Anasayfa
ATATÜRK VE HATAY MESELESİ FRANSA-SURİYE VE SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Çarşamba, 18 Kasım 2015 16:34
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 3776
ATATÜRK VE HATAY MESELESİ
FRANSA-SURİYE VE SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ
Konuyu siz okuyucuları sıkmadan anlatmam için Suriye meselesi, Hatay’ın anavatana katılış süreci, Fransa ile imza edilen Ankara itilafnamesi (anlaşma, uyuşma ) ve Fransa ile ilişkiler, Suriye sınırı ve Süleyman Şah Türbesi meselesine de açıklık getireceğiz.
Hatay. Atatürk’ün eski İskenderun Sancağı’na verdiği isimdir. 30 Ekim 1918 ‘de Mondros Mütarekesi imza edilirken İskenderun ve Hatay Türk ordusunun elinde idi. Bu ordunun başında da Mustafa Kemal vardı. Mütareke ( Mondros ateşkes anlaşması ) sırasında Türklerin elinde bulunan bu toprakları Misak-ı Millî sınırları içinde kalan topraklar kabul eden Mustafa Kemal ve yeni Türk Devleti’ne göre , Hatay’ın Türk sınırları içinde kalması lazımdı. Anlaşma hükümlerine uymayan İtilaf Devletleri önce İngiltere, sonra Fransa ( İngiltere’nin çekilmesi ve Irak tarafına kayması ile ) Suriye topraklarını, Hatay, Adana, Antep, Urfa, Maraş bölgesini işgal etti. Bu işgaller sırasında bölgede yaşayan Ermeniler de Fransa’ya yardım ederek işgalleri kolaylaştırdılar. Ermeniler Türk halkına karşı zülm ve işkence yapmaya başladı. .Bölge halkı Ermeni saldırıları karşısında silahlı bir direniş başlattı. Ermenilerin devlet kurma teşebbüsüne ve Fransız işgallerine karşı durmak için Kilikyalılar Cemiyeti kuruldu. İşgallere karşı ilk direniş burada Dörtyol’da başladı. Fransızlar Ermenilerle birlikte 12 Şubat 1920’de Maraş’tan 11 Nisan 1920’de Urfa’dan çekilmek zorunda kaldılar. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması ile birlikte Antep ve Adana’dan çekilmek zorunda kaldılar.
Bu Ankara Antlaşması, Birinci ve İkinci İnönü zaferlerinin paralelinde gelişen ve müzakereleri devam eden bir antlaşmadır. Ankara Antlaşması ( 20 Ekim 1921 ) öncesi, TBMM Hükümetin temsilen Bekir Sami Bey’in Fransız generali ile yaptığı bir antlaşma var, bu antlaşmayı TBMM kabul etmez, görüşmeler yeniden kesintili aralarla devam eder, bu defa TBMM’yi temsilen Yusuf Kamil Bey ( Tengirşenk ) ,Fransa’yı temsilen de işgalci Fransız Komutan Franklin Bouillon vardır. uzun müzakereler sonucu İskenderun sancağı hariç güney sınırları bu Ankara antlaşması ile çizilmiştir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Adana ve Antep’ten Fransız kuvvetlerini çekilmesi Ankara (İtilafname ) Antlaşması ile mümkün olmuştur. Ankara Antlaşması’nın 9. maddesine göre Caber Kalesi ve çevresi Türkiye’nin malı olacak, Türkiye orda korucular bulundurup Türk bayrağını çekebilecektir. Bu anlaşmanın yapıldığı 1921 yılında Anadolu’nun yarısı Sakarya nehrinin batısı işgal altındadır.
O günün şartlarında Hatay için bazı koruyucu esaslar konulmaya çalışıldı. Atatürk 1936’dan iİtibaren, Hatay işi ile meşgul olmaya başladı.İstanbul’daki İskenderun ve Antakya Yardım Cemiyeti”nin adını “Hatay Hâkimiyet Cemiyeti “ şekline çevirtti. Hatay sınırda Dörtyolda aktif bir Hatay heyeti ve merkezi kurdu. Bu merkez, Fransa’dan isteklerini belirten teklifler vermeye başladı. Fransızlarla siyasi polemik başladı. .Mustafa Kemal Atatürk de aynı yıl (1936 ) Meclis açılış nutkunda “Fransızlarla aramızda askıda bulunan Hatay meselesini halletmek zamanı gelmiştir.” şeklinde bir beyanda bulundu. Çünkü o zaman bir Fransız sömürgesi olan Suriye’ye, Fransız Başvekil Leon Blum istiklal verileceği şeklinde açıklamalar yapıyordu. Atatürk’e göre Hatay Suriye’ye geçmeden önce işi halletme düşüncesinde idi. Atatürk Hatay’a karşı çok daha aktif olmaya başladı. “ Hatay kırk asırdır Türk vatanıdır.” diye beyanlarda bulunuyor, o zaman KURUN adın taşıyan Asım ve Tarık Us kardeşlerin çıkarmış olduğu gazetede, Fransa Hükümeti’nin izlediği Hatay politikasını eleştiren 6 tane ağır başyazı yazı yazar.
Hatay Meselsi birleşmiş milletlere götürüldü. Birleşmiş milletler önce bir seçim veya sayım yaparak çoğunluğu tayin etmek istedi. O zaman Fransızlar mezhepler meselesi üzerinde oynamaya başladılar.Çünkü Hatay’da Aleviler olarak büyük bir nüfus kütlesi yaşıyordu. Ankara’nın Türk olarak kabul ettiği bu kütleyi, Fransızlar ayrı bir cemaat grubu olarak alıyorlardı. Fransızların işi yokuşa sürmesi üzerine manevra maksadıyla bir kısım birliklerimiz güney kaydırılmasına girişildi. Vaziyet gerginleşti. 20 Mayıs 1938’de yani Ata’nın hastalığının artık hükmünü yürüttüğü bir sırada Atatürk Mersin’e gelerek saatlerce süren ordunun geçit resminde bulundu. Nihayet çeşitli gelişmeler sonunda Fransa ile bir anlaşma yapıldı. Hatay’da tarafsız bir plebisit ( referandum ) yapıldı. 13 Ağustos 1938’de yapılan seçimde 40 mebustan ( milletvekili ) 22’sini Türkler kazandı.Hatay Meclisi açıldı.Hazırladığı bir anayasa ile istiklaline kavuştu ve Cumhuriyet ilan edildi.Hükümet iç işlerinde serbest dış işlerinde Fransa ‘ya tabi olacaktı.. Hatay’a ilk vali olara k da Şükrü Sökmensür atanır. Atatürk’ün Hatay davasına kendini verişi bilinenlerden çok daha içlidir. O, Hatay’ın anavatana ilhakını görmeden hayata veda etti. 10 Kasım 1938 yılında ölümünden sonra Fransa ile bir antlaşma yapılarak 30 Haziran 1939’da Hatay Meclis anavatana katılma kararı aldı. Uzun ve çetin bir yolculuktan sonra Hatay,Türkiye’nin bir parçası hâline geldi.
Sonuç olarak, Fransa ile Ankara Antlaşması’nı ve Suriye ilişkisini, Caber Kalesi ve Anadolu Selçukluların atası sayılan Süleyman Şah’ın mezarının orda oluşunun ve Türk toprağı sayılmasının uluslararası antlaşmalarla teyidini, dünyanın gidişatına göre kaybedilen toprakların nasıl geri kazanıldığını kısaca bir özetini verdik. 17 Kasım 2015. Hasan ŞİMŞEK
TAŞELİ TAŞELİ DEDİKLERİ, ŞU BİZİM TAŞELİ!
- Detaylar
- Kategori: Köşe Yazılarım
- Yayın tarihi: Cuma, 06 Kasım 2015 00:00
- Yazar: hasan-simsek
- Gösterim: 2491
TAŞELİ TAŞELİ DEDİKLERİ, ŞU BİZİM TAŞELİ!
Taşeli’ni tanımak için öncelikle Taşeli Platosu, Taşeli Yarımadası ve Taşeli Yöresi kavramlarını doğru algılamamız gerekir. Coğrafi bir terim olan plato: Akarsular tarafından derin vadilerle parçalanmış düz veya hafif engebeli yüksek düzlüklerdir. Taşeli’nin yüzeylerini parçalayıp aşındıran ve derin vadilere bölen akarsuyun adı Göksu ve kollarıdır. Yüksek Taşeli düzlüklerini binlerce yıldır aşındırarak plato yapan Göksu ve kollarıdır. Göksunun akış yönü kuzeybatı-güneydoğu doğrultusundadır. Silifke delta ovasından Akdeniz’e dökülür.
Taşeli Platosu: Güney Anadolu’da Orta Toroslarda yer alır. Batıda Akseki, doğuda ise Mut-Silifke hattı ile sınırlanır. Göksu Havzası ile Orta Anadolu yüzünü ayıran sıradağlar, yani orta Toroslara giren son devamlı düzgün kıvrımlı sıradağlar kuzeydeki sınırı oluşturur. Konya ve Karaman ovaları tarafından yani kuzeyden bakınca ilk düzgün kıvrımlı sıradağlar platonun kuzey sınırlarını belirler. Platonun güneye bakan yamaçları hemen hemen 1000 metreye varan uçurumlar ile sahillere ( Anamur, Gazipaşa ve Alanya ) inerler. Buna karşılık kuzey hattı Göksu nehri hizalarında daha yumuşak bir inişle Orta Anadolu Bölgesi ‘ne bağlanır. Platonun üstü, coğrafi tanımına uygun bir şekilde 1200-1800 yükseklikte bir düzlüktür. Bitki örtüsü: köknar (ladin ), sedir (katran ), ardıç, andız gibi iğne yapraklılar ile dişbudak, şimşir, meşe, ahlat, alıç gibi geniş yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Platodan deniz kıyısına gidildikçe dağ eteklerinde ve yamaçlarda karaçam, servi, kızılçam gibi iğne yapraklılar ile defne, zeytin keçiboynuzu, piynar meşesi ve fundalıklarla örtülüdür. Platonun kuzey taraflarında kara iklimi egemen olsa da güney kısımlarında Akdeniz iklimi görülür. Kıyıdan iç kesimlere doğru gittikçe dağ sıraları Akdeniz ikliminin etkisini engeller. İç kesimlerden kuzeye doğru yaklaştıkça karasal iklim kendini bütün özellikleri ile belli eder. Plato, Karamanoğullarının 1228 yılında buraya gelmesi ile birlikte Türkmenlere yurtluk yapmış, yazları hayvanları ile birlikte bu yaylaklarda barınmışlardır. Kışları ise Anamur, Alanya gibi kıyıda bulunan yerleşim yerlerine göçmüşlerdir. Burası konar göçer (Yörükler) insanların en çok bulunduğu yerlerden biridir.
Taşeli Yöresi: Antalya’nın doğusundan başlayarak kıyıda Alanya, Gazipaşa, Anamur, Bozyazı, Aydıncık ve Silifke’nin batı kesimleri ile iç kesimlerde Gülnar, Mut, Ermenek, Kazancı, Güneyyurt Başyayla, Sarıveliler, Göktepe gibi yerleşim merkezleri yer alır. Antik çağda bu yöreye Dağlık Kilikia da denirdi. Yörenini bitki örtüsü defne, zeytin,meşe, keçiboynuzu,zakum, mersin gibi dört mevsim yapraklarını dökmeyen maki grubu bitkiler ve fundalıklar ile çam,sedir, köknar, ardıç, andız gibi iğne yapraklı ağaçlarla kaplıdır. Yöre, “antik çağ “dan günümüze birçok kavimlere ev sahipliği yapmıştır. Yörenin yüzey şekli ve toprak yapısı çok kayalık olduğundan Taşeli denmiştir. Taşeli ormanları tarih boyunca Akdeniz ülkelerinin kereste ihtiyacını sağlamış, platoda dolaşan kıl keçiler yöre halkının ana besin kaynağı olmuştur. Plato keçiler için doğal bir yaşam alanıdır. Dağ eteklerinde üzüm bağları, meyve ve sebze bahçeleri halkımızın geçim kaynakları arasında yer alır. Son yıllarda yörede linyit ve mermer madenlerinin işletilmesi halkın yaşam düzeylerini yükseltmiştir. Günümüzde ise linyit işletmelerinin yanında dağ eteklerinde ve yamaçlarda elma, kiraz, ceviz, erik gibi meyvelerin tarımı yapılmaktadır, Patpat denilen Çapa motorlarının yörede kullanılması ile tarımda insanoğlu hayvan ve insan gücünden çok daha güçlü bir güçle toprağı işlemeye başlamış ve yaşam düzeyini kısmen iyileştirmiştir. Ermenek Barajı’nın iklimi yumuşatması ürün türlerinin çeşitliliğini arttıracak beklentisi vardır. Baraj Gölü’nde, balık avcılığı ve su sporları vb etkinlikler yöreye farklı bir görüntü kazandıramaya aday gibi görünmektedir.
Anamur, Gazipaşa ve Alanya gibi kıyı kentleri yaz turizminin revaçta olduğu yerlerdir.
İlimiz Karaman, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinde toprakları bulunan bir ildir. Hem iç bölgeler bitki örtüsünü bozkır, hem de Akdeniz Bölgesine özgü maki’yi üzerinde barındırır. Karaman Ovası ve Toros kıvrımlarının iç kesimlerinde kara iklim hüküm sürdüğü hâlde Akdeniz’e yakın yerlerde Akdeniz ikliminin özelliklerini görürüz. Göksu üzerinde yapılan barajlar ( Gezende, Ermenek, Balkusan barajları) iklimin yumuşamasını sağlamış ve bitki örtüsünde Akdeniz bitki topluluğunun özelliklerini daha belirgini olarak taşımaya başlamıştır.
Taşeli Yöresi’nde İçel, Antalya ve Karaman’ın toprakları olduğu hâlde, Taşeli Yarımadası’nda Konya ilinin de topraklarının olduğunu görmek lazımdır. Bu bağlamda Taşkent, Hadim, Bozkır gibi yerleşim birimleri ilk aklımıza gelenlerdir. Göksu’nun Hadim ve Bozkır topraklarında yapılan Avşar ve Bağbaşı barajları ve bu barajlardan Mavi Tünel kanalı ile Apa Barajı su savakları ile Hotamış Gölü ve çevresine aktarılacak olan sular yörenin çehresini hızla değiştirecek boyutta bir (KOP ) projenin uygulanması hızla devam edilmektedir. Yörenin arazi yapısı kalkerli ve taşlı olduğundan yağmur sularını yüzeyde tutmak çok zordur. Tarihi boyunca küçük su kaynakları önüne havuzlar, günümüzde göletler yapılarak sebze ve meyve yetiştirme çabaları devam etmektedir. Bunardan en önemlisi Sarıveliler Yaylası’na yapılan Çevlik Baraj gölüdür. İsale hatları bitmek üzere olan bu barajın suyu içme ve sulama amaçlıdır.
Yazımız özetlersek Taşeli Taşeli dediğimiz yerlerde, halk çetin ve yaşanması zor doğası ile kıyasıya bir yaşam savaşı sürdürerek yaşamlarını devam ettirmek için çalışmaktadırlar. Son yıllarda kendileri için ana besin kaynağı olan kıl keçilerini bırakmış görünseler de yeniden onlar doğru bir dönüş vardır. Kıl keçiler, Taşeli Yöresi halkının en temel besin kaynağından biridir.
Taşeli Yarımadası’nı özetlersek,
1. Tarih boyunca çeşitli kavimlere, deniz tarafından ve iç bölgelerden gelen tehlikelere karşı korunaklı bir yer olarak sığınak olarak kullanılmıştır. Bizans İmparator Zenon ( İzneboll-Büyükkarapınar - 457-474 ) Zenonopolislidir. Buradan Bizans’a giderek imparator İmparator 1. Leon’un yerinei geçerek imparator olmuştur. Onun döneminde başta Ermenek ve çevresindeki kentlere ( kent ) çok büyük devlet yatırımı yapılmış ve imar edilmiştir. Osmanlılar zamanında Sarıkilise denilen ve döneminde büyük bir kilise olan Aziz Sokrates Kilisesi Büyükkarapınar yaylasındadır.
2. Türkiye’nin nüfus bakımından en tenha yerlerinden biridir.
3. Kıl keçilerinin doğal yaşam alanlarıdır.
4. Linyit ve mermer madenlerinin varlığı ve işletilmesi halkın yaşamanı iyleştirmiştir.
5. Çeşitli uygarlıklara mekân olmuş, ( oma, Bizans, Karamanoğulları, ) önemli bir yerdir. ( Tarihi ve turistik yerler bölümüne bakınız.)
6. Karamanoğullarının Anadolu’daki ilk yurtları ve merkezleridir. Araman Bey, oğlu Mehmet ve Mahmut Bey Balkusan’daki türbesinde yatmaktadır.
7.Ermenek Karamanoğulları Beyliğine ( 1230-1308 ) daimi, 1308’den 1485’e kadar ise siyasi dalgalanmalara göre Ermenek, Karaman ve Konya olarak değişik zamanlarda başkentlik görevini sürdürmüştür.
7. Geçmişte, Göksu ve kolları yöreye çok fazla bir şey vermediği hâlde, binlerce yıldır kereste taşımacılığında doğal su yolu olarak kullanılmış ve Ortadoğu ülkelerine kereste ihracında önemli bir rol oynamıştır.
8. Ermenek Barajı üreteceği elektrikle ülke genelinde çok büyük ekonomik değer yaratacağı gibi, Kaş’ı andıran doğa güzelliği, su sporlarının yapılmasına uygun ortam teşkil etmesi ile turizm açısından gelecek vaad eden bir merkez olmaya adaydır. 06.11.2012. Hasan ŞİMŞEK