Anasayfa
PROF DR. İBRAHİM CEYLAN
- Detaylar
- Kategori: Kim Kimdir?
- Yayın tarihi: Perşembe, 07 Şubat 2013 10:03
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 4860
PROF DR. İBRAHİM CEYLAN (2 )
Geçen yazımızda ünlü bilim adamı değerli hemşehrimiz Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’ın emekli olduktan sonra boş durmadığını tıp dünyasına ve gönülden bağlı olduğu Ermenek’e hizmetler yapmaya devam ettiğini yazmıştım.
Bu yazımızda onun kaleme aldığı ve Türk Cerrahi Derneği tarafından yayınlanan “Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ adlı kitaptan bahsedeceğiz.
Kitap içerik olarak “Türklerde Cerrahinin Gelişimi”ni anlatıyor. Kitap, annesi Ummuhan Hanım ve babası Abdullah Efendi’ye ithaf ile başlar. Baş kısmında iki ünlü cerrahın fotoğrafı var: Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver ve Prof. Dr. Hilmi Akın.
Kitabın içindekiler kısmında,
Sunuşta Prof. Dr. Esin Kâhya imzası var.
Başlangıçta Sayın Ceylan, Tıp tarihindeki gelişmeleri kısaca özetler.
Yedi bölümden oluşan kitapta:
1. Türklerde Cerrahinin Gelişimi
2. Türklerde Cerrahi Dallarının Başlangıç Evrelerine Genel Bir Bakış
3. Cumhuriyet Döneminde Tıp Dallarındaki Değişim ve ilerlemeler
4. Dünyada Modern Cerrahiye Geçiş Evreleri
5. Üniversite Reformundan Sonra İstanbul, Ankara ve İzmir’ de Cerrahi.
6. Bitirirken
7. Kaynakça
Kaynakçada, tanıdığımız iki önemli isim var: Ceylan, İbrahim, ( 1996 ) Genel Cerrahi ABD, Ankara s.633.
Bardakçı, Halit ( 1976 ) Bütün Yönleriyle Ermenek –Sarıveliler-Başyayla s.47-48.
Cerrahlar ne der bilinmez ama ünlü cerrahımızın Prof. Dr. İbrahim Ceylan’nın cerrahi ile ilgili sevdiği üçlü veciz cümle şöyle:
* İyi bir cerrah
İyi Ameliyat yapar.
* Daha iyi cerrah
Hangi Hastaya Ameliyat Yapılacağını Bilir.
* En iyi cerrah
* Hangi Hastaya Ameliyat Yapılmayacağını Bilir. “
Bu özlü ve anlamı derin sözleri genç cerrahların dikkate alacağını biliyorum. Tüm cerrahlara sağlık alanlarında ve diğer yaşam alanlarında başarılar dilerken Prof. Dr. İbrahim Ceylan Bey’in Tıp Fakültesi’ni bitirdiği yıllarda bizler köylerde çocuktuk ve ayaklarımıza diken filan battığı zaman yorgan iğnesi ile dikenleri çıkarıp üzerine zift yapıştıran cerrahlar annelerimizdi. Gazlı bez, tentürdiyot, yara merhemi, antibiyotik, yoktu. Koca Ermenek’te rahmetli Dr. Mehmet Sönmez tarafından açılan bir ecza dolabı vardı. Dr. Mehmet Bey’den başka da kışları Ermenek’te doktor yoktu. Ermenekli olup da İstanbul’da görev yapan iki cerrah, Opr.Dr. Necati Bilge ile Yaşar Alıçlı’nın amcası olan Opr.Dr. Sırrı Alıçlı vardı. Ankara’da ise Opr. Dr. Nuri Soylu ile yeni okulu bitirip cerrahi asistanlığına başlayan Prof. Dr. Hüseyin Gürsoy çiçeği burnunda doktorlarımızdı.. Bu doktorlarımızdan özellikle Ankara’da olanlardan bazıları yazları tatil için Ermenek’e geldiklerinde hasta muayene ederler elverişli şartlar olursa cerrahi müdahalede bulunurlardı. Opr. Dr. Sırrı Alıçlı Cumhuriyet Dönemi’nin ilk doktorlarından olup SSK hastanelerinin kuruluşlarında çok büyük emeği olan ünlü bir doktordu. 02.02.2013. Hasan ŞİMŞEK
DOKTORLARA ŞİDDET !( 3)
Kalbi Ermenek sevgisi ile dolu, Ermenek için hizmet adına yaşam boyu bir şeyler yapan ve bu yaşta yapmaya çalışan emekli Prof. Dr. İbrahim Ceylan ve kitabından bahsetmeye devam ediyoruz. Doktorlarla şiddet uygulaması yeni mi? Bu sorunun cevabını aşağıda bulacaksınız.
Prof Dr. İbrahim Ceylan’ın “Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ kitabında tarih boyu cerrahideki gelişimleri ve Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki Darüşşifa ve Tıp medreselerinin gelişimini örnekleri ile anlattığı kitapta bazı anılara da yer verir. Benim yazacağım 1900’lü yıllarda Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde geçer. Olayın başaktörü günümüzde de adı Kadıköylüler tarafından çok, diğer İstanbullular tarafından da bilinen ünlü cerrah Prof. Dr. Cemil Topuzlu’dur. O dönemde özel hastaneler olmadığından ve bazı hastalar hastanelerde yatmak istemediğinden evlerde, hanlarda, köşklerde hasta ameliyatı yapılmaktadır. Prof. Cemil Topuzlu, ( 1866- 1958 ) cerrahi ihtisasını Fransa’da yapmış, orada üç yıl çalıştıktan sonra yurda dönmüştür. İlk defa “ Operatör “ unvanını alan cerrahtır. ( 1)
Olay şöyle geçer:
“ Vaka, Şehzadebaşı’nda , bir evde bir Arnavut’a ameliyat yapıyordum. ( O devirde hususi hastaneler bulunmadığından, ameliyatı hastaların evlerinde veya otel, han köşelerinde yapıyordum, ) Besim Ömer Paşa hastaya kloroform veriyor, Süleyman Numan Paşa da bana yardım ediyordu. Oda içinde yalnız hastanın yakın akrabasından ve padişahın silahşorlarından bir Arnavut duruyordu.
Ameliyat bitmek üzereyken bir anda hastanın teneffüs ve nabzı durdu. Besim Ömer Paşa, Fransızca olarak, aman hastayı kaybettik, meğer Fransızca anlayan silahşor, Besim Ömer Paşa’nın söylediği fena haberi bağırarak etrafa yaydı ve kendini kapıdan dışarı attı. Bir anda hastanın bütün akrabaları ve taallukatı kapının önüne toplandı: Hastamızın kılına zarar gelirse ,alimallah hiçbirinizi sağ bırakmayız. “ diye bağrıştılar.
Biz bu sırada hastaya sun’i teneffüs yapmakla uğraşıyorduk. Sıkıca kapıyı kapattık, masa ve iskemleleri kapının arkasına yığdık. Hastanın ölmediğini ve zinhar içeri girip bizi şaşırtmamalarını, aksi takdirde işe devam edemeyeceğimizi söyledik. Bu vaziyette, kan ter içinde tam yirmi dakika uğraştık, hastayı muhakkak ölümden kurtardık. Biz de onunla beraber tekrar hayata kavuşmuş olduk.
Bu esnada içimizden en korkağı, en telaşlısı Süleyman Numan Paşa idi. Hasta açıldıktan yarım saat sonra bile ayağı zangır zangır titriyordu. Arkadaşlarım derhal yaranın sadece kapatılmasını istiyorlardı. Ameliyatın yarım bırakılmasının muvafık olamayacağını ileri sürerek ameliyata devam ettim. Hasta açılıp ailesi ile konuşmaya başlayınca ,biraz evvel bizi ölümle tehdit edenler elimizi, yüzümüzü , öpmeye başladılar, biz de sevinçle oradan ayrıldık..
İşte bu vak’adan sonra ev, otel, hanlarda ameliyat yapmayarak hususi bir hastane açmaya karar verdim. ( Prof.Dr. Cemil Topuzlu ) “
Günümüzde doktorlarımız, özellikle acilde çalışanların hasta yakınları tarafından her an, bir saldırıya maruz kalacakları hesap edilerek ona göre güvenlik önlemleri almaları diye düşünüyorum. Geçen yıl Haziran 20’de sol bileğim feci şekilde kırıldığında evime kuş uçuşu iki km olan Bakırköy Devlet Hastanesi’nde bunun en acı örneğini kendim yaşadım. Doktorların üzerinde var olan yükün üzerine hesap kitap yapılmadan üç misil daha yük bindirerek onları iş yapamaz hâle getiren Sağlık Bakanlığı, şiddete neden olabilecek olayların önünü almak için çareler düşünmelidir.
_____________________________________________________
1) CEYLAN, İbrahim, Prof. Dr. Türklerde Cerrahinin Gelişimi, s.73
PROF DR. İBRAHİM CEYLAN ( 4 )
Prof. Dr. İbrahim CEYLAN, son yazmış olduğu “ Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ adlı kitabında, öğrencilik yıllarında ( 1950- 1956 ) , hayranlık duyduğu ve etkilendiği kişi Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsün kurucusu, akademisyen, tıp tarihçisi, kültür adamı ve süsleme sanatçısı Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver ( 1898 -1986 ) hocadır. “ Bu konuyu yazmamda en büyük etken olduğu için onu daima hatırlıyorum. “ diyerek hocasına olan hayranlığı dile getiriyor.
Bu arada bir gerçeği itiraf ederek okuyucuların dikkatini bu konuya çekiyor. “ Ben tıp tarihi konularının uzmanı değilim. Okumaya başlarken ön yargılı olmamanızı, eksikleri ve yanlışlıkları geniş bir hoşgörü içinde değerlendirmenizi bekliyorum.” diyerek okuyucuların dikkatini kendi branşı olan cerrahinin gelişimi üzerine çekiyor.
Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçuklu dönemleri tarihimizde kurumlaşmış devlet kurma yanında, her yönde aydınlanma çağının başlangıcı olmuştur; bilimde, sanatta, askerlikte, tıpta kalıcı eserler ve etkiler bırakmış, insan sağlığı ve eğitimine çok değerli katkılar sağlamıştır. Bu dönemlerde hastane olarak yaptırılan darüşşifalar, aynı azmanda tıp eğitim kurumları olmuştur. İşte onlardan bazıları,
Amasya, Anber b. Abdullah Darüşşifası
Sivas, İzzeddin Keykavus Darüssıhası
Kayseri, Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Maristanı 8 1206 )
Konya ve Aksaray darüşşifaları
Tokat, Mu’inüddin Süleyman Darüşşifası
Kastamonu, Ali bin Süleyman Maristanı
Çankırı, Cemaleddin Ferruh Darülafiyesi
Mardin, Necmeddin İlgazi Maristanı
Bu dönemde Türkçe olarak Hekîm Beşir Çelebi tarafından yazılan “ Mecmû’ atu ‘l Feva’id ( Faydalı Mecmua ) tıbbi bilgiler kitabı kayda değer. Yazar, kitabında “Bütün Yönleriyle Ermenek “ isimli kitabında Halit Bardakçı’nın bu kitaptan söz ettiğine değinerek kitabı bulmak için bir hayli uğraşı verir ve sonuca ulaşır. Ve “ Karamanoğlu Beyliği Dönemine, ait tıbbı ilk Türkçe bu eser içeriği, bölümleri, konuları Doç. Dr. Ahmet Acıduman tarafından incelenerek özel olarak hazırlanan metni tarihçilere ve okuyucular ilk defa sunulduğu müjdesini verir.
Osmanlı Döneminde, Anadolu Selçuklu Devleti dönemindeki tıbbı gelenekler ve âdetler yaşatılmış, sağlık hizmeti veren kurumlara Darüşşifa ( sağlık yurdu ), Şifahane ( hastahane ), Bimaristan ( akıl hastanesi ) isimleri ile önem verilmiş, X1X. yüzyıldan başlayarak bu kuruluşlar hastane isimleri ile devam etmişlerdir. İşte Osmanlı Dönemi Darüşşifaları(2 ) da kapsayan külliyelerden bazıları
Bursa, Yıldırım Beyazıt Darüşşifası ( 1400)
İstanbul, Fatih Darüşşifası ( 1470 )
Edirne, II. Beyazıt Darüşşifası ( 1488 )
Manisa, Hafsa Sultan Darüşşifası ( 1539 )
İstanbul, Haseki Darüşşifası ( 1550 )
İstanbul, Süleymaniye Darüşşifası ( 1557 )
İstanbul, Atik Valide Bimarhanesi ( 1579 )
İstanbul, Sultan 1. Ahmet Darüşşifası ( 1621 )
Osmanlı dönemindeki darüşşifalar, Selçuklulardan farklı cami, medrese, imaret ( aş evi ), kervansaray, sıbyan ( çocuklar için –ilkokul ) okulu gibitesisler yapılarak külliye (1) oluşturumuşlardır.
_______________________________________________
1) külliye: Bir caminin çevresinde camı ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane gibi çeşitli yapıların bütünü.Fatih külliyesi.
2) Darüşşifanın kadrosunda, bir başhekim, iki hekim, iki eczacı,bir aşçı,ekmekçi, iki şerbetçi, görevli bulunmaktadır. 17. yy da bu kadroya kâtip,vekilharç,kilerci, cerrah kehal ( göz hekimi), eklenmiştir.
PROF. DR.İBRAHİM CEYLAN ( 5 )
Bir önceki yazımızda Selçuklular ve Osmanlılarda cerrahi kurumları ve bağımsız Tıp Medreselerini yazmıştık. Bu medreselerden bir tanesini Fatih Darüşşifası Tıp Medresesi ( 1470 ) ‘ni kitabında Prof. Dr. CEYLAN şöyle tanımlar..
“ 72.000 metre karelik bir alanda, merkezinde cami, sekizi yüksek öğrenim, sekizi orta öğrenim için on altı medrese, sıbyan mektebi, kütüphane, türbe, tabhane, imaret, kervansaray ve darüşşifadan oluşan 1470 tarihli Fatih Külliyesi’nin güneydoğusunda, etrafı duvarla çevrili 10.500 metre kare alan içinde kare plan olarak inşa edilen darüşşifa, ortasında şadırvanlı avlunun etrafı kubbeli odalarla çevrilidir. Odaların bir kısmı kiler, mutfak dışında kalanlar ise hastalara ayrılmıştır. Ayrıca darüşşifanın yanında hastaların yıkanmaları ve çamaşırlarının temizlenmesi için 1577 yılında ayrıca hamam da yapılmıştır.
Külliyenin vakfiyesine göre darüşşifa kadrosunda iki tabip,bir cerrah,bir kehhal ( göz doktoru ) bir eczacı , iki hasta bakıcı, bir vekilharç, bir sarf emini, bir mahzen emini, iki aşçı, bir kapıcı ve hademe bulunmaktadır. Seçimlerinde, din, milliyet, gözetmeden deneyim ve yetenek aranan tabipler, günde iki sefer hastaları muayene edip gerekli tedavi düzenliyorlardı. Ayrıca haftada bir gün darüşşifaya dışarıdan başvuran fakir hastalara da ilaç verilmekteydi. Ölen hastaların cenaze masrafı da vakıftan karşılanmaktaydı. Yüzyıllar boyunca depremlerden hasar gören darüşşifa 1824 ‘teki depremde yıkılmış, tamiri mümkün olmamış, yıkılmıştır.”
Burada ilginç olanı şu günümüzde siyasiler, bizdendir deyip hiç deneyim ve yeteneğe bakmadan koca kurumların başına acemi ve yeteneksiz adamları getirerek ülke çıkarlarını hiçe saymaları düşündürücü ve acı gerçeklerdir.
Diğer önemli bir husus, Osmanlı Devleti’nin ve Cumhuriyet hükûmetlerinin ırkçı bir yaklaşımdan çok insani değerlere önem veren ve günlük hayatta uygulayan devletler olduğunu kitabın muhtelif yerlerinde kurumlarda yaptıkları uygulamalarla görmek mümkündür.
Kitapta, 14 Mart Tıp Bayramı, ilk tıp okulunun kuruluşu olarak kabul edilen 14 Mart 1827 tarihi başlangıç olarak kabul edilmektedir. İlk kez İstanbul’un işgali ile kutlama başlanmış, Bu kutlamaya Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Paşa, Dr. Akil Muhtar ve diğerleri ile birlikte işgal kuvvetlerinin başhekimi de bu kutlamaya katılmıştır. 1929 yılına kadar 14 Martı esas alan kutlama törenleri Dr.Fevzi Paşa’nını önerisi ile bir süre Bursa Beyazıt Darüşşifası’nın hizmete başlayışı tarihi olan 12 Mayıs 1400 başlangıç kabul edilmiş ise de sonradan 1937’de tekrar 14 Mart tarihine dönülmüştür.
PROF. DR. İBRAHİM CEYLAN ( 6 )
Prof. Dr. İbrahim CEYLAN, “ Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ adlı yeni çıkan kitabında , Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlık kadrosu ve alt yapı yetersizdi, 1923 yılında 86 , 1930’ da 182 hastane, poliklinik 1923’te 54.800, 1930’da ise 249..000 sayıya ulaşmıştır. Hekim sayısı ise 1923’te 550, 1930’da 1200’dür. (1 )
Cumhuriyetin ilk döneminde sağlık alanında sadece sıtma ile savaş olağanüstü bir başarıdır. Frengi, trahom, verem, veba gibi yaygın hastalıklar durdurulmuştur.
1933 Üniversite reformu ile birlikte “Mülteci ve Yabancı Profesörlere” kapıları açarlar ve 30 bilim adamı ile sözleşme yaparlar. Yapılan anlaşmalardan hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti hem de mülteci profesörler memnundur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip kısa ve öz konuşmasında,
“ Bugün alışılmışın dışında örneği gösterilemeyecek eşsiz bir iş başardığımız müstesna bir gün yaşıyoruz. Bundan 500 yıl kadar önce biz İstanbul’u aldığımız zaman Bizanslı bilim adamları İstanbul’dan ayrılmaya karar verdiler, onları tutmak mümkün değildi, çoğu İtalya’ya gittiler ve Rönesans’ ı yarattılar. Biz bugün Avrupa’dan bunun karşılığını almaya karar verdik. Milletimizin daha bilgili olmasını ve yenilikleri öğrenmesini istiyoruz. Bilgilerinizi ve metotlarınızı bize getirin, gençlerimize ilerlemenin yolunu öğretin. Sizlere şükranlarımızı ve takdirlerimiz bildiriyoruz.” diyecektir.
Maarif Vekili Dr. Reşit Galip anlaşmaları Atatürk’e sunarak onay aldı ve yabancı profesörlerin temsilcisi olan Dr. Schwartz’a bildirdi. Bu profesörler 1 Ağustos 1933 ‘te üniversite açılması ile görevlerine başladılar. Bu arada dönemin Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ın Dr. Scwartz, Dr. Nissen ile birlikteki görüşmesinde, yapımı sürdürülmekte olan Ankara Numune Hastanesi ve yapımı tamamlanmış olan Hıfzıssıhha Enstitüsü için açık olan kadrolara Alman mülteci profesörlerin getirilmesi teklifi kabul edildi.
Dr. Reşit Galip, Dr. Refik Saydam daha sonra Hasan Ali Yücel Cumhuriyet Döneminin önemli reformist bakanlarındandır. Bu kitapla ilgili olarak gelecek ve son sayımızda Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarının dünya üzerindeki üstün prestijini ve yönetimine olan hayranlığı belgeleriyle okuyucularımıza sunacak ve yazımızı noktalayacağız.
“Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ kitabını (2 ) büyük bir özveri ile hazırlayarak “Türk Cerrahi Derneği “ kanalı ile cerrahların yararına sunan ünlü cerrah Sayın Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’ı tıp tarihine böyle bir eser kazandırdığı için kutlar, ömür boyu sağlıklı yaşam dileriz.
----------------------------------------------------------------------------
1) Özellikle bu sayıları aldım ki Ak Partili dostlarımız yokluk dönemindeki on yılda, katlamanın nasıl olduğun görsünler ve hizmetin nasıl yapıldığını öğrensinler. CHP’li dostlar da gaflet uykusundan uyanarak geçmişe yönelik biraz çalışma yapsalar mazilerini öğrenmiş olacaklar.
2) Türklerde Cerrahinin Gelişimi “ kitabı Türk C errahi Derneği Üyelerine gönderilmiştir. Edinmek isteyen Türk Cerrahi Derneği, Koru Mah. Koru Sitesi, Ihlamur Cad.Nu: 26, 06810 Çayyolu/ANKARA, Tlf. 0312 241 99 90
PROF. DR. İBRAHİM CEYLAN ( 7 )
Nazi Almanya’sından kaçan bilim adamları içinde ünlü Fizikçi Albert Einstein de vardır. Asrın büyük fizikçisi Yahudi asıllı Prof. Dr. Albert Einstein Almanya7nın içinde bulunan siyasi ortamdan ayrılarak mülteci olarak Fransa’ya iltica etmişti. Paris’te oluşturulan bir Yardımlaşma Grubu olan “OSE” Yahudi Derneğinin onursal başkanı idi. OSE, Yahudilerinin hayatlarını düzenlemek ve kurtarmak görevli bir dernekti. Albert Eihstein 17 Eylül 1933 tarihinde T.C. Hükümeti’nin Başvekili ismet Paşa’ya bir mektup gönderir. İşte mektubun çevirisi
Sonuç olarak ismet Paşa nazik bir üslupla “ Taleplerini yerine getiremeyeceklerini bildirir. Bu arada Atatürk’ün dişçisi olan bir Yahudi Atatürk’e durumdan haberdar eder ve Yahudi bilim adamlarının Türkiye’ye gelmesini sağlar. İstanbul ve Ankara’daki üniversitelerimiz bu Yahudi profesörlerden azami derecede istifade ederler. Yahudi bilim adamları çalıştıkları dallarda çok sayıda Türk bilim adamı yetiştirerek ülke kalkınmasında büyük hizmetleri olmuştur.
Türklerde Cerrahinin Gelişim “ Kitabını yazan Sayın Prof. Dr. İbrahim CEYLAN’ın cerrahi tarihindeki gelişmeleri ve Sağlık alanında yapılan reformları belgeler ile okuyuculara sunması gurur verici bir çalışma örneğidir. Kitabı okudum, cerrahinin konusu dışında ben de çok şey öğrendim. Kitapta “Üniversite Reformu” nun anlatılması bile başlı başına büyük bir çalışma ve geleceğe ışık tutan tarihsel bir belgedir. Sayın profesöre eserlerinin devamını dileriz.
7 Şubat 2013
HasanŞİMŞEK
NACİ EKŞİOĞLU
- Detaylar
- Kategori: Kim Kimdir?
- Yayın tarihi: Salı, 22 Ocak 2013 12:38
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3236
NACİ EKŞİOĞLU’NU KAYBETTİK !
(1927- 2013 )
Ankara’da ikamet eden Danıştay Savcılığından emekli hemşehrimiz Naci Ekişoğlu 19 Ocak .2013 Cumurtesi günü Ankara’da vefat etti. 1926 yılında doğan Ekşioğlu, ilkokulu Merkez İlkokulunda, ortaokulu Mersin, liseyi de Balıkesir’de okudu. Liseyi bitirdikten sonra Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi ve bu okulun idari bölümünden 1949 yılında mezun oldu.
Kadınhanı, Karapınar, Ereğli ve Darende gibi ilçelerde kaymakamlık yaptı. Kaymakamlık döneminin bizim bildiğimiz iki belirgin özelliği var: Birincisi 1954-1956 yılları arasında Karapınar Kaymakamı iken erozyonla mücadele etmesi. Erozyonun tehlikelerinin ne olduğunu ve erozyonla nasıl mücadele edileceğini bilinmeyen bir dönmede, o Karapınar’da ilçenin çoraklaşmasını, canlıların yaşam zorluğunu fark etmiş. En üst düzeyde bir ilçe yöneticisi olarak erozyonun tehlikesini ve çoraklaşmanın farkına varmış ve erozyonu önleme çabalarına girmiştir. Bilimsel mücadele ile erozyonun önlenebileceğini kanıtlamış bir kaymakamdır. Onun erozyonla mücadelesi sayesinde Türkiye gündemine ve ders kitaplarına erozyonla mücadele kavramı girmiş. Kaymakama Naci Ekşioğlu adı erozyonla mücadeleyi başlatan kaymakam olarak literatüre geçmiştir.
Naci Ekşioğlu’nun kaymakam olarak ikinci bir özelliği 27 Mayıs 1960 İhtilalinden sonra Ermenek’te doğduğu yerde Kaymakamlık ve Belediye Başkanlığı yapmış olmasıdır.
Kaymakamlık döneminden sonra Danıştay’a geçen Ekşioğlu yaş haddinden emekli oluncaya kadar Danıştay’da Savcılık görevi yapmıştır.
Ermenek Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yönetiminde de çalışan Ekşioğlu, Ermenek sevgisi ile dolu bir insandı. Eşi Sıddıka Hanım’ı birkaç yıl önce kaybeden Ekşioğlu emekli yaşamını Ankara’da sürdürüyordu. İyi bir aile babası olan Naci Ekşioğlu ‘nun ( Prof. Dr. Ayşe Gökalp, Nihal Ekşioğlu-Edebiyat Öğretmeni, Doç.Dr. Meral Ekşioğlu ve Prof. Dr. Fatih Ekşioğlu ) iyi eğitimli üç kız bir erkek evlada sahipti.
Cenazesi Pazartesi günü Maltepe camiinde kılınan öğle namazını müteakiben Cebeci Aile Mezarlığına defnedildi. Ailesine, yakınlarına, dostlarına başınız sağ olsun deriz. Ruhu şad olsun.
22.01.2013
Hasan ŞİMŞEK.
Not: Konya’nın Karapınar ilçesine düşük kaliteli linyitle yapılması gündeme gelen termik santral ve sakıncaları için İst. Bakırköy Belediye Parkı’nda geniş kapsamlı yapılan toplantıda Karapınar’ın erozyondan kurtarılması için Sayın Ekşioğlu’nun gösterdiği çabaya vurgu yaparak, mevcut yeşilliğin/tarım ürünlerinin bozulmaması temennisinde bulunarak onun hizmetlerini anımsatmıştım.
BABAM AHMET NACİ EKŞİOĞLU,
Saygıdeğer eğitimci, kıymetli yazar Hasan Şimşek Hoca’nın babamla ilgili, özellikle de Konya’nın Karapınar ilçesindeki başarılı erozyon çalışmaları ile ilgili bir yazı hazırlamak istediğini bildirmesi neticesinde siz okuyuculara değerli babam Ahmet Naci Ekşioğlu ile ilgili kısa bilgiler aktaracağım.
Babamın özgeçmişini sayın Hasan Şimşek tarafından vefatı dolayısıyla kaleme alınan 22.01.2013 tarihli yazıda yukarıda okudunuz. Günümüzde isminin tekrar gündeme gelmesi Bakırköy Belediye Parkında düzenlenen Karapınardaki erozyonla ve yapılmak istenen termik santralle ilgili geniş kapsamlı toplantı. Babam 1954 yılında ilçe için tehlikeli bir afet haline gelen rüzgar ve erozyonun merkezi Karapınar ilçesine kaymakam olarak atanıyor. Erozyon ilçeyi çöl haline getirmiş, kum tepeleri, kum fırtınaları ve obruklar oluşmuş. Çocukluk anılarım içerisinde şiddetli bir fırtınada kum tepelerinin yer değiştirdiğini, araçların Karapınar-Konya arasında trafiğe çıkamadığını hatırlarım. Babamın o dönemdeki ekibi ile yaptığı bilimsel çalışmalar ve sulama kanalları sayesinde Karapınar çölü 10 yıl içerisinde yeşerdi ve cennet haline geldi. Çölden kurtulan Karapınarda her yıl yapılan EROZYON BAYRAMINA babam onur konuğu olarak davet edilir ve katılırdı. Birkaç yıl süreyle biz de ailece katıldık. Babam Kaymakam Ahmet Naci Ekşioğlu’nin bu başarısı Köy İşleri eski Bakanı Münir Güney’in kaleme aldığı “YEŞEREN ÇÖL KARAPINAR MUCİZESİ” kitabında konu olmuş ve övgü ile sözedilmiştir. Ayrıca aynı başarıdan Prof. Dr. Cevat Geray’ın Karapınar hakkındaki kitabında, Mete Akyol’un Hürriyet Gazetesindeki yazılarında bahsedilmiş, TRT’nin Karapınar belgeseli filminde yer almıştır. Bu başarılardan dolayı babam 1984 yılında Orman Bakanlığı tarafından şilt verilerek ödüllendirilmiştir.
26.02.2003 tarihinde Konya ili Karapınar ilçesi Belediye Meclisinin 32/3 sayılı kararı ile Türüdiye Mahallesinde bir caddeye Naci Ekşioğlu adı verilmiştir.
Babam çok sevdiği kaymakamlık görevini biz çocuklarının eğitimlerini düşünerek 1963 yılında bitirdi ve Ankara’da Danıştay hakimliği görevine geldi. Danıştay’da çalıştığı süre içerisinde 1971 yılında Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünde yüksek lisans yaptı. Danıştay kontenjanından Anayasa Mahkemesi Hakimliği görevini ve daha sonra Uyuşmazlık Mahkemesi Hakimlik görevini yürüttü. 20 yıl süreyle Danıştay Savcılığı görevini üstlenerek 1991 yılında yaş haddinden emekli oldu.
Mülkiyeliler Derneği üyesi olan babam İdarecinin Sesi, Adalet Dergisi, Yeşil Ermenek Gazetesinde genel kültür, idarecinin yönetimi ve sosyal yaşam ile ilgili yazılar yazardı. Mülkiyeliler Derneğinde ve Ankara’daki Ermenek Kültür ve Yardımlaşma Derneğinde yönetim kurulu üyelikleri yaptı
Ona tüm yaşantısı boyunca sevgi ve saygısıyla destek olan mükemmel insan annemiz Sıdıka Ekşioğlu’nun 2001 yılındaki zamansız vefatından sonra, kardeşlerim emekli Edebiyat Öğretmeni Nihal Ekşioğlu, Doç. Dr. Meral Ekşioğlu ve Prof.Dr. Fatih Ekşioğlu ile, hiç yalnız bırakmadan, hep destek olduk, moral verdik, anılarını dinledik. Bu ulu çınar 20.01.2013 günü hakkın rahmetine kavuştu. Ruhu Şad, mekanı cennet olsun.
Prof. Dr. Ayşe Sevim GÖKALP
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Hastalıkları Öğretim Üyesi