zafer Bayramı hepimize kutlu olsun( 3). 30 Ağustos 2017, Hasan ŞİMŞEK

_____________________________________________________________________________

  1. Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşten İmtihanı s. 221-222

2) Em. Alb. Şevki Yazman, İstiklal Harbi Nasıl Oldu? S.99

3) Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam,s.188-2011

KÖYÜ KENT YAPAN BAŞKAN HAYRİ SAMUR

 

Hayri SAMUR, Sarıveliler Belediye Başkanı, müthiş bir adam!

Konuşurken, dinlerken heyecan, enerji ve yaratıcı güç taşıdığını anlarsınız. Günün on sekiz saatini çalışır. Uyku saati dışında, icraat yaparken, projeler üretirken halkının yaşam kalitesini yükseltmek için neyi  nasıl  yapacağını tasarlarken bulursunuz onu.

Geçen yıl, İstanbul- Okmeydanı semtinde konfeksiyonda çalışan hemşehrileri ile buluştu. Sayın Samur, beni de derneklerine davet etmişlerdi. Gittiğimiz yer bir binanın giriş katında kocaman bir salondu. Oturacak ne bir sandalyesi ne de bir masası vardı. Başlangıçta yadırgadım, gelen ayakkabısını çıkarıp camide oturur gibi bir yere oturuyordu. Sonradan anladım ki kalabalık toplantılar için böylesi/çok fazla insanı oturtma adına yerinde yapılan bir düzenleme idi. Salon tıklım tıklım dolmuştu. Başkan Samur geldi, salonun başında bulunan bir kürsünün başına geçti, konfeksiyon atölyelerinde çalışan ve o an toplantıda olan kişilere Sarıveliler’e konfeksiyon üretim atölyesi kuracağını anlattı. Toplantıya katılanlar, can kulağı ile başkanın konuşmasını dinlediler, Sonra da saygılı bir dille özel ve genel dilek ve temennilerini başkana ilettiler. Başkan Samur, not aldı ve yanıtladı. Oldukça demokratik bir toplantı idi. Bu toplantıdaki tutum ve davranışı, hoşgörüsü, mütevazı davranışı, demokratik kişiliği ve çalışanların olgunluğu beni çok etkilemişti. Nisan 2017’de Sarıveliler’de konfeksiyon atölyesi açıldı, şimdi üretim yapıyor az buz değil 95 kişi çalışıyor. Gençler arasında işe girmek için büyük talep var. Başkan Samur, şimdi ikinci bir atölyenin İstanbul’da çalışan konfeksiyoncular tarafından  kentte açılacağını söylüyor., Yeri sağlanmış Ocak 2018 ‘ de açılması bekleniyor. Çok iddialı kaçan nüfusu durdurup arttıracağını, yakın zamanda geriye dönüş olacağını,  ilçenin nüfusunu 15 bine çıkaracağı iddiasında. Büyük bir iddia olur mu, olur!

Müthiş bir gayret, müthiş bir çalışma, konfeksiyonda çalışanlar için köylerden çalışmak için gelenlere servis aracı koyacağını,  İstanbul Okmeydanı’nda toplanan konfeksiyon işçilerinin büyük bir kısmının da döneceğini düşünüyor. İlçenin ekonomik yönden kaderini değiştirecek hamleler var. Bu hamleleri meslek liseleri ile destekleme talepleri mutlaka olmalı.

Başkan için müthiş bir adam ifadesi öyle abartılmış sözler değil, çalışmalarını yakından izlediğim için biliyorum.  O, Sarıveliler’i köy görünümünden kent görünümüne sokan adam. Devlet imkânlarını ilçesi için en iyi şekilde nasıl kullanacağını biliyor. Yaptırdığı sulama göletleri, içme ve sulama suyundaki izale hatları, toprağın suya doyurulması ve verimi artırma ve diğerleri.

1600-1650 rakamlı yaylalarda yaz seracılığı ve umulanın çok üstünde domates, biber, salatalık, patlıcan ve vb sebzelerin yetiştiriliş olması ve taze taze halka sunulması… Alanya’ya gibi bir yere,  yaz mevsiminde günlük sebze satışı dünyanın tersine döndüğünü gibi bir şey olmalı.

YAP-SAT amaçlı 34 daireli, 5 dükkân ve 800 m² lik bir AVM ‘yi kapsayan binada,  ihtiyacı olanlara ihale usulü ile satması ve belediyeye irat kaydetmesi rekabet ortamında imkânsızlıklar yenmenin iyi bir göstergesidir.  Ayrıca özel sektörden inşaatçıların da kentte yap-sat amaçlı bina yapmaları kayda değer önemli unsurlardır.

Çevlik Barajı’nın suyunun tarımda kullanımı ve verimin artması nedeni ile ilçenin ihtiyacı olan soğuk hava deposunun yerinin tespit edilmesi ve  temelinin 2018 baharında  atılacak olması,.

Kavak mantarının üretiminin yaygınlaştırılması gibi girişimleri ve önder olması takdire şayan bir davranıştır.

Başka bir yazımda yaz yapılan yayla seracılığının ayrıntılarını yazacağım. Sayın Hayri Samur’a, ekibine ve halkına çalışmalarında başarılar diliyoruz.

03.09.2017

Hasan ŞİMŞEK 

 

 

30 AĞUSTOS ÖNCESİ

30 AĞUSTOS ÖNCESİ

Tam 95 yıl önceki ( 1921-1922 9) bir yıl içinde ülkemizdeki genel manzaranın kısa bir özeti:

30 Ağustos 1922 öncesini Şevket Süreyya Aydemir,  II. Adam adlı kitabının 189.sayfasında “DEVLER HİKÂYESİ” başlığı altında  “ İstiklal Savaş’nın asıl devler hikâyesi, Sakarya Zaferi’nden Büyük Taarruza kadar geçen hazırlık devresidir.”  diye yazar.

“ Bilinmeyen, yazılmayan, hatta unutulan bu hikâye, baş döndürücü bir sabır, tahammül, irade ve ümit destanıdır ki, sessiz sedasız gösterişsiz geçer. Aradaki zaman bir yıl kadardır. Bu sürede, küçüklü büyüklü, ama hepsi de dev karıncalar, Anadolu’nun elde kalan son toprakları üstünde kaynaşır dururlar. Dağlardan, ovalardan bir uçtan bir uca, sırtlarında, omuzlarında, durmadan bir şeyler taşırlar. Kasabalardan köylerden, kovuklardan, son parça beze, son buğday tanesine, son hurda ata, son kağnı kalıntısına, kadar, ne bulurlarsa bir uçtan bir uca taşınır durur.

Son kurşun, son kırık top kundağı, hanlarda, demirci dükkânlarında süngü hâline getirilen   son demir parçası; sessiz sedasız işlenir. Hanlar, harabeler, eski süvari kışlalarının ahırları “imalat-ı Harbiye” atölyeleri hâline konulur. Ustalar işçiler buralara, oradan oraya geçerek, yatacak ev, barınacak dam dahi bulamadan, erkekleri   bir arada ve ayrı çatıda, kadınları çocukları bir arada ve ayrı bir kovukta gecelerler. Sabah gün ağarmadan, akşam güneş kararıncaya kadar top parçaları, kırık tüfekler ve hiç biri ötekine uymayan Sahra, Obüs  mermileri arasında çalışırlar. Çok defa yatakları, yastıkları, çalıştıkları tezgâhlar olur. Ne maaşları maaş, ne iaşeleri  iaşedir. Ne de ilaç ve doktor vardır. Bazen bir usta ailesinin bütün çocukları, birkaç gün içinde aynı hastalıktan erir gider. Ama çekiçler, eğeler, törpüler durmadan işler. Niçin? İşte bu bir sorudur ki, kimsenin kimseye sormaya vakti yoktur.

Kumandanlar hantal çizmeleri, dizleri çıkmış pantolonları, kolları yıpranmış asker kaputları içinde gezerler. Ne vakit yatarlar, ne vakit uyurlar, belli değildir. Ama durmadan çalışırlar, didinirler.  Dağlardan ovalardan uzak vilayetlerden teker teker kopup gelen; sonra kollar, kafileler halinde karargâhlara varınca, birbirlerini iteleyip kakalayarak sıralara girmeye,  hizaları düzeltmeye uğraşan yırtık çarıklı, kirli yün çorapları parça parça, Amerikan bezinden şalvarları, kırk yamalı mintanları ile başlarındaki rengi uçmuş feslere,  külahlara analarının bacılarının son yemenilerini   sarmış, yağız, yanık,  son delikanlılar; ayrılacakları bölükleri beklerler.  Zabitlerin (subayların ), kumandanların, ateşli nutuklar verip, vatan hizmetini anlatmalarına bile vakit yoktur bu gelen çocuklara! Hülasa ( özet olarak ) Sakarya Savaşı  ile Büyük Taarruz arasındaki bir yıllık hazırlıklar (1 ) devrinin hikâyesi, bilinmeyen unutulan fakat gerçek  bir destan gibidir. Halkın, ordunun ve askerin destanı…”  işte Büyük Taarruz öncesi ülkenin genel durumu böyledir.

Bu yıl Zafer ve Kurban Bayramı’nı bir birini takip eden günlerde milletçe  birlikte kutluyoruz. Halkımıza kutlu ve mutlu olsun. Saygı ve sevgilerimle. 29.08.2017 Hasan ŞİMŞEK

________________________________________________________________

$11)      Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam’ın  ikinci cildinde, s.527-537’de  ayrıntılı olarak işlenmiştir.