Anasayfa
ERMENEK TÜRKLERİ VE ERMENİ İLİŞKİLERİ
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Pazar, 17 Ocak 2016 13:12
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 7513
ERMENEK TÜRKLERİ VE ERMENİ İLİŞKİLERİ
Daha henüz motorlu taşıtların Ermenek’e gelmediği ticari malların da deve, at ve katır sırtında yapıldığı dönemlerde (1950 öncesi) özellikle kadınlarımızın erkeklere özgü kullandıkları sövgülerden bazıları:
Ermeni dölü, Ermeni’nin çocuğu, Ermeni kâfirinin oğlu, Ermeni’nin adamı,…….böyle insanı aşağılayan ve söyleyeni rahatlatan sözler uzar gider?
Yaklaşık elli yıl öncesi çocukluğumda büyüklerimden işittiğim hakaret amaçlı ve sövgü olarak kullanılan bu sözleri sorgulamak hiç ama hiç aklıma gelmedi. Acaba bizim Taşeli toprakları dışında başka yörelerde de bu sövgüler kullanılıyor muydu? Ülke genelinde umuma has bir sövgü mü yoksa yöresel mi ? Yöresel ise neden, sebepleri nelerdir?
İstanbul her ilden gelen insanların yaşadığı bir metropol ( Ülkenin en büyük şehri)’dür. Her kişi doğduğu topraklardan bu kente iyi ve kötü bir şeyler taşır. Zamanla umumileşir ve diğer insanlar tarafından da benimsenir. Trakya yöresi, Sivas, Erzincan, Karadeniz kıyı insanlarının lügatında böyle bir sövgü ve hakaret yok. Ermeniler üzerinden kızdıkları insanlara yapılan öfke ve sövgüler başka hiçbir millete Yahudiler – Rumlar dahil söylenmemiştir. Öyle ise ülke geneli ile haşır neşir olmayan, kapalı bir yöreye İÇ-İL’e - Taşeli topraklarında Ermenilere karşı bu öfke ve nefret anlamındaki bu sözler nereden geldi?
Yaptığım küçük bir araştırmaya göre, kanaatimce, Ermenileri aşağılayan bu sözler, kişiyi öfkelendirip kızdıran kimseye karşı bir sövgü tepkisi olan“Ermeni dölü, Ermeni uşağı, Ermeni kâfirinin çocuğu “ gibi hakaret amaçlı söylemlerin başlangıcına 1228 yılına Karaman oymağının başında bulunan Nûr Sûfi’nin Türkiye Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubâd tarafından güneyde bir uç bölgesi olan Kamış/Balkusan topraklarına yerleştirmesi ile başlar. Bu mıntıkaya yerleşen Karamanlılar, Hristiyan beylerinden çiftçilik yapma müsaadesi isteyerek karşılığında öşür verirler. Nûr Sûfi oymağı ile gelip buralar yerleşince yaşam alanını genişletmek için Ermeniler ile savaştı. Yalnız kendisi değil kendisinden önce Selçuklu beyleri ve sonra gelen beyler de Ermeniler ile çok savaşmıştır.( 1)
Şeyh Haydar-i Uryan göre “ Ermenek Karamanoğullarının yurdudur. Şimdiki Beyi Karamanoğlu Emir Mehmet’tir. Emir Mehmet bu toprakları kendi ailesinden miras olarak almıştır. Askeri, eşi-dostu çok olan zengin ve savaşçı bir ailedir. Onlara bütün dağlar yol vermiş ve baş eğmemiştir. Ermenilerle ve Tekfurlarla daimi savaş hâlindedirler.. Bey arzu ederse 40 bin asker çıkabilir. (2)
Ceneveli Balaban’a göre, “…Ermenek bir Akdeniz Beyliğidir. Ermenilerle ve onlarla beraber oturan Hristiyanlarla gece gündüz savaş hâlindedir. ( 3 )
İbn Bibi’ye göre Nûre Sûfi Kamar-al- Din (Ermenek ) ilinde, dağlardan Lârende’ye kömür taşımakla ailesini geçindiren bir kömürcü olduğunu yazar. Karaman oymağına da Ermenek Türkleri der.
Tarihçi Eb-il Fida’ya göre “Rum beldelerinden birisi de Karaman dağlarıdır. Buralarda Türkmenler/Karamanoğulları otururlar. Türkmenler Tarsus dağları önünden, Konstantiniyye sahibinin hâkim olduğu toprakların sınırına kadar gider.
İslâm Ansiklopedisi’ne göre, 1190’da 1.Frederik Barbaros Kilikya seferi esnasında Lârende’ye girmiş ve şehir 1210’da Hopitalier Patriğinin talebi üzerine Ermenistan Kralı II. Leon tarafından zapt edilerek tekrar Hristiyanların eline düşmüş ise Kral 1216’da Sultan İzettin Keykavus’a terk etmeğe mecbur olmuştur.
II. Kılıç Arslan zamanında Çukurova Ermenilerinin elinde bulunan bazı kent ve kaleler alındı. 37 yıllık yönetimi sırasında Anadolu’da Türk siyasi birliğini kurmayı büyük ölçüde başardı. O, adil yönetimi ile Hristiyanların da takdirini toplamış bir hükümdardı.
II. Rükneddin Süleyman Şah, Anadolu’da sarsılmış olan Türk Birliğini yeniden kurmaya çalıştı. Saltanat mücadelelerinden yararlanmak isteyen Çukurova Ermenilerini Torosların güneyine çekilmeye zorladı.(4 )
I. Alaeddin Keykubad zamanında, Çukurova Ermenileri üzerine gönderilen kuvvetler çok başarı elde etti ve vergiyi iki katına çıkardı. Sultan buralara Türkmenleri yenleştirdi. Buraya yerleştirilen Karaman oymağının başındaki kişi Nûri Sûfi’dir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Nurî Sûfi’nin Türkmenler üzerinde etkisi büyüktü. Hristiyanlara karşı ( ermeni-rum ) başarı elde etti ve toprakların genişletti. Rum ve Ermenilerle mücadele oğlu Karaman Bey ve sonraki gelen beyler zamanında sürekli devam etti.( 5 )
Sonuç olarak, Anadolu Selçuklularının Taşeli topraklarına ilk girdiği yıllarda ve Karaman Beyliği döneminde güney komşuları olan Ermeniler ile sık sık yapılan savaşlarda onların zulmü ve kötülükleri Türk halkının beynine öyle işlemiş ki bu olumsuz ve kötü algı halkın hafızasında nesilden nesile taşınarak günümüze kadar gelmiş.
Taşeli Yöresi’nde Birinci Dünya Savaşı esnasında, Adana, Maraş tarafındaki Ermeni isyanları ve taşkınlıkları ile tazelenip perçinlenmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin çoğu bölgesinde Ermenileri eş tutarak ve onların üzerinden, yaptıkları kötülükleri, kızdığı, öfkelendiği zaman muhatabını aşağılayan başka bir benzetme unsuru yok gibidir.
Anadolu topraklarında her ırktan ve inançta insanlar vardır. Ta Anadolu Selçukluları Dönemi’nden ve Osmanlılar zamanında devletin güçlü olduğu zamanlarda hatta Cumhuriyet Dönemi’nde yasalara uyan, yabancı ülkelerin çıkarlarına alet olmayan her ırktan ve inançtan insanlar barış içinde mutlu bir ortamda yaşamışlardır. 16 01. 2016. Hasan ŞİMŞEK
1)MEB Yayınları, Tarih 1, Ders Geçme ve Kredi Yönetmeliği Uygulayan Okullar İçin.,Hürriyet Ofset A.Ş. 1994, s. 173-180
2) Konyalı, İbrahim Hakkı, Karaman Tarihi Ermenek ve Mut Abideleri s.13.
3) Konyalı, İbrahim Hakkı, a.g.e. s.13
4) MEB Yayınları, a.g.e.s.179
SELME VE ARPA MERİŞİ
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Pazartesi, 04 Ocak 2016 16:56
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3006
SELME VE ARPA MERİŞİ
Unuttuğumuz sanılan ama hiç unutulamayan şu bizim topraklarda artık evcil hayvan ayağı değmeyen ve ormana terk edilmiş yerler de var, kadastronun geçmesi ile orman idaresi tarafından el konulan özel mülklerden bahsetmiyorum. Geçen yüzyılda köylülerin yer bağları ve hayvanlarını gezdirip otlattıkları ortak alanlardan meralardan bahsediyorum.
Bizim toprakları anlata anlata bitirilemez, hele şu kuzeyimizde bulunan eski adı Davdas, şimdiki adı Üzümlü olan köy ile tam sınırda bulunan Selme, Selme Beleni de diyebiliriz ama artık dar bir geçit, bir boğaz olmuş gibi. Selme daha yakın tarihlere kadar çevresindeki yükseltiler seviyesinde bir belen bir sırt imiş. Yolun tam tepesinde, sınırdan Üzümlü tarafına geçince eğimin artığını ve kışın çok olduğu zamanlarda yolun kışta baharda heyelan nedeni ile bozulduğu sık sık görülürdü. Bizden tarafında ise tepeden köye doğru bakıldığında biraz aşağıda solda kocaman bir yar görülür adı Uçurum’dur.Geçmişte Uçurum’da büyük bir heyelan olduğu görüntüsünden net olarak anlaşılıyor. Köyün koruluğunun yarısı yerinden oynamış, kaymış gitmiş ve zeminde sert, bayırı anımsatan kayalıklar kalmış. Selme Beleni’nde günümüzde çok hızlı olmasa da hem Davdas hem de Karapınar tarafında bir heyelanın varlığı görülür.
Başlangıcı Selme’nin yakınında Kocaçayır olmak üzere güneye doğru 1,5 -2 km uzunluğunda genişçe ve çevresine göre yüksek bir düzlük uzanır. Bu düzlüğün adı Arpa Merişi’dir. Arpa Meriş’ni bugünkü genç neslin tanıyıp tanımadığını bilmiyorum ama bizim nesil ve bizden öncekiler orda sığır güder, arkadaşları ile met, sıralama taşı, arası, kesme, uzun eşek oynar , mevsimi gelince ucu sivri değnekleri ile çiğdem söker,hevenk yapar, beline sararak hoşça vakit geçirirlerdi.
Yakın geçmişte bilinmeyen bir zamanda Akpınar ve Omar Pınar’ın suları Selme Beleni’nden düzlemesine Arpa Meriş’ine kadar gidermiş. Belendeki iki taraflı kaymalar/oynamalar sonucu orası ben gedik/geçit hâline dönüşmüş.
Bizim çocukluğumuzda 50-55 yıl öncesinde Arapa Meriş’i denilen geniş düzlüklerde sığır, davar güderken oraların düz çayırlıklar hâlinde olduğunu görüyor ve biliyorduk. Her tarafı ekimi terk edilmiş tarlalar hâlinde idi. Bu tezi doğrulayan duvarlar, ortalarda toplanan çakıllar ve taşlar, çalıları yok edilmiş alanlar vardı ama hiçbir zaman çocuk aklımızla buralarda ekim alanlarının neden niçin terk edildiğini sorgulamamıştık. Öyle anlaşılıyor ki Selme’deki heyelan nedeni ile o tepenin aşınıp yükseltisinin düşmesinden dolayı suyun Meriş’ten tarafa aşırılamaması nedeni ile o toprakların ekiminden vazgeçildiği anlaşılıyor. Ekimi terk edilen bu topraklar zamanla çayırlaşıyor, Uçurumu’un üstündeki Kocaçayır, nam-ı diğer Köytarlası , sonradan satılmış, ondan sonra Dede’nin Düz, Sağır’ın Çayırı, Molla Osman’ın Çayırı, Daşşalağın Çayırı ve eğimi doğuya doğru inince büyük bir düzlük olan Aliboy Çayırı gibi isimler alır. Aslında bu düzlüklerdeki çayırlar baharın kar sularından oluşan ve geçirgenliği pek olmayan bu topraklarda normalde sulama suyu verilmeden oluşan çayırlardır. Muhtemelen bir dönem arpa da ekilmiş olabilir.Rakım da köyümüze ( köy içi yükselti 1100- 1200 ) göre bayağı yüksek 1400- 1450 m yükseltilerdedir Yalnız Aliboy Çayırı’na doğru eğim fazla olduğundan bu yükselti muhtemelen 1300 m’ye iner. Buraların adı çayır da olsa bugün orta büyüklükte meşe, pelit, tesbi, yaban alıcı piynar, andız, gesse çalıları ve çam ağaçları ile örtülüdür yaklaşık 40-45 yıldır da odun kesme yasağı var. öncesi köyün yakacak ihtiyacı büyük ölçüde Meriş denilen makilerle örtülü arazi topluluğundan karşılanırdı. Meriş, eskiden köyümüzün şimdi de Orman ve Çevre Bakanlığı’nın koruması altında devlete ait orman arazilerdir.
Arpa Meriş’i düz ve genişçe bir alandır, su kaynakları yoktur yalnız güneydoğusundaki eğimde Suledere denilen yerde yaz kış kurumayan su kaynakları vardır. Yaban hayatında yaşayan keklik, tavşan tilki vb hayvanlar su ihtiyacını buradan ve daha doğudaki Aliboy Çayırı’ndaki derelerden akan sulardan giderirlerdi.
Arpa Merişi’nin güney batısında köyün koruluğu ve hemen onun bitişiğinde Beriki Yerbağ
bulunurdu, son 30 yılda köylülerimizin meyveciliğe yönelmesi yer bağ işini terke zorlamış ve orası bir orman alanı hâline gelerek çoğunluğu çam olan ağaçlar büyümüş ve koru ile bütünleşmiştir. Şimdi oranın Yer Bağ olduğunu kanıtlamak için ciddi tanıklar gerek, zaten tanığa filan da ihtiyaç yok köylünün elinden alınmış ve orman statüsüne girmiştir.
Arpa Meriş’inden doğuya doğru gidildikçe alçaltı başlar Aliboy Çayırı’nda hissedilir derecede düşer daha doğudaki Öteki Yerbağ dediğimiz mevkide yükselti daha da aşağılara iner muhtemelen bizim köy için sahil sayılan Büyükdüz’de rakım 900-800’lere kadar iner. Büyükdüz ile Yayla arsında ürünün olugunlaşma süresi yükselti farkı nedeniyle 40- 50 gün civarındadır. Şimdi Ermenek Barajı’nın ılıtıcı etkisi ile iklim ne kadar yumuşar, gözlemek ve beklemek gerek. Yalnız Öteki Yerbağ mevkilerinde tarlalarına sahip olabilen köylülerimizin zeytinciliğe yöneldiği muhtemelen ileriki yıllarda seracılığa da gidebilecekleri düşünüle bilinir. Şu an yılını hatırlayamayacağım ama kadastronun geçtiği yıllarda il milletvekilleri vatandaşı yeterli ölçüde uyarıp bilgilendirmelerini sağlamadıklarından dolayı köyümüzün ve köy hane halkının özellikle gurbettekilerin büyük mülkiyet kaybı olmuştur. Bu konu ile ilgili “Buharlaşan Köy Arazisi “ başlığı altında bir yazı yazmıştım. Köylünün arazisini yaklaşık 1/3 elinden alınmış ve orman arazisi hâline sokulmuştur. Bu eylem köyün iyice fakirleşmesi ve yaşam alanın daralması anlamına gelir.
Güney Toroslarda ayrı bir özelliği olan yerbağların da ekonomik kaygılar ve bakımsızlıklar nedeni ile köylülerin ihmali sonucu yok olup özelliğini kaybetmesi ayrı bir yazı konusu.
Taşeli topraklarında kapalı ekonominin egemen olduğu dönemlerde bu sözünü ettiğimiz yerlerde mevsimine göre sayıları 2000 civarında olan küçükbaş hayvanları sayıları 100 civarında eşeği ve 200-250 civarında sığırı bu alanlarda yaz kış otlatılırdı. Köyümüzde her evde keçi ve koyun beslendiği hâlde, katır ve at sayısı toplam iki elin parmaklarının sayısı kadar azdı. Katır ve at beslemek külfetli bir maliyet işi idi. Keçiler tarih boyu Taşeli halkının birinci derecede temel besin kaynakları olmuştur. 20 yıl öncelerinden başlayan bir yasak 2011 yılına kadar sürmüş köylerde vatandaşlar kurbanını kesemeyecek hâle gelmişlerdir. Bu yasakların anlamsız olduğunu Yeşil Ermenek, Sarıveliler Postası, Ermenek Haber, Ermenek Gündem, Kgrt internet sitesi gibi yayın organlarında defalarca yazdım ve yerel yöneticileri bu konuda uyarmıştım. 2011 yılından sonra siyasi iktidar hatalarını anlayıp kısmen keçilerin meralarda gezip dolaşmasını serbest bıraktı.
Yılın yaz aylarında hayvan varlığının beslenmesi için yaylalara çıktığımızı ve “OBA “ larda yaşadığımızı başka bir yazımda anlatmıştım. 30.12.2015. Hasan ŞİMŞEK.